vii

113 15 20
                                    

Jeonghan ile Seul'e dönmesinin üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti. Genç adamın birkaç günlüğüne kendisinde kalmasına o kadar alışmıştı ki hiç beklemediği bir şekilde istediği kadar kalabileceğini tekrarlamıştı. Bu sefer dile getirme şekli bir nezaketten ziyade istek gibiydi. Jeonghan'ın gözünün önünde oluşu duygularını daha da körüklemesine rağmen bunu istiyordu Seungcheol. Her daim gözünün önünde olsun, onu izlesin istiyordu ki bunu yapıyordu da.

Bir hafta boyunca hiç de kaçamak sayılmayacak bir şekilde her bulduğu fırsatta beyaz tenli olanı izliyordu Seungcheol. Öylesine otururken bile gözlerini ondan alamıyordu. Ona baktığı her an içinde oluşan kırpırtıya alışmış sayılırdı ve artık hislerinin de farkındaydı. Başta basit bir arzulama dürtüsüyle ona yaklaşırken şu an ondan hoşlanmaya başladığını biliyordu. Onu tanımak istiyordu ama pek de olacak bir şey gibi durmuyordu çünkü Jeonghan ile zıtlaşmak hoşuna gidiyordu.

Geçen günler boyunca aralarındaki resmiyet iyice kırılmıştı. Jeonghan'ın kişiliğini tanımaya çalışıyordu. Bazen kendisine o kadar derin ve anlamlı bakıyordu ki nefesi kesiliyordu Seungcheol'un. Ne yapacağını şaşırıyor sadece yutkunup bakışlarını kaçırmakla yetiniyordu. İçten içte yaşadığı heyecan kendisini anlamsız bir paniğe itiyordu. Jeonghan'ın etkisiydi bu. Bu kadar anlamlı bakmasını çözemese bile o bakışlarda anlam bulmaya çalışıyordu.

Özellikle tek kaldıkları zamanlarda yaşanılan gerilim Jeonghan yüzünden oluyordu. Bir gün Seungcheol banyodan çıkmış, elindeki havluyla saçlarını kurularken Jeonghan tam karşısına dikilip baştan aşağı süzmüş ve bir şey demeden yanından geçip gitmişti. Seungcheol üzerinde gezinen bakışların öylesine yapılmadığını biliyordu. Jeonghan bir kedinin fareyle oynayışı gibi Seungcheol ile oynuyordu. İşin garibi Seungcheol bu oyunun farkındaydı.

İşten geldikleri bir akşam Seungcheol yine rahatlamak adına bir duş almış ve üzerini giyindikten sonra salona geçmişti. Kahve gözleri koltuktaki bedeni bulduğunda Jeonghan elindeki kumanda ile kanalları tararıyordu. "Telefonun çaldı" dedi yanındaki telefonu göstererek. Siyah saçlı olan telefonu alıp kendisini koltuğa bıraktı ve nefesini dışarı verdi. Ekranı açıp arayanın kim olduğuna baktığında sadece numara görmüştü. Tanımıyordu. Bu yüzden telefonu yanına bırakıp yerinde hafifçe yayıldı.

"Yorulmuşsun" dedi sarı saçlı olan. "Yeni gelen mücevherle ilgili afiş hazırlıyorum. Tüm gün ekran başında boynum tutuldu resmen"

"Masaj yapayım mı? Geçer belki" Seungcheol hafifçe gözlerini kıstı. "Yapabilir misin cidden?"

"Yani, hiç değilse iyi gelir" Seungcheol bir şey demeden arkasını döndüğünde Jeonghan üzerindeki hoodienin kollarını sıvayıp Seungcheol'un boynuna masaj yapmaya başladı. Yavaş ve narin bir şekilde masaj yapan eller siyah saçlı olanı o kadar rahatlatıyordu ki. Resmen bunun için yaratılmış gibiydiler. "İyi geliyor mu?"

"Daha önce eğitim falan aldın mı?" Jeonghan güldü. "Hayır" Seungcheol dudaklarını birbirine bastırdığında boynuna yapılan masajın tadını çıkarmaya başladı. Jeonghan'ın bir tüy kadar hafif gelen elleri altında rahatlamanın verdiği uyuşukluk uykusunu getiriyordu. Beyaz tenli olanın sıcak teni, kendi sıcak tenine değerken midesinde yine o kasılmalardan oluyordu. Şu an resmen tüm duyguları birbirine girmitşi.

Jeonghan ellerini usulca geri çektiğinde Seungcheol "teşekkür ederim" diyerek omuzlarını geriye doğru itti. Tekrar eski haline geldiğinde kendisine bakan bedene döndü bakışları. O kahve gözleriyle, kendi gözlerinin en derinlerine bakıyordu yine. Bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyormuş gibi duruyordu. "Bir şey mi oldu?" yönelttiği sorudan sonra Jeonghan kafasını iki yana salladı ve "hayır" dedi sadece. Sanki olmuş da olmamış gibi davranıyordu.

estues -jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin