5. Bölüm Yarın Ufukta

11 7 0
                                    

Elara, İnsan Diyarı'ndan aldığı ordusuyla elf diyarına doğru yola çıkar. Ordusu, göz kamaştırıcı kılıçlarıyla ve parlayan zırhlarıyla, adeta zaferi müjdeleyen bir ışık huzmesi gibi ilerler. Bu sırada Elf diyarı Lothariel'de taht salonunda kutlama vardı Elf Kralı Silvarion, tahtında yücelirken, Draker'ı huzuruna çağırdı. Heybetli tahtının üzerinde otururken, elf kralı Draker'a dönerek gururla konuştu:

"Draker, senin cesaretin ve fedakarlığın bütün elf diyarını aydınlattı. Bu kahramanlık, seni krallığımın en yüksek onuru olan Kılıç Nişanı'na layık kılar. Kızım Lyra'yı ve elf halkından küçük bir çocuğu hiç düşünmeden korudun. Senin adın, sonsuza kadar elf tarihine kazınacak bir destan olacak.

Artık burada istediğin kadar kalabilirsin Yüce kılıç Draker!"

Draker, kralın sözlerini duyduğunda onur ve mutlulukla eğildi. "Kralım, bu büyük onur ve güven için teşekkür ederim. Her zaman hizmetinde olacağım, bu ünvan benim için büyük bir gurur kaynağıdır."

Elf kralı, Draker'ın sözlerini duyunca gülümseyerek, "Senin sadakatin ve cesaretin, elf diyarına ışık tutacak. Artık sen, bizden birisin."

Lyra, tahtın yanında Drakere'ye baktı, gözlerinde derin bir anlamla. Drakere'nin yanıtı ise sadece bir gülümseme değil, derinliklerden gelen bir samimiyet ifadesiydi. Gözleri, Lyra'nın bakışlarında yansıyan ışıltıyı yakaladı ve içindeki kendi hislerini yansıtarak karşılık verdi. O an, ikisinin arasındaki özel bağın, sadece gözlemlenebilecek bir yanı değil, aynı zamanda kalplerindeki derin bağlılığın bir yansımasıydı.

Salonun huzuru, ödül töreninin sona ermesiyle birlikte yavaşça dağılırken, insanlar kendi düşünceleri ve sohbetleriyle uğraşırken Draker sessizce kalabalıktan ayrıldı. Tam o sırada, Lyra'nın kararlı adımları ve hafif bir ses tonu arkasından geldi. Draker dönüp baktığında, "Savaş kapıda, antreman yapmalıyız," dedi Lyra. Draker, hafif bir şaşkınlıkla, Lyra'ya doğru eğilirken yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. "Haklısın," dedi, "Belki de gerçekten hazırlanmalıyız."

Lyra, Draker'in koluna girerek onu sarayın merdivenlerinden aşağı doğru sürüklemeye başladı.

Sarayın gölgeli koridorlarından çıkıp ormanın kıyısına vardıklarında, çevrelerini saran yeşilliklerin içine doğru adım attılar. Ormanın gizemli dokusunu hissetmek için bir an durup etraflarına baktılar. Rüzgarın hafif esintisi, yaprakların hışırtısı ve kuşların cıvıltısı.

Lyra, Draker'i antreman için özel bir yere getirmişti. Bir ağacın altına gelerek yayını çıkardı ve yayı ustaca gerdi. Draker, rahat bir tavırla ellerini kaldırıp, "Hey hey hey, biz dostuz, az önce baban beni ödüllendirdi." dedi

Tam o sırada, Lyra'nın yayı bırakmasıyla ok yaydan fırladı. Draker, ani bir refleksle kafasını eğdi, ve sıralı olarak yerleştirilmiş hedeflerden birine isabet etti. Draker, kafasını yeniden kaldırarak Lyra'ya bakarken, "delirdin mi sen?" diye ekledi, kendi şaşkınlığını gizleyemeyerek.

Lyra, hafif bir gülümsemeyle, "Belki de biraz daha dikkatli olmalısın," dedi, yayını tekrar gererek ikinci bir ok yerleştirdi. "Hadi, bu sefer sen vurmayı dene." Draker, yayın kendisi için uygun olmadığını düşünerek kenarda duran kılıcı aldı. Kılıcı eline alır almaz, hafifçe sallayarak bir usta gibi hareket etti. Yanında duran hedefe kusursuz bir kesme hareketiyle vurdu. Kılıcın hareketi hızlı ve ustaca idi; havada keskin bir ışık parıldadı ve hedef anında ikiye bölündü.

Lyra, Draker'ın ustalığını hayranlıkla izlerken, onun her hareketinde bir doğal yetenek olduğunu düşündü.

Lyra, tekrar okunu Draker'e doğru gererek sertçe yayı bıraktı. Draker, refleksleri sayesinde gelen oku kılıcıyla savurarak engelledi. Ardından, şaşkınlıkla Lyra'ya baktı.

Yitik Köy Yükselen Kahraman: Draker'in Öyküsü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin