03

9 2 0
                                    

"Hyunjin ya kardeşimi bırak ya da seni kendi ateşinde yakayım. Hangisini istersin?"

"Hiç şaka kabul etmiyorsun." El şıklatma sesi ile odanın ortasındaki mum yandı, omuzumdaki elin sahibi beni bırakıp mumun yanındaki tuvalin karşısına geçti.

Büyük alan tam olarak aydınlanmıyordu ancak görülen yerlerde duvara yaslanmış bir sürü tamamlanmış tablo vardı. Tabloların aralarını kaplayan iki kapı ve kanepeye sahipti salon ancak kanepenin üzeri bile dizili çizimlerle süslemişti.
"Neden geldin Lee Know?"

"Yardımına ihtiyacımız var, Seungmin ile de konuşmam gerekecek ikinize ayrı ayrı açıklamak istemiyorum bu yüzden evime gel."

"Hhm..."

"Ne hhm?"

"Belki, işim bitince olabilir." diyerek çebinden çıkardığı peçete ile boyanın fazlasını alırken Lee Know bi dirseğini tuvalin tahtasına yasladı ve tek kaşını kaldırarak ona baktı. "O peçeteyi sana yedirmemi ister misin?"

Hyunjin önce yan bakışlarıyla onu süzdü ardından derin bir nefes vererek bakışlarını gözleri ile buluşturdu. "Tamam gelirim, biraz bekle işim yarım saate biter."

"Peki öyleyse on beş dakikan var." dedi ve kapıya yöneldi beni izleyen gözlerini gördüğümde cevap vermem gerektiğini hissettim ancak tepkisinin ne olacağını kestiremediğimden sustum. Gözlerinin rengi mora döndüğünde kafamın içerisinde dolanan bir madde hissettim, ona doğru bir adım attım ancak bakışlarını Hyunjin'e çevirdi.

"Senin yanında durmasında sorun var mı?"
Hyunjin anlam vermeye çalışırcasına abimin yüzünü izlerken cevap verdi. "Hayır, sorun olmaz."

Abim bana gülümseyerek dışarı çıktı ben de sayısız eser ile kaldım. Hyunjin bakışlarını tuvale çevirerek boya paletini geri eline aldı. O çizdiği resmine devam ederken ben odanın içerisinde gezinmeye başladım.

Tamamlanmış resimlerin bir kısmında yanık izleri vardı ancak bu izler çizimle bir uyum sağlıyordu. Çizgiler ile yanık izlerinin çakışmadığı ve kıvrımlarının aynı olmasından bu izlerin gelişigüzel yapılmadığı anlaşılıyordu, resimlerin çoğundaki kasvetli havayla uyum sağlıyordu.

Kırmızı ve siyah renkler hakimdi, yüze benzer iki sima gözüküyordu çoğunda. Ya gerçekten iki kişiyi farklı persfektiften yorumlayarak çiziyordu ya da zihnim bağımsız çizgileri o şekilde birleştiriyordu. Sebebi hangisi olursa olsun bu kendimi resimlere bakmaktan alıkoyamadığım gerçeğini değiştirmiyordu.

Bu güzel resimler ise yanık izi bulunmayan çiçeklerle dolu bir kırı andıran çizimlerden uzaktaydı. İz bulunmayanlar yeşil ve pembenin egemenliğindeki bir dünyayı tasfir eder gibiydi, iki resim arasındaki fark hayallerimizi ve hayatımızı ayıran bir yol gibi salonun boşluğuyla daha çok farkediliyordu. Çiçeklerin arasında gezinen bir kız çocuğu veyahut piknikteki bir aileyi çizmişti, hatlar daha keskin olmasının yanısıra yorumlanacak pek bir boşluk bulunmayışı diğer çizimlerden daha az ilgi çekici bir hale getiriyordu.

Odanın karanlık kısımlarına yaklaşınca orada da tabloların devam ettiğini farkettim. Karanlığın arasından yansıyan bir dizi parlak beyaz noktalar gözüme çarpmıştı, ne olduğuna bakmak için oraya ilerlemek isteyerek adım atarken aniden kendimi geri çektim. Karanlıkta zemini tablolarla dolu bir yerde gezinmek mantık dışıydı, herhangi birisine zarar gelebilirdi ve bu belki saatlerce belki de günlerce verilen emeği çöpe atmakla eşdeğerdi.

Ufak bir hayal kırıklığı ile arkamı döneceğimde yakınımda yanan bir mum ile ilerlemek istediğim yer aydınlanmıştı.

Ona döndüğümde Hyunjin tuvalin üstünden bana bakıyordu, gözgöze geldiğimizde bakışlarını tekrar resmine indirdi.

Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin