1. Bölüm

168 5 0
                                    

Aleyna'm ,
Tüm hepsi senin için 🤍
Çünkü en çok  sen istedin.
Işıklar içinde uyu balım.
10.2.23

Telefonumdan annemin attığı elbise modeline yazdığım mesajı son kez okuyup, personel odasına baktım. Acil girişinin hemen arkasındaki küçük alan bize aitti. Acil bir hasta geldiğinde; hızlı bir şekilde müdahale etmek ve ayrıca acil bir hastaya burdan direk ulaşmak içindi... Kahve bardağımı masaya koyarken sakin geçen Acil günün verdiği rahatlık hepimizin üzerinde vardı. Acil bazen çok yoğun olabiliyordu bazense fazla sakin. Arkadaşım Marya'nın anlattığı yeni açılmış olan kafeyi dinliyorduk. Dün gidip bizzat abisi ile menüyü tadmış ve şahane olduğundan bahsediyordu karşımda. Mor üniformamın yakalarını düzeltirken gözlerim onun üzerindeydi.

"Arkadaşlar acil doğum haberi geldi. Saygın bir iş adamı olan Marcello Teodorico'nun eşi Loya Teodorico doğum yapıyormuş. Bebek 20 haftalıkken bu imkansız ama durum kritik," dedi başhekim Adriano, sesinde ki telaş çok ciddiydi. Kapıyı açıp içeri girmiş ve bize bakıyordu. Yerimizden kalkmamız bir anda oldu. "Mercello Bey bizim için değerli bir hasta. Elinizi çabuk tutsanız iyi olur." Ellerini birbirine vurdu hadi dercesine.

"Tamam hocam ama kadın doğum cerrahlarımızdan biri gitse daha iyi olmaz mı?" dedi gestapo John. Başhekim ona bakarken başını iki yana salladı.

"Williams seminerde John; ebesi de öyle, Rain ise doğuma girdi, Scarlet ise ameliyatta, ebesi ise yanında." Gözleri bana döndü o esnada. "Şuan boş ebemiz sensin Rosalie. Loya Hanımın bir durumuna bak ve hastanemize sağlıklı bir şekilde gelmesini sağla," dedi. Başımı sallarken hızlıca ambulansa binmek için odadan çıktım. Başhekim diğer çalışanlara bir şeyler söylüyordu ama koştuğum için sesini duymuyordum artık, baya geride kalmıştı. Ambulansın ön koltuğuna hemen binince telefonum titredi. Annemin yazdığı belliydi ama şuan cevap veremezdim.

"Kaç dakikaya orda oluruz?" dedim ambulans şoförüne. Kolumdaki saate baktım hızlıca. Öğlen ikiyi gösterirken; Güneş, Mayıs sıcağını ön camdan suratımıza doğru vuruyordu. Elimi yüzüme doğru gölgelik yaparken şoföre baktım. Çoktan yola çıktığı için gözleri an ben an yoldaydı.

"On dakikaya," diye yanıt verirken dahada gaza dokundu. Gaz göstergesinde ki ibre artık yüz elliyi zorluyordu. Sırtım koltuğa iyice yapışırken kemerimi taktım. 20 haftalık bir bebeğin yaşaması imkansızdı. Doğum sancısı geldiyse nasıl olacaktı? Cidden, durum çok ciddiydi. Anne ile bebeğe bakmam lazımdı. Eğer açıklık, doğum açıklığı ise; bu kötü haber demekti.

Ambulans ana caddeye çıkıp yol boyu sirenle ilerlerken, ambulans sirenini duyan herkes kenara çekilip yol veriyordu. Trafik çok yoğun değildi ama yolun bizim için açılması da işimize geliyordu. Ayrıca yol vermeyene ceza kesildiğini düşünürsek, İtalya'da; gelişmişlik konusunda bir sorun yok demekti. Açılan yolda hız göstergesi arttıkça kapının kolundan tuttum. Hız konusunda pek sorun yaşamazdım ama uzunlamasına olan bir yolda da artık 160'la gitmek, mantığa oturan bir durum değildi.

"Daha var mı?" dedim. "Az kaldı, beş dakika!" Sağ salim hastaya ulaşsak iyiydi, özellikle ölmeden. Hız göstergesi 170 diyordu artık.

"Rosalie şimdi ne yapacağız?" dedi arkadaki hemşire.

"Durumunu görmeden bir şey diyemem. Rain hoca umarım o ara doğumdan çıkmış olur." Gerginliğimin nedeni yirminci haftada doğum sancısının gelmeseydi. Şu durumda ne olacağı belli bile değildi.

"Gelmek üzereyiz," derken ormanlık yol ayrımına girdi. Sık çam ağaçlarının arasında dökülmüş olan beton yolun üzerinde ilerlerken alnıma düşen saçlarımı arkaya attım. Yol kıvrılarak giderken Güneş'i engelleyen çam ağaçlarının uzunluğu hayrete düşürdü beni. Sanırım kendi mülkleriydi. Sonuçta hastanın eşi saygın bir iş adamıydı.

Gül KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin