Büyük salonun ağır ahşap kapıları kapalıyken, içeride hummalı bir savaş toplantısı sürüyordu. Taştan duvarları süsleyen, savaşın ve zaferin eski hikayelerini anlatırken, meşalelerden yayılan titrek ışık, odaya büyülü bir hava katıyordu. Tahta oymalı büyük masa, etrafında toplanmış generaller ve sancak beyleriyle doluydu. Herkes Kral Silvarion'un sözüne dikkat kesilmişti.
Silvarion, salonun başındaki yüksek tahtında oturuyordu. Üzerinde altın işlemeli zırhı, başında parlak bir taç vardı. Her hareketiyle kudret ve otorite yayıyordu. Elera, Lothariel'nin savunma planlarını gözden geçirirken, kral dikkatle dinliyordu.
Tam o anda, dışarıdan gelen derin bir patlama sesi, salonun taş duvarlarında yankılandı. Herkes irkildi ve kısa bir sessizlik oldu. Ardından, panik ve gürültü kapladı mekanı. Bir muhafız, kapıları açarak içeri girdi ve yüksek sesle bağırdı: "Patlama! Surlarda bir patlama oldu!"
Salon bir anda karıştı, herkes yerinden fırladı. Kılıçlar çekildi, zırhlar hızla kuşanıldı. Kral Silvarion, oturduğu yerden hızla kalktı ve kılıcını çekerek gür bir sesle emir verdi: "Hepiniz surlara! Orkları geri püskürtün!"
Elara, derhal harekete geçti. Silvarion ile göz göze geldiğinde, birbirlerine kararlılık dolu bir bakış attılar. Elara, hızlı adımlarla dışarı fırladı, peşinden askerleri ve generaller onu takip etti. Silvarion ise, en ön safta yer almak için ilerledi.
Surların üzerine vardıklarında, manzara dehşet vericiydi. Büyük taş bloklar yerinden kopmuş, toz ve duman her yeri kaplamıştı. Orklar, vahşi savaş naraları atarak surlara dayanmıştı. Yeşil derili, kasvetli yüzleri, karanlıkta parlayan gözleriyle korkutucu bir görüntü sergiliyordu. Ellerindeki ağır balyozlarla surlara saldırıyor, üzerlerine yağan ok ve mızraklardan korunmaya çalışıyorlardı.
Elara, surlara ulaştığında durumu hızla değerlendirdi. "Saldırı pozisyonu alın!" diye bağırdı, sesi çatışma sesleri arasında yankılandı. Askerler, komutanlarının emirlerine itaat ederek pozisyonlarını aldı. Okçular surların üzerine dizildi, yaylarını gerip oklarını hedeflerine yöneltti. Mızrakçılar ve kılıçlı savaşçılar, surların kapılarını korumak için ileri atıldı.
Savaş uzadıkça, orkların saldırısı daha da şiddetlendi. Ancak Elara ve Silvarion'un komutasındaki birlikler, cesurca direniyordu. Her iki taraf da ağır kayıplar veriyordu, ama surların savunması giderek güçleniyordu.
Kral Silvarion, kılıcını çekip en ön safa geçti. Altın işlemeli kılıcı, meşalelerin ışığında parıldıyordu. "Elfler, bugün Lothariel'nin kaderini belirleyeceğiz! Düşmana asla teslim olmayacağız!" diye haykırdı, sesi savaş alanında yankılandı. Elfler, krallarının yanında savaşa atıldılar, her biri cesaret ve kararlılıkla doluydu.
Draker, bir grup elf savaşçısıyla birlikte surların zayıf bir noktasını savunuyordu. Lyra da yanındaydı, birlikte orkları geri püskürtmeye çalışıyorlardı. "Draker, burayı korumalıyız!" diye bağırdı Lyra, oklarını peş peşe fırlatırken. Draker, kılıcını ustalıkla kullanarak düşmanlarını etkisiz hale getiriyordu.
Savaşın ortasında, Elera'nın liderliği parladı. Emirler verdi, stratejik hamleler yaptı ve yaralıları kontrol etti. Orklar, saldırılarını daha da şiddetlendirdiğinde, elfler canla başla direniyordu.
Birden bire, orkların lideri ortaya çıktı. Devasa ve vahşi görünümlü bir uruktu. Orklar savaşa dahil mi olmuştu? Uruklarla birlik olup elf diyarını yok etmek mi istiyorlardı? Kral Silvarion şaşkınlık içindeydi. Orkları bir uruk komuta ediyordu. Silvarion, urukla yüz yüze geldiğinde, gözlerinde cesaret ve kararlılık vardı. "Bu topraklar, karanlığın eline geçmeyecek!" diye haykırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik Köy Yükselen Kahraman: Draker'in Öyküsü
FantasyGizemli bir saldırı sonucu köyünden sürüklenen Draker, beklenmedik bir şekilde gizemli diyarlara ulaşır. Burada, karşılaştığı sırlar ve tehlikeler, onun unutulmaz bir maceranın içine sürüklenmesine neden olur. Draker, kendi geçmişiyle yüzleşirken, B...