Düğünümüzün üstünden 10 saat geçmişti ve biz çoktan havalimanına varmıştık. Dün gece düğün neredeyse saat 3'e doğru bitmişti ve efeyle otel odamıza saat 4'te girebilmiştik. O yüzden de yapmak istediğimiz bazı şeyleri yapamamıştık:) Herkes sarhoş olup ya bir yerlerde sızmış ya da ortalığı dağıtmıştı. Arkalarını toplamak da biz gelin ve damada kalmıştı. Ama çok da eğlenmiştik... Gece odaya vardığımızda tek yapabildiğimiz sabaha alarm kurup gelinliğimi çıkartmak olmuştu. O da hayal ettiğim gibi olmamıştı çünkü hem benim hem de sevgilimin -ya da eşimin mi demeliydim- çok uykumuz vardı ve apar topar üstümüzü çıkartıp sızmıştık. Oysa bu an'a dair ne hayallerim vardı.. Sabah da alarm sesiyle hazırladığımız bavulları alıp hemen havalimanına doğru yola çıkmıştık...
Yola çıktığımızda hava aşırı güzeldi, yaz kokusunu ve denizi de çok özlemiştim. Ve en önemlisi de efeyle sonunda yalnız kalabilecektik. Düğün hazırlıkları ve telaş derken birbirimizi çok az görebilmiştik ve onu her şeyden çok özlemiştim gerçekten de. Şuan yanımda eşim olarak duruyor olmasına inanamıyordum hâla. Böyle güzel ve özel bir adam beni sevmişti ve bunun için minnettardım.. Tabii yine biz iki avelin başımıza geleceklerden habersiz havalimanına giriş yapmıştık...
Uçuşumuz teoride çok kolaydı aslında, 45 dakika içerisinde inecektik ama küçük bir aksilik olmuştu ve Tuğçemin midesi bulanmıştı. Uçuş boyunca kafası dağılsın diye onunla konuşup aklını başka yerlere çekmeye çalışsam da çok işe yaramadı. "Lavaboya mı gitsen sevgilim belki kusmayı denersin?" Elimi karnına koymuş okşuyordum, sanki bir işe yaracakmış gibi...
"Ay Efe biliyorsun asla kusamam ki istesem bile, ama neyse bir gideyim bari yüzüme su çarparım en azından." Kucağındaki elimi alıp öpmüştü güzel karım.
"İyi fikir birtanem." Tuğçenin kalkışını ve lavaboya doğru ilerleyişini izledim. Dün gece cozutmuştuk gerçekten ve hiç içmediğimiz kadar içmiştik. Votkalar, viskiler, biralar.. Limonlar ve şaraplar... Hepsi dün gece gözümün önünden birer birer geçmişti ve bu yüzden müstakbel eşimin de şuan midesinin bulanması da çok normaldi.
Tuğçenin lavaboya gidişinin ardından geçen 10 dakika boyunca bekledim, bekledim ama ne bir ses ne bir Tuğçe vardı görünürde. Endişelenmeye başlamıştım. Kapısına bir tıklatmaya karar verdim. Lavaboya doğru yürüdüm ve tıklattım. Sabah uçuşu olduğundan etrafta çok yolcu da yoktu, o yüzden sesimi de biraz yükselttim. "Tuğçe, sevgilim? İyi misin birtanem?" Ses yoktu. Tekrar ama daha yüksek sesle kapıyı tıklattım. "Karıcım, iyi misin geleyim mi?" Dediğimde içerden "Efe, gelsen iyi olur." Diye bir mırıltı duydum. Kedi gibiydi gerçekten, o kadar naifti ki sesi bile. Cümlesini duyar duymaz içerden bir kilit sesi duydum ve kapı açıldı. Tuğçem lavabonun önünde diz çökmüş öylece duruyordu. "Birtanem, kusabildin mi?" Dedim oldukça şefkat dolu bir sesle. "Off hayır asla kusamıyorum olmuyor. Ama yine de saçlarımı tutsan güzel olabilir." Ellerimi hemen sevgilimin kıvırcık gür saçlarına götürdüm ve hafifçe döndürerek bir topuz hâline getirip yanağına bir öpücük kondurdum. "Olsun sevgilim bekleriz, sen iyi olana kadar bekleriz böyle. Ben saçlarını her daim böyle tutarım." Önüne düşen perçemlerini de kulaklarının arkasına attım. "Sen olmasan napardım?" Dedi güzel sevgilim ayağa kalkarken. "Sanırım biraz daha iyiyim sevgilim, teşekkür ederim yanımda olduğun için." Dedi ve bana iki eliyle sımsıkı sarıldı güzeller güzeli eşim. Ben de ellerimle küçük bedenini sardım ve alnına bir öpücük kondurdum. "Emin misin iyi olduğuna, bak kandırma beni böyle numaralarla." Sırıtan eşime baktığımda ne kadar şanslı bir adam olduğumu kendime tekrar hatırlattım. Dünyanın en güzel yeşil gözlerine bakıyordum çünkü, bir de gülüşü bir ömre bedeldi."Eheheh iyiyim savcım bir soruşturmaya gerek yok şuanda." Dedim hafiften sırıtarak. Midem gerçekten de daha iyiydi çünkü o gelmeden tam önce kusmuştum ama ona söylemedim çünkü gereksiz yere telaşlanacaktı benim için. Bu huyunu çok sevsem de balayı yolumuzda kustuğumu bilmese de olurdu:) "E öyle diyorsanız inanıyorum o zaman Tuğçe hanım." Dedi elleriyle yüzümü okşarken. "Öyle tabii savcı bey. Bugün de bir ayrı yakışıklısınız yalnız hayırdır? Kocam olunca ekstra bir renk gelmiş yüzünüze sanki." Dedim dudağına ufak bir öpücük bırakarak. "Oo Tuğçe hanım uçak tuvaletinde öpüşmek felan kamusal alanda suç yalnız, siz daha iyi bilirsiniz tabii ama.." Lafını yarıda kesip tekrar dudaklarına yapışma isteğimi engelleyememiştim. "Efe, şuan içimde engellenemez bi seni öpme isteği uyanıyor biliyor musun?" Dedim düşüncelerimi filtrelemeden ona söylerken. "Öyle mi?" Dedi, şaşırmış ama bir o kadar da muzip bir tavırla. "Öyle." Dedikten sonra dudağının kenarına yavaş bir öpücük daha kondurdum ve saçlarıyla oynamaya başladım. Bu yavaş öpücüğümün onu ne kadar kıpır kıpır ettiğini geçmiş deneyimlerimizden bir hayli öğrenmiştim...
"Bana açık çek veriyorsun ama sen şuan.." Cümlemi bitirmedim çünkü bu sefer ben onun güzel dudaklarına yapışmıştım. "Tuğçem.." Lafım hep yarıda kesiliyordu çünkü dudaklarımızı birbirinden ayırmakta epey bir güçlük çekiyorduk. "Yaklaşık 15 dakikaya uçak inecek biliyorsun değil mi güzelim.." Olmuyordu, ayrılamıyorduk. Ondan sadece bir "hıhım" nidası çıkmıştı ama hâla beni öpmeye devam ediyordu. Sevgilimin ellerinin pantolonumun düğmelerinde gezinmeye başladığını hissettiğimde şimdi durmazsak bir daha duramayacağımızı anlamıştım, ve hiç istemesem de o hamleyi yaptım. "Sevgilim, durmamız lazım biliyorsun değil mi? Sen polissin ben de savcı, uçakta böyle yakalanırsak nolur bir düşünsene." Dedim gülmemi tutamayarak. Bunu dediğim an o da ellerini üzerimden çekti ve zaten daracık olan lavaboya dayayıp bir kahkaha patlattı. Gülüşünü çok seviyordum:) "Bana yaptırdıklarına bakar mısın, kendime inanamıyorum gerçekten üzerimde çok fena bir etkin var sayın Efe Ekrenaz." Dedi bana gülümseyerek. "Çıksak iyi olacak, önce ben çıkayım o zaman ama dur üstünü düzelteyim."
Sevgilime doğru dönüp az önce açmaya çalıştığım pantolonunun düğmelerini ona munzur bir sırıtış atarak tekrar ilikledim. "Daha sonra açmak dileğiyle." Bir kahkaha da o patlattı. "Zevkle Tuğçe hanım, o an için yaşacağım bir süre." Ardından aynaya baktım, saçlarım dağılmıştı. Ben tam elimi atıp düzeltecektim ki Efe elini saçlarıma götürdü ve o düzeltti. "Bana bir süre dokunma yoksa burdan alev alarak çıkacağım Efe." Dedim ve gülümseyerek kapıyı açtım. "2 dakika sonra gel bari de kimse anlamasın..."
Uçaktan indikten sonra bavullarımızı da alıp kiraladığımız arabaya bindik. Otele vardık ve balayı odamızın kapısına vardığımızda aklıma dün gece yapmam gereken o şey geldiği için Tuğçeyi durdurdum. "Sevgilim dur!"
"Noldu Efe, bir şey mi unuttuk? Ay kesin bir şey unuttuk di mi?"
"Hayır sevgilim, ben dün gece yapmam gereken bir şeyi hatırladım aslında." Dedim müstakbel eşimi kucağıma alırken. "Aay Efe, napıyorsun?" Diyen sevgilime kapıyı açıp onu kucağımda içeri taşıyarak cevap verdim. "E gelinimi odamıza sokuyorum işte sevgilim, âdettendir." Dedim gülümseyerek. Onu yatağımıza doğru hafifçe bıraktım ve dudağına bir öpücük kondurdum. "Ya yicem ama seni, örf adet ve geleneklerimiz diyorsun yani öyle mi savcım?"
"Aynen öyle diyorum Tuğçe hanım, adet ve geleneklerimiz önemli. Mesela evli çiftlerin ilk gecelerinde yapmaları beklenen bir geleneğimiz de vardı sanki ama bir hatırlayamadım şimdi neydi ki?" Gülerek yanına kıvrılmıştım sevgilimin. Kokusunu içime çekmek, ona doymak istiyordum artık. Tabii böyle bir şey mümkünse...