Çok güzel bir yemek yemiştik. Ben balık yemeyi çok seviyorum diye Efe bana açık büfeden güzel bir balık tabağı hazırlamıştı. Otelin restoranı çok kalabalık olmadığından da sohbet ede ede rahatça yemeğimizin keyfini çıkarmıştık. İki kadeh şarap eşliğinde gelecekten, neler yapmak istediğimizden bahsedip hayaller kuruyor, planlar yapıyorduk. Tam o sırada Efenin utana sıkıla bir şey söylemek istediğini ama çekindiğini anladım, sevgilimi tanıyordum. Bir oraya bir buraya dönüp duruyordu, söylemek istediği bir şey olduğu belliydi. "Noldu bakayım ne söylemek isteyip de söyleyemiyorsun sen öyle sayın Ekrenaz?" Koca gözleriyle gülerek bana bakıyordu. "Hiiç Tuğçem, yani var da bir şey, daha çok erken söylemem için." Şaşırmıştım çünkü bu cevabı beklemiyordum, ve bunu gizleyemedim. "Allah allah neymiş benden sakladığın o şey bakim savcım?" Meraklanmıştım çünkü Efe benden bugüne kadar hiçbir şey saklamamıştı.
Çok güzel şeylerden konuşup planlar yapıyorduk ama benim aklımda sadece bir şey vardı. Bunu daha önceleri de konuşmuştuk elbette ama özellikle düğünden sonraki şu üç gündür aklımdan çıkartamıyordum. Hele de az önce odada aynadaki o yansımamızı gördükten sonra ben gerçekten de bir aile olmanın nasıl bir şey olduğunu kavramaya başlamıştım git gide. İçimdeki aile özlemi bu duyguyu tattıkça daha da artıyordu... Masanın üzerinden güzel sevgilimin ellerine uzandım ve yumuşacık ellerini tuttum. O da ellerimi meraklı bakışlarıyla okşadı. "Az önce odadaki o hâlimiz.. İki kişilik harika bir aile olduğumuzun farkındasın değil mi Tuğçem." Gülümsemişti, ve onu her gülümsettiğimde benim de içime bir güneş açıyordu âdeta. "Farkındayım sevgilim, ve bunun için çok ama çok minnettarım. Ama sen bana bunu söylemek için çekinmiyorsun başka bir şey var anlarım ben. Söyle nolur." Elleri ellerimdeydi, ve bu his paha biçilmezdi. Ama düşünmeden edemiyordum. Ya istemezse, ya kendini baskı altında hissederse?..
"Sen de ister misin Tuğçem? Yani düşünür müsün? Ya da ne zaman istersin, ne zaman yapmak istersin?" Kafam karışmış bir şekilde güldüm. "Sevgilim ne diyorsun hiçbir şey anlamadım ki bir açık olur musun?" Hâla gülüyordum. O ise resmen karşımda can çekişir bir vaziyetteydi. Ellerini ellerimden çekti ve ayağa kalktı. Elimi tutup beni masadan kaldırdı. "Aa Efe, korkuyorum ama cidden noluyor ya?" Karşımda resmen terlemişti çocuk. "Tamam tamam biraz yürüyelim mi odamıza doğru yolda konuşalım." Başımla onayladıktan sonra el ele tutuşarak restoranın bahçe kapısından çıktık. Odamız çok uzak değildi, 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesindeydi. Hava tam bir yaz akşamı, güneş batıyor ve etrafımızı saran denizin sesi kulaklarımızdaydı. O da konuşmuyordu ben de. Ama artık canıma tak etmişti. "Efe hadi ama ne konuşacağız meraktan orta yerimden ikiye ayrılacağım ama şimdi!" Diye ısrarcı bir şekilde ona baktım. "Tamam." Diye konuya girdiğinde ses tonundan ne kadar temkinli konuşmaya çalıştığını anladım. "Yani şöyle ki ben senden bir tane daha olsun çok isterim Tuğçem. Bir kız veya bir oğlan. Tabii kız olsa daha çok sevinirim belki orası ayrı ama.. Yani erkek olursa da sevmeyeceğimden değil tabii ki ama.. E tabii sen de istersen. Ne zaman istersen..." Ufak bir sessizlik olmuştu. Nefes alışverişlerini duyabiliyordum. "İster misin sen de?" Odamızın bahçe kapısının önüne gelmiştik artık. Ona tekrar döndüğümde gözleri dolu bir şekilde sanki narin bir tabloymuşum gibi beni seyrediyordu. Ne tepki vereceğimi gözlerimden okumaya çalışıyor gibi masum gözlerle bana bakıyordu.
Bu meselenin, bir aile olmanın onun için ne kadar değerli ve önemli olduğunu biliyordum. Benim için de öyleydi, babamı geç bulmuştum. Dolayısıyla aile olma hissini ben de onun gibi geç tatmıştım. Ve şimdiyse onunla bir bütün gibi hissediyordum ben de kendimi, ve sevdiğim adamdan bir çocuk yapma fikrini uzun zamandır düşlüyordum.. Özellikle de sevdiğiniz adam Efe Ekrenaz kadar yakışıklıysa bu fikir aklınızdan çıkmıyordu:) Tüm bunları ona söylemeden önce yaslandığı banka oturdum ve elleriyle onu da yanıma oturttum. "Sevgilim, Efem..." Ellerimi yanağına götürdüm ve suratını sevmeye başladım. "Biz seninle ne konuşmuştuk? Bana hissettiğin her şeyi çekinmeden ve korkmadan söyleyecektin hatırlıyorsun değil mi? Karşındaki benim, Tuğçen." O da yüzünü okşayan ellerimi tuttu ve başını salladı. "Biliyorum sevgilim ama elimde değil, böyle nadir bulunan bir şeye sahip olunca insan kaybetmemek için her şeyi unutuyor işte." Gülümsemiştim. Yanağına bir öpücük kondurduktan sonra konuya girdim. "Sevgilim, açıkçası ben bir oğlumuz olmasını daha çok isterim, yani sana benzese ve senin kadar yakışıklı olsa? Düşünebiliyor musun iki tane Efe Ekrenaz, gerçi biri Jr. Efe Ekrenaz!"Tuğçe cümlesini bitirir bitirmez istemsiz bir şekilde ayağa fırlamıştım. "Nasıl yani? Sen, sen şimdi isterim mi diyorsun?" Kekelediğimi fark ettim. "Yani çocuk yapalım mı diyorsun ben anlamadım?" O da benimle ayağa kalkmıştı ve yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Sevgilim yani hemen yapmasak da denemelere bence tam şuan bile başlayabiliriz." Bu cümleyi duyar duymaz Tuğçeyi kollarımın arasına alıp kaldırdım ve kucağıma aldım. Bunu yapmamla ağzından ufak bir çığlık yükseldi. "Ay ama alışırım ben bu kucak olayına haberiniz olsun sayın savcım:)"