Hyunjin uyandığında yanında sadece Minho vardı, Felix çıkarken ona haber vermişti gelmesi için, gelmiş olduğunu, onu kurtaranın kendisi olduğunu bilmesini istemiyordu nedensizce. Hyunjin sorduğunda ise Minho "Felix bana mesaj attı, ben gelip aldım seni." diye yanıt verecekti, bu şekilde anlaşmışlardı.
Felix artık elinden geldiğince Hyunjin'den uzak duracaktı, ona zarar veriyordu çünkü.
Ona yara açan kişiye yara açmamak için çabalaması da sevmeye dahil miydi?
Eve geldiği gibi yatağa atmıştı kendisini zaten, ne düşünebiliyordu, ne de düşünmeden durabiliyordu. Garipti öyle değil mi? Yakın olmak istediğin kadar uzak durmak zorunda kalmak...
Hyunjin hastaneden çıktıktan sonra aklındaki tek kişi Felix'ti, içten içe biliyordu onun kurtardığını, kulağında çınlıyordu bağırışları, fakat bilmiyormuş, hatırlamıyormuş gibi davranıyordu. Kendini bu şekilde yatıştırmaya çalışıyordu.
O olaydan sonra, ikisi de toparlanmaya çalıştı, Hyunjin yaptıklarını, Felix ise gördüklerini unutmaya çalışıyordu.
İkisi de bu süreç boyunca okula gitmemişti zaten, Felix odasından çıkmamış, arkadaşlarının davetlerini kabul etmemiş ve herkesi endişelendirmekten çekinmemişti. Evini bilen tek kişi Changbin'di fakat Felix'in ısrarı üzerine evine gelmemişti, yine de sürekli o civarlardan geçiyordu sürekli.
Hyunjin'in arkadaşları ise sık sık Hyunjin'in yanına gelmişler, onu görüp, iyi olduğunu kontrol ettikten sonra biraz eğlendirmeye çalışıp gitmişlerdi.____
Boğuldu, denizin dibine vurdu sırtını, taşlar canını acıttı, sırtında yaralar açıldı, tuzlu deniz, ağzından midesine yol açtı, neredeyse tüm suyu yutmuş gibi hissediyordu. Gerçi birazdan hiçbir şey hissetmeyecekti. Kusmak istedi, yapamazdı. Gözlerini bile açık tutamıyordu ki, her şey bulanıklaşmıştı çoktan. Vücudunu hareket ettirmeye çalıştı, yapamıyordu, dalgalar bedenine her çarpışında kuma daha çok gömülüyordu. Gözleri yavaşça kapandı, her şeyin bittiğini sanarken ise, biri derinlerden çekti onu, çıkardı yüzeye.
Saat 03.26, Felix nefes nefese uyandı, yine hep gördüğü kâbuslardan birini görmüştü, ölüyor gibi hissettiği kâbuslardan birini. Hava kapkaranlıktı, siyah bulutlar sarmıştı tüm şehri. Nefes alamıyordu, boğuluyor gibi hissediyordu rüyasındaki gibi. Üstüne hırka alıp kendini evin dışına attı, babası yine yoktu, zaten hiç olmamıştı.
Evlerinin önündeki parka gitti, oturdu, rüzgarın yüzünü boyamasına izin verdi. Sonra birinin silüetini gördü uzaktan, ona doğru yaklaşıyordu. Bedeni gerildi, biraz geriye gitti fakat kaçamazdı, teslim olmayı seçip oturdu.
Silüet yaklaştıkça yaklaştı, sonra da oturdu yanına. Bakakaldı Felix, kim olduğunu hâlâ göremiyordu, etraf zifiri karanlıktı.
"Korkma, benim..."
Hyunjin'di bu, Felix'in içi rahatladı, fakat bu saatte ne işi vardı burada, neden buradaydı?
"Sorularına cevap vereceğim ama..."
Hyunjin Felix'e döndü, yüzüne baktı, pek göremese de ay ışığı hafiften yüzüne yansıyordu.
"Önce sarılabilir miyiz?"
Felix öylece kaldı birkaç saniye, sonra ise kollarını açtı. Öyle özlemişti ki kokusunu, sıcacık bedenini. Sıkıca sarıldı, sanki sarılmak isteyen kişi kendisiymiş gibiydi. Gözlerindeki yaşları tutamadı. Bedeni titredi sıcaklıkla, alışık değildi ki biri güvende hissetmeye. Bu yüzden sonsuza kadar böyle kalmak istedi, sonsuza dek güvende olmak istedi.
İlk ayrılan Hyunjin oldu, Felix'in parlayan gözyaşlarını sildi tek parmağıyla, sonra tuttu yanağından, kendine yaklaştırdı, alnını Felix'in alnına dayadı.
"Yapma, dayanamıyorum..."
Felix Hyunjin'in gözlerine baktı.
"Neden bu kadar acıtıyor..?"
"Geçecek, unutturacağım hepsini."
"Ya daha çok acıtırsa?"
Sessiz kaldı Hyunjin, sevgisi acıtıyordu, biliyordu bunu, ama sevmek istiyordu, acıtmadan sevmek...
Hyunjin alnını kaldırdı ve Felix'in yanağındaki elini daha çok yaklaştırdı kendine. İyice yaklaştı ve öptü güzel, sıcak dudaklarından. İkisi de hiç bitmesin istedi, şu an ölseler, ikisi de sesini çıkartmazdı, huzurlu ölülerlerdi çünkü.
Felix ayrıldı ilk olarak, geri çekildi.
"Hyunjin, yapamayız..."
"Yapacağız."
"Ben tekrar yara almak istemiyorum,
bu ilk yaram değil fakat son yaram olur...""Yaralamayacağım, yaralarını saracağım, tamam mı?"
"Korkuyorum..."
"Korkacağın tek şey ölüm olmalı."
"Zaten korktuğum şey ölüm, senin elinden ölüm..."
"Seni yaşatmak için gerekirse ölürüm..."
"Hyunjin, senin elinden öleceğim ve beni yaşatamayacaksın."
Tekrar öptü Hyunjin, tekrar tekrar, inandırmak ister gibi.
En sonunda Felix kalktı, Hyunjin'i ardında bıraktı. İkisi de ne yapacağını bilmiyordu fakat bir şekilde tekrar konuşmaları gerekiyordu.
Belki de uzak durmaları en iyisiydi, fakat ikisi de bilemezdi...
...
Bilemezdi, bilemezdim, bilemezdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haberin yok ölüyorum, Hyunlix.
Fanfiction"Hyunjin, haberin yok, ben ölüyorum. Sen gelirken ben gidiyorum." angst.