-CHANGBİN-
Son parçayı da poşete koyduktan sonra kapıya yöneldim; ilerde bir kalabalık kiliseye doğru ilerliyordu, ne olduğunu anlamak için bende peşlerinden gittim. "Umarım Lee Know aylaklık ettiğimi düşünmez."Çoktan kilise kapısından içeri girmişlerdi, papazın karşısına dizilmiş hep bir ağızdan öfke ile konuşmaya çalışıyorlardı.
Başımı oradan ayırarak geride iki kolundan tutulan bedene çevirdim. "Lee Know..." Duyamayacağı kadar kısık sesle söylemiştim.
Onu mu yakalamışlardı? Büyük ihtimalle sorgulanırdı ancak bu sırada Felix'in yüzündeki gibi onun boynunda bulunan parlak yıldızları saklayamazdı.
Belki de gücümü kullanabilirdim, evet onların ihtiyacı olan oksijen moleküllerini başka tarafta yoğunlaştırarak bayılmalarını sağlayabilirdim ardından da arkadaşımı buradan götürürdüm.
Tam elimi kaldıracakken bana sonuna kadar açtığı mor gözlerle baktı, aramızda dumandan bağ oluşturmuştu. 'Changbin git...'
'Hayır, gidemem se-'
'Sana ne diyorsam onu yap ve git! Kendinizi korumalısınız...'
Lee Know'un düşünceleri bile benim kendi fikirlerimi bastırıyordu, gücünün etkisi bu olmalıydı. İrislerinin rengi tekrar eski haline geldiğinde kaşlarını kaldırarak gözleriyle kapıyı işaret etti.
Yanağımdan akan yaşlar ile hafifçe başımı salladım ardından koşar adımlardan kiliseden çıkarak uzaklaştım. Şikayetleri ile o kadar meşgullerdi ki kimse benim gidişimi fark etmemişti, ya da en azından ben öyle umuyordum.
Evlerin arasından ve dar sokaklardan geçerek ormana ilerledim. Jeongin herkesle yakındı, önce ona söylersem hepimizin daha çabuk haberi olurdu.
Hyunjin'in yanmış duvarları ile dolu evinin yanından geçerek ağaçların daha yoğunlaştığı bölgeye, derinliklere ilerledim.
...
"Jeongin!" Nefes nefese kalmıştım neredeyse bir saattir durmadan koşuyordum."Jeongin-ah!Neredesin?!Jeo-" Ayak bileğime dolanarak çeken sarmaşıklar ile yere düştüm.
"Neler oluyor?"
Hemen önümdeki ağacın üzerinden bana bakıyordu, her zamankinin aksine tebessüm bile etmiyordu; beni buz gibi bakışlarıyla donduruyordu. Onu tanıyordum ne zaman üzgün olsa böyle davranırdı.Bileklerimin serbest kalması ile ayağa kaldım, konuşmak için dudaklarımı araladığımda havada hissettiğim sürtünme ile kolumu gövdeme dik şekilde arkaya atınca sağımdaki gazları geriye püskürttüm; buna savrulan bıçak da dahildi.
"Farketmene şaşırdım Changbin..." bu metal kadar soğuk sesi tanıyordum.
"Hala güçsüz olduğunu sanıyordum." dedi geri kendine saplanmak üzere cismi tutarken.
"Senin burada ne işin var?" Cümlemle yüzündeki hafif gülümseme de kayboldu, çatık kaşları ile bana ilerledi. "Felix'e yardım ettiğiniz için güçsüz olduğunuzu biliyorum, oğlumu kurtarmanız beni alakadar eder değil mi?"
-Hayır, ettiğini sanmıyorum.
-Öyle mi dersin Jeongin?
Karnına saplanan metalle dalın üzerinden arka çimenliklere düşmüştü.
"Jeongin!" yanına koşarken gırtlağımın hemen önünde durdurduğu bıçağın ucu ile hareketsiz kaldım.
"Size onu görürseniz öldürmenizi söylemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Hayat
FanfictionÖzel güçlere sahip sekiz kişi ve kurtarılmayı bekleyen büyüye düşman bir dünya. Yaşam kurtulacak mı? Sekiz kişinin sonu ne olacak?