01

99 28 73
                                    

Gün ışığı hiç gelmedi sanki odama. Perdeleri sıkı sıkıya kapatmıştım, ama yine de o karanlık, yutkunulmaz bir hava vardı içeride. Kalkıp perdeleri açmak istedim bir an, ama bedenim taş gibi ağırdı. Kalkmamı istemiyordu, sanki hiçbir şey yapmanın anlamı yoktu.

Gözlerim odamdaki cansız eşyalara takıldı. Duvarlardaki posterler, kitaplar, resimler... Ne kadar zaman geçti hepsini sevdiğimden değil de, sadece boşluğu doldurmaya çalıştığım için buradaydılar. Hiçbir anlamı yoktu artık. Her şey birbirine karışmış, içinden çıkılmaz bir hale gelmişti.

Telefonumun sesiyle yavaşça doğruldum. Çilekten mesaj.
"Lidyaaaaaa"
"Uyaaannnn"
"Biliyorum şu anda depresif bi şekilde yatağında oturmuş etrafı süzüp hayattan ne kadar nefret ettiğini düşünüyorsun ama bugün okulun ilk günü !!"

Yatakta kıvrılmış halde uzandım, telefonu bi kenara atarak. Güneş hiç doğmayacak gibi geldi, umutsuzlukla dolu bir sonsuzluk gibi. Geleceğim, geçmişim, şu anım... Hepsi birbirine karışmış, hiçbiri anlam ifade etmiyordu. Çileğin hakkımda bu kadar haklı olması sinirlerimi daha çok bozmuştu. Dışarıda insanlar yaşamlarını sürdürüyor, güneş doğup batıyor, ama benim dünyam hep aynı karanlıkta kalıyordu. İçimdeki çırpınışlar, karanlıkta boğulmuş bir çığlık gibiydi.

Belki de bu böyle devam edecekti. Belki de bu depresyon, içimdeki siyah deliği hiçbir zaman doldurmayacaktı. Uyumak istedim, ama uykunun getireceği rüyalar da sadece kaçış olurdu, gerçeklerden kaçış...

Oda karanlıkta kaybolurken, içimdeki boşluk daha da derinleşmeden kendimi zorla yataktan kaldırdım ve yüzümü yıkayıp tabletimi çantama tıkarak dolabın başına geçtim. Çok düşünmeden elim her zamanki düşük bel kotuma ve uzun kollu bluzuma gitti. Üstüne de asla çıkarmadığım kırmızı deri ceketim.
Banyoya geçip saçlarımı hafifçe karıştırarak kendimce şekillendirdim. Doğal dalgalarımı seviyordum böylelikle büyük bir yükten kurtulmuş oluyordum. Yanaklarıma ve dudağıma biraz renk katıp gloss sürdüm ve hızlı adımlarla mutfağa indim. Yiyecek bir şeyler bulma umuduyla girmemiştim ama yine de şöyle bir etrafı karıştırdım. Çileğin aramasıyla irkilerek bi bardak su içip hızlı adımlarla evden dışarı attım kendimi.
Çilek aradıysa beş dakika içinde evin önünde olurdu o da benim kahvaltım için ayırılan süreydi. Hızlıca bahçeden kapıya doğru yürürken sigaramı yaktım ve Çileği beklemeye başladım. Elim istemsizce Instagrama gitti ve Aras'ı arattım. Ve tabii ki de hiçbir şey bulamadım. Çilek'in gelmesini beklerken, bir yandan da içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalışıyordum. Gökyüzünde bulutların toplandığını fark ettim. Belki de doğa da içimdeki karmaşayı yansıtıyordu, bilmiyordum.

Çilek kapının önüne yavaşça yaklaştığında sigarayı hızlıca söndürerek arabaya atladım.
"Kahvaltı seçimin beni benden alıyor Lidya," dedi Çilek.
"Ne demezsin..."
"Sigara demişken, dünkü çocukta neydi öyle?" diye sordu Çilek.
Arabanın içinde yol alırken ,sesim biraz daha düşük ve düşünceliydi. "Dünki çocuk...  hiçbir şey her zamanki tiplerden işte biliyorsun ya." dedim. Çileğin Arası beğendiğimi anlamasını istemiyordum çünkü sürekli soru sorucak hatta kendimi iyi hissetmem için hayal bile kurmaya çalışıcaktı. Klasik Çilek işte hayallerle dolu,neşeli bi kız ben maalesef onun gibi değildim. "Lidya herhangi biri olsa anlardım bu seferki çok farklıydı kızım anlasana işte! Sana çok güzel bakıyordu." Bir an sessiz kaldım, bana cidden o kadar güzel mi bakmıştı?  Tamam çekiciydi,ilginçti ama bana güzel baktığını anlamamıştım. Aras ile ilgili düşüncelerime dalmışken Çilek Hepsi - Aşk Sakızı şarkısını açmıştı. Of bu kızın neşesi bazen beni mahvediyordu. Aniden bana dönüp neşeyle:
"Atlası arayacağım birazdan onun arkadaşlarıyla takılsak senin için sorun olmaz değil mi?" dedi. Atlası seviyordum fakat arkadaşları nerden çıkmıştı şimdi! Çilek suratıma öyle güzel bi gülümsemeyle bakıyordu ki onu kırmak hiç istemedim.
"Olur, ben de bu şekilde sizin herkesi imrendiren aşkınızdan biraz uzaklaşmış olurum!"
"Of Lidyaa!" dedi kahkalar içinde.

Oyun İçinde AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin