Mekâna geldiğimizi anladığımda yolcu koltuğunda oturan adam hızla kalkıp kapımı açtı. Arabadan inip binaya doğru ilerledim. Emir bana ilk adımımdan itibaren yetişmişti. Bana kapımı açan adam kapıyı kapattıktan ve arabayı kilitledikten sonra Emir ile benim arkamdan yürüyerek eşlik etti binanın kapısına kadar. Daha sonra görevini yerine getirmek üzere biz içeri girerken o dışarda bekledi.
Yine ne kadar kötü bir görev vereceklerdi acaba? Ama bence Emir de bilmediğine göre bu ya üst düzeyden de zor bir görevdi. Ya da tamamen görev değildi.
Bu pis işleri devam ettirirken kendi kazdığım bir kuyuya düştüğümü fark ettim. Sonu belli olmayan ve hala düşmeye devam ettiğim karanlık bir dipsiz kuyuya...
Bu kuyunun sonu karanlık mı, yoksa aydınlık mı inanın bilmiyorum. Ama bir ışık görüyorum, bir umut ışığı. Hayatımda bir dönüm noktasına neden olacak bir umut ışığı gözlerimin önüne altın tepsiyle seriliyordu. Ama bu ışığın doğruluğu tereddüt etmeme sebep oluyordu. Yoksa kuyruklu yıldız gibi başka bir yıldızın ışığını mı yansıtıyordu?
Hayatım boyunca ne olduğunu bile bilmediğim bir umut ışığına mı tutunacaktım? Hayır! Bu asla olmayacaktı. Sonuçlarını bilmediğim bir düşünceye kapılmaktansa, o umut ışığına tutunmaktansa kendi kendime bir umut ışığı yaratır bir ömür boyu o umut ışığına tutunurdum. Aydınlık bir yolu tercih ederdim, geleceğimi görebilmek için...
İnşaatını kaç senedir yanlarında olmama rağmen kim olduğunu bilmediğim patronumun yaptırdığı üç atlı binaya giriş yaptık. Bina iki katlıydı ve sadece patronun odasında ışık vardı. Gündüzleri güneş ışıkları doldururken, geceleri sokak lambalarının saçtığı ışıklar doldururdu etrafı. Sadece pencerelerden ışık yansırdı.
Pencerelerin önünde kalın kumaş bir tül perde vardı ve bu perdeler genellikle açık dururdu. Her yerde pencere varken patronun odasında pencere yoktu. Sırf bu yüzden ışıkla donatmış olabilirdi odasını. Ya da ışıkla donatmak istediği için pencere yaptırmamış olabilirdi. Bunu bu şekilde yaptırmak bence kendi isteğine kalmış bir durum. Lakin bana göre değil.
Benim adım maske olsaydı ve ben mafya örgütüm için bir bina yaptıracak olsaydım bir kere bu binayı eski bir bina göstermek yerine gayet bakımlı bir şekilde tutar ve sanki burada bir milyarder yaşıyormuş gibi evi tasarlardım. Bu şekilde dışarıdaki korumalar dikkat çekmemiş olurdu. Eğer ışıkla donatmak istemiyorsam bunu dışardan pencere gibi gözüken ama aslında pencere olmayan alarmlı bir sistem kurardım ve bu şekilde birisi binaya silah sıktığında hem içeridekiler dışarıya gidip savunma yapardı, hem de patron kaçar ve maskesinin ardına tekrar saklanırdı.
İşte, bunları ben düşünebiliyorum ama başımdaki o pislikler düşünemiyor. Demek ki ben onlardan daha mafyayım.
Emir ile patronun odasına ilerledik. Kapıdaki görevli içeri girip geldiğimizi haber verdi. "Gelin." Sesini işittiğimizde odaya hızlı adımlarla girdik çünkü o da benim gibi bekletilmeyi sevmezdi. Tıpkı benim gibi, tıpkı...
Babam gibi...
İçeriye adımlarımızı attığımızda odadaki lambanın olmadığını etrafı sadece masanın üzerindeki büyüklü küçüklü mumların aydınlattığını fark ettim. Bu daha ürkütücü bir hal almıştı. O mumlar olmasaydı etrafı gece kadar zifiri bir karanlık kaplayacaktı.
Gece kadar karanlık odanın içerisinde masaya biraz daha yaklaştığımızda masanın yanındaki koltuklarında oturan orta yaşlarında olan bir bayan fark ettim. Kadının kısa koyu kumral saçları ve yanaklarından çenesine kadar süzülen ince, uzun perçemleri vardı. Yüzünde çok fazla çil vardı ama yaptığı makyaj çillerini çok az belli ediyordu. Gözleri kahverengiydi ve boyu çok fazla uzun değildi. Buna rağmen yüksek topuklu ayakkabıları onu uzun gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Silahı
Mystery / ThrillerRuhu hayatın darbesi altında ezilmiş tüm çocuklara... X'i bulmak için bir denklemi, İpi düzeltmek için bir düğümü, Yaşama sebebinizi bulmak içinse Hayatı çözmeniz gerekir...