13. Bölüm

15 3 0
                                    

Not: Marcello Teodorico karakteri tamamen bir hayal ürünüdür. Kendisi uğraştığı işleriyle, yaptığı tüm fiil ve davranışlarıyla tamamen bir suçlu olduğu apaçık bir gerçektir. Bu karakterin savunulacak herhangi bir yanı yoktur. Onu gözünüzde iyi bir adam katagorisine koymamanız önemle rica olunur. Karakter bunu kendi ağzıyla bile eşine çok kez dile getirmiştir. Ama aşk konusunda oğluşuma rakip yoktur :)) 

Kitabı kütüphanenize eklemeniz ve bir arkadaşınıza önermeniz beni çok mutlu eder 🥲

Bölüme geçmeden satır arası yorum ve beğeniyi unutmayalım 😘

🫀🌹

Bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sararken karanlık gökyüzünü izlemeye devam ediyordum. Uçakta yalnızdık ve bindiğimizden bu yana Marcello onlarca telefon görüşmesi yapıyordu. Ne dinlemeye mecalim vardı ne de konuları takip etmeye... Zaten öyle yoğundu ki telefon görüşmeleri, bir ara Rusça'nın en sert aksanının bile dilinden döküldüğünü duydum. Onlarca dilde cabası. Onun kötü olduğu bir konu bile yoktu. Gözleri üstümdeyken Nathan ile konuşuyordu şimdi, çünkü Nathan birkaç kez adını seslendi. Otelden çıktığımız gibi havaalanına gelmiş, direk uçağa binmiştik zaten. Ben bindiğimden zamandan bu yana karanlık gökyüzünü izliyordum. Havalanalı çok olmuştu ve zaten saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum.

Uçağın ineceğine dair anons gelirken başımı dizlerimin üstüne yerleştirdim ve Palermo'yu gördüm. Gecenin karanlığını delen şehir ışıklarını izlerken sessizliğe devam ettim. Şehre doğru alçalan uçağın piste tamamen inmesini bekledim. Zaten eve geçip uyumak istiyordum. Şua an sadece tek derdim uykuydu. Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde ayaklarımı yere indirdim bende. Uçak gittikçe yavaşlarken olduğum yerden ayağa kalktım. Marcello'da yerinden kalktı.

"Rosa biraz da iyi misin?" Gözlerim yüzüne dönerken başımı salladım. "Uyumak istiyorum," dediğimde telefonu çaldı yine. Açarken gözleri bendeydi ve elimi tuttu.

Ne kadar garipti değil mi? Birkaç gün öncesine kadar onlarca saat diliminin üzerimize devrildiği zamanlar vardı ve bu üstümüze devrilen zamanlarda yüzüme üç kez bakan da bir adam... Ama şimdi, gözlerini bir saniye bile üstümden çekmeyen bir adamla karşı karşıyaydım ve bu adam o adamla aynı kişiydi.

Bu adam, onu öptüğüm adamdı.

Korumalardan biri kapımı açarken koltuğa oturdum ve başımı arkaya yasladım. Marcello araba da bile elimi bırakmadı. Ben ise boş boş yolu izlerken kapanmak üzere olan gözlerimle savaş veriyordum. Marcello'nun tam bu esnada öfkeyle küfür ettiğini duydum. Ama gözlerim bu savaşta galip geldiler ve kapandılar. Çok zaman sonra bedenimin havalandığını hissettim. O tanıdık kokuyu hissedince korkmadan kucağında kalmaya devam ettim. Gözlerimi açacak mecalim yoktu.

"Abi? İyi mi?" Bu Mia'nın sesiydi. Telaşlı ve bir o kadarda meraklı. Bu kız buraya dair özleyeceğim tek kişiydi.

"Fiziksel olarak iyi sadece," dedi. Birde bu adamı öptüğümü hatırlarsak belki onu da özlerdim. "Nathan ve consigliare* ofisime geçin." (*Sicilya mafyalarında patronun danışmanına söylenen bir tabir. -konsiglır-)

"Ama biz varız," dedi ne için dedi bunu Mia anlamadım. "Ben varım, babaannem var, Marya var, Lena var, Nora var, Nathan var, Thor var ve sen varsın." Thor yoktu Mia. Thor hiç olmayacaktı. Abin bile olmayacaktı ve bir gün gidecektim. Babaanneme siz babaannem diyecektiniz her zaman ve o kapı her daim size açık olacaktı. Çünkü babaannem sizi çok sevmişti ama ben gidecektim. Bu işler bitince gidecektim.

"Marya'yı ara Mia. Rosa'un yanında ol ve asla ayrılma," dedi sadece. Sırtım yatakla buluştu ve sonra yanım çöktü. Şakağımda bir nefes hissettim ama benle temas etmedi o kimse.

Gül KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin