24

508 50 25
                                    

Gözlerimi açtığımda Hyunjin hala omzumda uyuyordu. Fazla kıpırdamamaya çalışarak telefonumu cebimden çıkarıp saate baktım. 12'ye geliyordu.

Yavaşça Hyunjin'in saçlarını okşadım. Onu uyandırdım.

"Hyunjin..."

Ağır ağır açtı gözlerini. Kafasını kaldırdı, saçlarını düzeltti. Döndü ve bana baktı. Yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirdim ve yanağını okşadım.

Annesi yanımıza geldi ve konuşmaya başladı.

"Hyunjin, acıkmadın mı oğlum?"

"Yemek yemek istemiyorum."

"Ne demek yemek istemiyorum? İki gündür ağzına sudan başka hiç bir şey sokmadın."

Dönüp Hyunjin'e baktım ve konuştum.

"Doğru mu bu? Yemedin mi hiç bir şey?"

"Yemek istemiyorum Felix."

Elinden tuttum ve onu ayağa kaldırdım. Annesine döndüm ve gülerek konuşmaya başladım.

"Ben hallederim..."

Cevap vermesini beklemedim ve Hyunjin ile birlikte hastane koridorunda yürümeye başladık. Yanımızdan geçen hemşireye soru sordum.

"Afedersiniz, kafeterya nerede acaba?"

"Hastanenin dışında, çıkıp biraz yürüseniz hemen görürsünüz zaten."

Şimdi hatırlamıştım, dün Hyunjin ile geldiğimiz zaman zaten görmüştüm dışarıda.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

Hastaneden çıktık, kafeteryaya girdik.

...

Tepsideki çorba ile birlikte boş bulduğumuz cam kenarındaki masaya oturduk. Önce o oturdu, ardından ben de bir sandalye çektim ve yanına oturdum. Tepsiyi önümüze koydum. Hyunjin ise tek bir yere gözlerini dikmiş öylece durmuştu.

Tepsideki kaşığı elime aldım ve çorbayı biraz karıştırdım. Doldurduğum kaşığı Hyunjin'in ağzına doğru uzattım. Kafasını yana doğru çevirince ona kızmaya başladım.

"Küçük çocuk gibi atarlanma Hyunjin. İstesen de istemesen de yiyeceksin, yemeden kalkmana izin vermeyeceğim."

"Yemeyeceğim Felix, istemiyorum dedim ya."

"İsteyip istemediğini sormadım. Eğer yemezsen daha çok bitkin düşeceksin."

Tekrar ona yedirmek istediğimde sonunda ağzını açtı ve yedi.

...

Çorbanın hepsini kendi ellerimle ona yedirdim ve bitirdi. Onu izlemeye başladım. O kadar düşünceli bakıyordu ki odaklandığı yere... Kafasının içinde nelerin döndüğünü çok merak ediyordum. Birden konuşmaya başladım.

"Hyunjin, çok seviyor musun babanı?"

Hafifçe tebessüm etti ve kafasını kaldırıp bana baktı. Kısık sesiyle konuşmaya başladı.

"Ben onu çok seviyorum. Ama onun beni sevdiğini hiç sanmıyorum. Bana hiç bir zaman iyi yaklaşmayı denemedi, hiç bir zaman 'oğlum' demedi bana. Her zaman sert yaklaşmayı seçti. Her zaman emir vermeyi seçti."

Dikkatlice dinliyordum onu.

"Ben de ondan görmediğim sevgiyi başkalarında aradım. Buldum, ama her şeyi elime yüzüme bulaştırdım."

"Buldun mu?"

"Evet, buldum."

"Kimde buldun?"

"Sende buldum Felix."

Zaten ağlamaya müsait olan gözleri hemen yaşardı. Bana bakarken tekrar konuşmaya başladı.

"Sende buldum ve bir daha hiç bir zaman, hiç bir yerde, hiç kimsede bulamayacağım sevgiyi kendi ellerimle ittim..."

Cevap verdim ona.

"Evet Hyunjin. Kendin buldun, kendin ittin. Hayatımda ilk defa birini tam anlamıyla sevmek isterken sen beni terk edip gittin."

Gözlerimden yaşlar düşmeye başladı.

"Sen beni her şeyin ortasında tek başıma bırakıp gittin. Gülerek, eğlenerek yaşadığım hayatımı mahvettin. Beni baştan aşağıya değiştirdin. Kendimden nefret etmeme sebep oldun. Çillerimden, giydiklerimden, davranışlarımdan, görünüşümden nefret etmeme sebep oldun. Aynalardan, kameralardan kaçmama sebep oldun."

Yere eğdi kafasını.

"Özür dilerim. Ben sevmeyi bilmiyorum. Sevmek ne demek bilmiyorum."

Tam ağzımı açıp konuşacağım sırada Hyunjin'in telefonu çaldı.

Ekrana baktı ve telefonu açtı.

"Efendim anne?"

"Hyunjin babanın durumu iyiye gidiyor, kısa zamanda kendini toparlayabileceğini söylediler. Odaya aldılar."

Telefonun sesi yüksek olduğu için annesinin söylediği her şeyi duyabiliyordum. Dönüp bana baktı ve kocaman gülümsedi. Ben de onunla birlikte güldüm.

"Hangi odaya aldılar? Girebilir miyim yanına?"

"6. katta oda. Siz gelin, ben sizi bulurum."

"Tamam, tamam geliyoruz."

Telefonu kapattı ve hızlıca ayağa kalktı.

"Babam iyileşiyor Felix! İyileşiyor babam..."

"Tamam, sakin ol. Hadi yürü gidelim."

"Evet, hadi gidelim."

Hemen canlanıp kendine gelmişti. Onu böyle görmek beni mutlu etmişti.

...

Odanın önüne geldiğimizde Hyunjin kapıya doğru koştu. Daha sonra konuşmaya başladı.

"Neden izin vermiyorlar ki yanına girmemize?"

Annesi cevap verdi ona.

"Bilmiyorum. Girmememiz gerekiyor demek ki..."

Hyunjin'in elinden tuttum ve konuştum.

"Hadi oturun, durmayın ayakta."

Annesi de o da oturdu.

Oturduğumuz bu süre boyunca Hyunjin ile konuştum, onunla şakalaştım ve onu kendine getirebilmek için uğraştım. En azından şimdi biraz da olsa daha iyiydi.

...

wretched | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin