Bu bölüm Efe'nin kleptomani hikayesine değinelim istedim biraz. Malum geçmişini bilmiyoruz. Nerede, nasıl başladı bu iş bilmiyoruz..
Ben bu güzeller güzeli adamın geçmişini yazmayı çok seviyorum, ona hayat vermeyi, onun dilinden konuşmayı çok seviyorum. Umarım siz de okumaktan en az benim kadar keyif alıyorsunuzdur.Bu bölümün şarkısı; "İlaç Gibi-Brek"
Dünyanın değil, evrenin en yalnız adamı, Efe Ekrenaz'a...
********************************************
Sır tutmayı çok iyi bilirim ben.
E anlatacak kimsem olmaz ki zaten istesem de. O yüzden küçükken de bana sırlarını anlatırlardı sevgi evindeki diğer çocuklar. İçlerinden atmak istedikleri şeyleri bana söylerlerdi. Ben de tutardım, yaşardım o çöplerle. O zamanlardan alışmışım belki de insanların bana ait olmayan yüklerini almaya. Taşımaya. O şeylerle yaşamaya belki de..~
Üniversitedeydim o zamanlar. Bazı geceler yurt odasında konuşacak kimsem olmadığından kendi kendime konuşur, kendi sesimi kaydederdim telefona. Kimse olmazdı, oda arkadaşlarım eğlenmeye çıkarlardı aralarında. Beni de davet ederlerdi tabii arada ama gitmezdim nedense. Etraf hep renkliydi o aralar, bense dibime kadar siyaha boyanmış hâldeydim. Ondandı belki. Mutsuzluğumu etrafa bulaştırmaktan korkardım belki de, bilmiyorum..
Sonra dinlerdim yalnızlığın sesini. Odada tek başıma oturur duvarlardan gelen gülüşmeleri dinlerdim geceleri.
Bazen de o kadar sessiz olurdu ki etraf, acıtmaya başlardı kulaklarımı bu boşluk. Ben de kendi kaydettiğim sesleri dinlerdim telefondan. O kadar yalnızdım ki kendi sesimle bastırmaya çalışırdım yalnızlığımın içindeki o sessizliği..Bazı ses kayıtlarında annemle konuşurdum, ona bir şeyler söylerdim. Eğer hayatta olsaydı benimle nasıl konuşurdu diye düşünürdüm kafamda. Nasıl bir hayatımız olurdu mesela?Nasıl bir yaşantım olurdu annemle onu düşünerek hayaller kurardım bazen.
"Anne."
Derdim durmadan. Sırf bana nasıl hissettireceğini merak ettiğimden bu kelimeyi tekrar tekrar söylerdim ama hiçbir şey olmazdı.
Daha önce anne diyebileceğim kimsem olmamıştı çünkü. Bu kelimenin içimde uyandırması gereken hissi de hiçbir zaman tadamamıştım dolayısıyla..Bazen de babamla konuşurdum o ses kayıtlarında. Ona neden diye sorardım. Yapmış olduğu şeyi neden yaptığını sorardım ona. En zor sorular da burada başlardı benim için. En zor gecelerim o gecelerdi. Nasıl dünyaya geldiğimi daha da idrak ettiğim o geceler çok karanlık geçerdi benim için..
Sevgi çocuğu değildim, aşk çocuğu değildim. İstenen bir çocuk da değildim. İğrenç bir şeyin parçasıydım ben. Bu şekilde dünyaya gelmiştim işte.Tüm bu düşüncelerle karanlık öyle bir üstünlük kurardı ki içimde, boğuluyormuş gibi hissederdim. Nefes alamazdım o gecelerde.
İşte panik atak da tohumlarını orada, öyle gecelerde atmaya başlamıştı üstüme..Sonra silerdim o ses kayıtlarını ama, bir daha dinlemeye dayanamazdı yüreğim çünkü. O kadarını da kaldıramazdı genç Efe Ekrenaz'ın yüreği. Kaydeder, dinler, sonra da silerdim o kayıtları..
Üzülürdüm sonra kendime, kendime acırdım. O zamanlar acımasızdım. 22 yaşındaydım ve kendime karşı acımasız bir genç adamdım. Hayatın üstüme yüklediği tüm sorumlulukları kendi suçum sanar, sonucunda da kendimi cezalandırırdım. Etrafta suçu atacak kimseniz olmayınca işte böyle oluyor. Kendinizi yiyip bitiriyorsunuz. Yeterince yalnız değilmişsiniz gibi bir de kendi kendinizi siz soyutluyorsunuz bu dünyadan..
Boş bir şişe gibiydim sanki o zamanlar. İçimde kimsem yoktu, içimde benden bir parça da yoktu. İçine alabileceği kimsesi olmayınca ne yapardı bir insan? Nasıl hayatta kalırdı ki? Nasıl başaracaktı yaşamayı? Nasıl çözecekti bir insan olmayı?
Biri olmayı, iyi biri olmayı belki de?