11

4 0 0
                                    

                      -SEUNGMİN-
İlk gün eşyalarımı yerleştirmiştim, bugün ise girdiğim tek ameliyattan aldığım para ile yola çıkmıştım. Hyunjin'in evine gelirken ona aldığım waffle tavasına bakıyordum, umarım bunu beğenirdi; aynı rengi bulamamıştım.

Onun evinde kalacağım gün dayanamamıştım, her şeyi anlatmıştım; anlatmasam da farkederdi gerçi. Yine de kızmak yerine neden yalana başvurduğumuzu sormuştu, ben sessiz kalınca da 'zaten o sürekli yapıştırmaya başlamıştı, atıcaktım.' demişti.

O sözünün yalan olduğunu gözlerinden anlıyordum, zihnini okumama bile gerek yoktu; beni üzmemek için yalan söylemişti.

Yürüdüğüm yoldan kaldırdım gözlerimi, evin duvarları mı kararmış ben mi yanlış görüyorum?

Evin ön kısmına ilerledim, yanık izleri azalmıştı ama yine de sorun vardı kapı kırılarak çimenlere atılmıştı. Hızla eve girdim, karşımda gördüğüm manzara ise gözlerimi doldurmuştu.

Salonun orta kısmında simsiyah bir yanık vardı iki yeri ayırırmışcasına; sonundaki duvarlar ise alabildiğine kararmıştı, tablolarsa yanmış ama duvarların arasında bir bölgede yine küller toplanmıştı.

Hyunjin'in bu sırada evde olmadığını umarak oraya ilerledim. Yerde gözüme çarpan sarı-beyaz arası renk vardı. Elime alıp incelemiştim, diş... Dişler kolayca yanmazdı ama yinede ne kadar sıcağa maruz kaldıysa kenarları kararmaya başlamıştı.

"Birisi yanmış ama..." Kül topluluğundan çıkan dişleri ayırmaya başladım. "Hyunjin değildir dimi?"

Biri bir ay önce biri de geçen hafta olmak üzere 2 molar dişi eksilmişti, 30 dişi olmalıydı eğer fazlaysa Hyunjin değildi. Yine birisi ölmüş olduğu gerçeği değişmezdi ama en azından ona bir şey olmadığından emin olurdum.

Külleri karıştırarak bulduğum tüm dişleri kenara koymuştum, onları türlerine göre ayırarak saymaya başladım. "8 insisiv, 4 canin, 8 premolar var. Molarlar da... 10... Toplam 30 diş..."

Ağlamaya başlayarak tekrar külleri karıştırmaya başladım. "Hayır, iki tane daha vardır mutlaka, bir tane bile olsa yeter. Hyunjin olmasın lütfen."

Sürekli karıştırsam bile içlerinden bir tane daha çıkmıyordu. Kafayı yemiş gibi tekrar tekrar aynı yerleri inceliyordum, elime çarpan bir sertlikle durdum. Aradığımı mı bulmuştum başka dişte mi vardı?

Üzerindeki külleri attığımda gördüğüm metalden bir bileklikti. Bilekliği alarak elimi duvara koyarak kalkmaya çalıştım ama duvar bile ufalanmaya başlamıştı.

Bu sefer dizlerimden destek alarak kalktım bilekliği yıkadıktan sonra kıyafetimin kolunu sıyırarak saatimin arkasına taktığım bileklik ile kıyasladım.

Aynıydı, Hyunjin ile ben beraber almıştık; ölene kadar çıkarmayacağını söylemişti ve evet çıkarmamıştı.

                     -YAZAR-
Güçsüz kalmış dizlerini serbest bırakarak olduğu yere çökmüştü, alnını elindeki bilekliğe dayararak ağlamaya başladı. Ne yapacağını bile bilmeden öylece hıçkırarak gözyaşlarını serbest bırakıyordu.

Bir süre sonra olduğu yerde gözleri kapanmıştı, gözlerini açtığında sabahtı. Her yeri ağrıyordu ama en çok kalbi sızlıyordu, hem arkadaşını kaybettiği hem de arkadaşının küllerini o şekilde dağıttığı için. Zamanı yavaşlatabilir veya bazıları için durdurabilirdi ama geriye alamazdı.

Şişmiş ve kızarmış gözlerine rağmen külleri ve dişleri ayrı iki poşete koyarak ormanın yolunu tuttu. Orman ile denizin kesiştiği yerde toprak kaygan olduğundan dikkatli olmaya çalışıyordu.

Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin