Jeongguk,
Bu mektubu gerçekten de okuyacak mısın merak ediyorum, okumayabilirsin de. Sana hiçbir şey diyemem. Zorlayamam da. Her şeyi ne kadar geç kalmış da olsam yüz yüze anlatmayı çok isterdim ama üç gün önce bana söylediklerin aklımdan çıkmıyor, seni ne kadar yıpratmışım, üzüleceksin diye korkarken üzüntünün asıl sebebi olmuşum meğer. Üç gündür belki kabul edersin ve konuşuruz diye Jaehyun'u rahatsız ediyorum, o da bıktı benden ama Jaehyun her gittiğinde kapıyı açan annen oluyormuş. İyi misin merak ediyorum ama soramıyorum. Sanırım buna hakkım yok. Her neyse, bu mektubu yazma amacım bu değil. Bir şeyleri söylememiş olmaktan gelen son pişmanlıkla yazılmış ufak bir anı defteri gibi hayal et. Sana her şeyi anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle, resim konusunda ellerim her ne kadar becerikli de olsa edebiyat ve yazı benim daha önce hiç denemediğim bir şey, bu yüzden körpe anlatımım yüzünden affını diliyorum.
Liseye kadar hayatımda anlatabileceğim çok bir şey yok. Prestij sahibi bir ailede iyi bir eğitimle büyüdüm. Kötü diyebileceğim bir çocukluk anım, travmam da yok. Joohyun ve ben sıra arkadaşıydık lisede. Oldukça yüksek sınıftan bir ailenin tek kızıydı, bu yüzden ona her an kırılabilecek bir eşyaymış gibi davranıyorlardı. Çok sosyal birisi değildim hiçbir zaman, Joohyun da değildi ama ikimiz garip bir şekilde iyi anlaşırdık. Pekala, buradan sonra söyleyeceklerim normalde bir sevdiğine çok da detaylı anlatılmaması gereken şeyler ama ben artık hiçbir şeyi saklamak istemiyorum senden.
Joohyun ve ben farklı üniversiteleri kazandığımızda çıkmaya başladık. O modellik ve moda tasarımdan ilerlerken ben çoktan sanat konusunda kendimi geliştirmeye başlamıştım. Başta her şey rüya gibiydi, Joohyun'un bana karşı olan ilgisinin az olduğunu ve ben ondan hoşlandığımı söylediğimde yarı bir istekle benimle sevgili olduğunu içten içe hep biliyordum. Muhtemelen sahip olduğu tek arkadaşı kaybetmemek için kabul etmişti beni, şimdi geriye dönüp baktığımda aynısı benim için de geçerliymiş. O zamanlar aşk sandığım duygu aslında arkadaşça bir sevgiymiş. Pek fazla birbirimize sevgi göstermediğimiz ya da sevgili olmamıza rağmen temasta bulunmaktan kaçınmamızdan anlamam gerekirdi.
İlişkimizi başta güzelce yaşarken Joohyun modellik kariyerinde epey ilerledi ve biz imajına zarar gelmemesi için ilişkimizi gizledik. Doğruyu söylemek gerekirse, burada aslında aşk diye bir şey yoktu bile. Farklı üniversitelerde olan ve oldukça yoğun programa sahip iki kişiydik bu yüzden bazen haftalarca görüşmediğimiz oluyordu ama bir kez bile birbirimize özlediğimizi söylemiyorduk. Ya da zaman ayırıp birbirimizi görmek gibi bir girişinde bulunmuyorduk. Buna kıyasla seni görmediğim her saniye kalbimin sıkışmasını karşılaştırdığımda anlıyorum gerçek aşkın ne olduğunu.
Bu böyle devam etti. Ben üniversiteden mezun oldum ve yurt dışına gittim çalışmalarımı sürdürmek için, Joohyun da benden bir sene sonra kendi markasını kurdu. Sanki sözleşmeli çalışanlar gibiydik. Benim ailem de Joohyun'un ailesi de ilişkimizden haberdardı ve artık 24-25 yaşına geldiğimde zaten uzun süredir giden stabil bir ilişkimiz olduğu için evlenme baskısı ortaya çıktı. Tam sekiz aydır görüşmediğimiz bir dönemdi, ben üçüncü sergimi açmak üzere olduğumdan çok meşguldüm ve böyle bir dönemde ilk kez aradı beni Joohyun tam 5 senedir süren ilişkimizde. Konuşmak istediği bir konu olduğunu ve buluşmamız gerektiğini söylemişti. Eğer bunu ilişkinin ilk aylarında söylemiş olsaydı heyecandan kafayı yerdim ama o an tepki bile vermedim telefonda söylediği şeye. Gün ayarladım programıma bakıp ve işime döndüm. O gün fark ettim benim aslında Joohyun'a olan hislerimin söndüğünü. Aşk olmadığını da bu şekilde anladım çünkü Jeongguk, aşkın getirdiği hisler asla sönmez. Bunu bana sen öğrettin. Bundan değil beş, yüz yıl bile geçse seni bugün sevdiğimden bir kum tanesi kadar bile daha az sevmeyeceğimi biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Out of the spotlight || Taekook
FanfictionBay Kim, sizi gerçekten tanıyor muyum? Bu ışıklar yokken bana gelseniz sizi tanıyabilir miyim ki?