"Manyak mısın sen ya? Neden yaptın bunu?" dedi Felix, sert gözükmeye çalışıyordu fakat güneşin altında parlayan sarı saçları ve çilleri ona bunun iznini vermiyordu. Hyunjin omuz silkti ve Felix'in gözünün önüne düşen bir tutam saçı aldı ve kulağının arkasına attı. "Sen o güzel beynini bunlara yorma, aramızda bi olaydı diyelim." Hyunjin sırıttı, birinin nefesini nasıl keseceğini çok iyi biliyordu. "Hyunjin bisikime yara da şunu süsle bari." Changbin, Hyunjine bir karton fırtlattı. Hyunji homurdanarak kalemleri eline aldı ve işe koyuldu.
Hiçbiri zamanın nasıl geçtiğini asla fark etmemişti. "Saat kaç olmuş ya, yavaştan kaçsak mı artık. Zaten işin çoğunu bitirdik." Chris ayaklandı, hepsi ona uyarak ortalığı toplamaya başladı. "Geriye kalan sunum ve dans gösterisi." Minho göz ucuyla Felix'e baktı ve Felix başıyla onayladı. "O bende, siz merak etmeyin." Minho gülümsedi ve Felix'in saçlarını karıştırdı, sonrasında koluna omzuna attı ve hepsi yürümeye başladı. Minho eğilerek Felix'in kulağına fısıldadı.
"Giyeceğin kostümü dizinin üç parmak üstünde görürsem bozuşuruz Lee Felix." Felix şakayla Minho'yu ittirdi. "Tamam baba!" dedi ve Minho tekrardan Felix'in saçlarını karıştırdı. İkisinin ilişkisi hep böyle olmuştu. Sevgili gibi davranıp birbirlerinin bahtını kapatırlardı. "Eve bırakayım mı seni?" Felix başını iki yana salladı. "Giderim ben, hem ilk Yeonjun'lara uğrayıp Sharpay'i almam lazım. Minho onayladı ve 'Görüşürüz' diyerek yanından ayrıldı. Felix metroya binmek için kartını çıkardı ve metroyu beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra araca bindi ve bir direğe tutundu. Bir ıslık sesiyle başını telefonundan kaldırdı.
"Sende kimsin böyle? Numaranı alabilir miyim?" Bir metro macerası daha, diye düşündü Felix. "Üzgünüm, sevgilim var." dedi gülümseyerek, daha sonra gözlerini devirdi. "Hadi ama, haberi olmayacak. Söz veriyorum." Adam Felix'e daha da yaklaştı ve Felix geriye doğru bir adım attı, sonrasında omuzunda bir kol hissetti. "Sevgilim var dedi, duymuyor musun. İkile şimdi." dedi Hyunjin özgüvenle, adam Hyunjin'in uzun boyu karşısında irkildi ve oturduğu yere gitti.
"İyi misin sen?" dedi Hyunjin endişeyle, Felix ise umursamaz gözüküyordu. "Merak etme, alıştım artık." Hyunjin kafasını eğdi. "Nereye gidiyorsun?" dedi. "Yeonjunlara, köpeğimi dün onda bıraktım." Hyunjin başını salladı. "Seni bırakayım mı?" Felix arkasını döndü ve şortunu çekiştirdi. "Aslında fena olmaz." diyerek gülümsedi. Bir sonraki durakta inip Yeonjun'un evine yürümeye başladılar. "Nasıl tanıştın sen Yeonjun'la?" dedi Hyunjin, Felix başını kaldırıp ona baktı.
"Yeonjun..." derin bir iç çekti ve gülümsedi. "Bi gün ağlıyordum ben, yanıma geldi. Makyajım akmıştı. O zamanlar fondötenle geziyordum hep, çillerimi gördü ilk defa. Neden ağladığımı sordu, anlattım. Yardım etti bana, sarıldı, teselli etti. Çillerimden bahsetti, sonra yakınlaştık. Yeri geldi ben ona yardım ettim, yeri geldi o bana. Beraber ponpon takımına girdik, tabii o benden daha iyi ve büyüktü. Sonrasında o takım kaptanı oldu, mezun oluncada kaptanlığı bana verdi."
"O yüzden mi bu kadar umrunda?" dedi uzun olan, sarışını içtenlikle dinlemişti. "Kesinlikle, Yeonjun hayatımda benimle tek gurur duyan insan oldu. Onu yüzüstü bırakmak istemiyorum." dedi sarışın. "Neden ağlamıştın peki?" Felix kafası karışmış bir ifadeyle Hyunjin'e döndü. "Yeonjun'un yanına geldiği ilk gün. Felix ona babasını anlatamazdı, o yüzden salağa yattı. "Hatırlamıyorum ya, çok da önemli değildi sanırım. Dramatiklik yapmış olabilirim." Felix sahte bir şekilde güldü. "Hiç sanmıyorum." dedi Hyunjin kafasını arkaya atarak, insanları çok kolay okurdu Hyunjin ve Felix'in yalan söylediği apaçık ortadaydı.
"Neyse, işte geldik." dedi Felix ve evin önünde durdu. "Teşekkür ederim, bugün sana cidden çok borçlandım." Uzun olan güldü ve elini Felix'in kafasına koydu ve saçını sevdi. "Her zaman." dedi ve yürümeye başladı. "Ha bu arada." dedi arkasını döndükten sonra. "Borç olayını duymamış olayım."
𓆩♡𓆪
Felix, Sharpay'i Yeonjun'un evinden aldıktan sonra kendi evine doğru yola çıktı. İçinden tek dilediği babasının evde olmamasıydı. Kapıyı yavaşça açtı ve içeri girdi. "Felix? Gelmeseydin oğlum." dedi babası içeriden, iğneleyici tonuna alışmıştı. Fakat bu sefer bir şey farklıydı, sanki sarhoş değildi. Salona doğru ilerledikten sonra babasını bir kadın ile otururken gördü. "Bu kim baba?" dedi, sakinliğini koruyamaya çalışıyordu. Annesi, babası yüzünden hiçbir şey söylemeden ikisini terk etmişti ve şimdi bunu mu yapıyordu?
"Sevgilimle düzgün konuş Felix." Felix'in tepesi atmıştı. "Düzgün konuşmaktan mı bahsediyorsun? Her gün eve sarhoş gelince ben sana hiçbir zaman düzgün davran dedim mi?! Şimdi getirdiğin kadının karşısında dominantlık gösterisi mi yapmaya çalışıyorsun?!" Felix'in gözleri dolmuştu, karşısındaki adamın cevap vermesini beklemeden odasına çıktı. Yatağındaki yastığı kafasına bastırdı ve içindeki her şeyi döktü. Ağladı, küfür etti. Dayanamamıştı artık, evinde durmak istemiyordu, babası denen kişiyle aynı çatı altında yaşamak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the breakfast club, hf
RomancePonpon takımının kaptanı Lee Felix normal bir okul cezasına kaldığını düşünüyordu, ta ki okulun belalı çocuğu Hwang Hyunjin odaya girip hayatını değiştirene kadar...