Felix o gün okula tam anlamıyla iğrenç bir şekilde gelmişti. Hem iğrenç hissediyor, hemde büyük ihtimalle iğrenç gözüküyordu. Bütün gece uyanık kalmıştı ve gözüne bir damla uyku girmemişti, her saniye annesini düşündü. Onun ne kadar üzüldüğünü. "Feli- İyi misin?" Minho yanına oturdu Felix'in, sarışın daldığı yerden gözünü ayırmadı. "Ne oldu?" diyebildi sadece. "Bu akşam tekrar toplanmak istiyorlarda, proje için." Minho kısık bir şekilde söyledi sözlerini. "Gelmiyorum ben."
𓆩♡𓆪
the breakfast club
minho: projeyi siktir edin içelim bu gece.
changbin: TAMAM.
minho: bizim evi boşaltayım bu gece.
jisung: fırsattan yararlanıp bizi sikmeye çalışmazsın umarım.
minho: söz veremem.
felix: yokum ben.
minho: felix seni ayağından sürüyerek getirmemi istemiyorsan geliyorsun.
felix: minho siktir git zorlama.
minho: ayağından yakalamaya geliyorum.
Minho cidden Felix'i bileğinden yakalayıp zorla evine getirmişti. Felix ilk başta savaşsa da sonunda pes etmişti ve birkaç şişe alkol kulağa kötü gelmiyordu. "FBI! FBI! Kapıyı aç!" Minho gözünü devirdi ve kapıya yöneldi. Gelen Changbin ve Chris'ti. Getirdikleri şişeleri tezgaha bırakıp koltuğa atladılar. "Lan sarışın! Senin neyin var?" Chris, Felix'i dürttü. "Uğraşma benimle." diyerek mırıldandı Felix ve Chris açtığı bira şişesini Felix'e uzattı. "Al beynin açılır." Felix şişeyi aldı ve kafasına dikti. "Normalde yavaşlamanı söylerdim ama bugün kötü gününde olduğun için şanslısın." dedi Minho. "Evet, çok şanslıyım." Felix biranın geri kalanını da kafasına dikti.
Kapı birkaç kere daha çaldıktan sonra herkes gelmişti. Masanın üzeri tekila, votka ve biradan geçilmiyordu. Jisung, Jeongin, Hyunjin ve Minho çok içmemekte karar kılsalarda diğerleri öyle değildi. Changbin, Chris'in göbeğinden tekilanın tuzunu yalamakla meşguldu. Seungmin ise hepsini kaydediyordu. Jisung ellerini kafasında gezdirirken göz ucuyla Felix'e baktı. Onu ne kadar sevmesede kötü bir zamandan geçtiği anlaşılıyordu. Elindeki muhtemelen yedinci birasıyla duvara öylece dalmış, oturuyordu. Sarhoşluğundan yararlanarak Felix'in yanına oturdu Jisung. "Neyin var senin?" diye sordu. Felix'ten cevap gelmedi. "Şşt, Felix." Felix hala oralı olmuyordu. Bu sefer Minho'ya döndü Jisung. "Minho gitmiş bu, haberin olsun." Minho yerinden kalkarak Felix'in yanına gitti.
"Su getireyim mi biraz sana? Açılırsın biraz." dedi. Felix'in yanakları kıpkırmızıydı ve gözleri yaşlardan parıldıyordu. "Hava alıcam ben biraz." Felix hızlıca kalktı ve üst kattaki balkona çıktı. Sessizce şehri izledi, gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. "Ağır sıçmışsın sen." gelen Hyunjin'di. Onun Felix'e iyi olup olmadığını sormasına gerek yoktu, çünkü iyi olmadığı her halinden belli oluyordu. "Saol ya." Felix gülerek akan yaşlarını sildi ve Hyunjin cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. Aşağıdan müzik sesi daha da yükseldi, hepsi bağırarak aşk şarkıları söylüyorlardı.
"Bu gece uzun olacak desene." dedi Hyunjin ve göz ucuyla Felix'e baktı, sarhoşluğun verdiği etkiyle gözleri baygın bakıyordu ve ucundan sallanıyordu. Hyunjin bir kaza çıkmaması için yavaşça elini Felix'in beline sardı ve korkuluklara tutundu. "Fırsatı iyi değerlendiriyorsun." dedi Felix ve Hyunjin'e döndü. "Fırsat sensen..." dedi ama cümlesinin geri kalanını getirmedi. "Sen neden böylesin?" diye sordu Felix. "Nasılım?" Hyunjin kendisini sarhoş Felix'in ağzından duymak için sabırsızlanmıştı.
"Gizemlisin, herkese karşı mesafelisin. Duvarlarını indirmiyorsun." Felix konuştu ve Hyunjin sigarasını içine çekti. "Sen farklı mısın sanki?" Felix bu cümleyle olduğu yerde şok içinde kaldı ve Hyunjin 'Haklıyım' dermiş gibi Felix'e baktı. "Ama...Öyle değil! Demeye çalıştığım şey, senin hakkında kimsenin bir şey bilmiyor oluşu. Mesela herkes benim hakkımda en azından bir fikir sahibi ama sen, sen çok farklısın Hyunjin." dedi Felix zorda olsa. "Seni tanımak istiyorum." diyerek devam etti.
Hyunjin, Felix'e daha da yaklaştı. "Cidden beni tanımak istediğine emin misin prenses?" dedi. "Sana ağır gelebileceğimden korkmuyor musun?" Felix bu sözlere karşı kaşlarını çattı. "Ben hiçbir şeyden korkmam." dedi.
"Korkuyorsun, en basitinden duygularından. Öfkenle nasıl başa çıkacağını bilmiyorsun, bu yüzden ağlıyorsun. Sen beni tanımıyor olabilirsin ama ben seni çözdüm Lee Felix."
"Sen delirmişsin." dedi Felix, duydukları karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. "Bunu ilk defa duymuyorum." Hyunjin sigarasından son bir nefes alıp söndürdü. "Hadi seni daha fazla sarsmadan içeri götürelim." Hyunjin zorda olsa Felix'i içeri sokmayı başardı ve beraber koltuğa oturdular. Grubun diğer kalanı hüzünlü şarkılar söylemeye devam ediyordu. Felix ise kendini Hyunjin'in kolunun altına soktu ve olabildiğince sessizce ve çaktırmadan ağlamaya başladı. Görünmediğini sanıyordu ama Hyunjin'in gözünden hiçbir şey kaçmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the breakfast club, hf
RomancePonpon takımının kaptanı Lee Felix normal bir okul cezasına kaldığını düşünüyordu, ta ki okulun belalı çocuğu Hwang Hyunjin odaya girip hayatını değiştirene kadar...