2. Bölüm

78 4 0
                                    

Nöbetimin bitişini göstermek adına attığım imzama bakarken boynumu ovdum. Gözlerime yorgunluk çökmüştü ve göz kapaklarım kapanmak için benimle resmen savaş veriyordu. Biraz daha sabretmem lazımdı. Sonuçta saat sabah 10:00'du ve akşama az kalmıştı. Sonra eve geçip hiçbir şey yapmadan direk yatıp uyuyacaktım. Tüm gece nöbet nedeniyle ayakta durmamın ve şuan ise iş saatimin içinde olmasının etkisiyle fazla yorulmuştum. 48 saate yakın hastanede uykusuz durmak çok zordu. Dağınık bir şekil almış saç topuzumu bozarken odanın kapısı açıldı. Nocha içeri girerken bana dikti gözlerini. Kumral bir adamdı.

"Yorulmuşsun Rosalie. Bu arada başhekim seni odasına çağırıyor. Çarşamba gün yaşanan doğum için," dedi ve az önce oturduğum koltuğa kendini bıraktı. Doğum için mi? Zaten bunu konuşmuştuk ki. Doğumun üzerinden iki gün geçmişken ne konuşması olacaktı?

"Nasıl yani? Zaten konuştuk," dedim ona şaşkınca. Bilmem dercesine ellerini yukarıya kaldırdı ve indirdi. Saçlarımı toplarken kulağımın arkasından çıkan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım hemen. "Ben bir bakayım," dedim kapıyı açarken.

"Bir bak bakalım," dedi arkamdan ama kapı o ara suratına kapandı. Personel asansörüne ilerlerken alt dudağımı dişledim gergince. Yaka kartımı okutunca açılan kapılar ile içeri girdim. Sekizinci kata basarken aynada kendime baktım. Elaya çalan yeşil gözlerime çöken yorgunluk çok belliydi. Yüzümdeki rengin yorgunluktan gitmesi ile çillerimdeki renklerde yok olmuştu. Ruhum çekilmiş gibiydi. Yinede renk gelsin diye yanaklarımı çimçikleyip yüzüme hafiften tokat attım. Küçük kızarıklıklar belirirken en azından renk gelmişti yüzüme.

Kapılar açıldı ve dışarı çıktım. Sol koridora girerken mor üniformamı düzelttim ama dikkatimi çeken baştan aşağıya siyah giyinmiş adamlar ile duraksadım. Başhekimin odasının olduğu koridorun tamamı en az on adamla doluydu. Sekreterle göz göze gelince kadına adamları işaret ettim. Bilmiyorum dercesine bana bakıp gülümsedi.

"Adriano hoca içerde mi?" dedim yinede. Zaten adam içerdeydi ve beni bekliyordu ama yine de soruyordum. "Evet Rosalie Hanım içerde," dedi sekreter. Kapıyı tıklayıp içerden onay gelmesini beklerken derin bir nefes aldım. Umarım bir sorun yoktu. İçerden onay gelince girdim ama gördüğüm kişi ile duraksamam bir oldu. Marcello Teodorico burdaydı ve yalnız değildi. Karşısında ise yaşlı bir adam elinde bastonuyla oturuyordu. Süs olarak mı kullanıyordu bastonu bilmiyorum ama yaşlı biriydi. 60 yaş kesin vardı. Üç baş bana dönerken başhekimin gözlerine baktım.

"Hocam beni çağırmışsınız," dedim ellerimi üniformamın üst cebine sokarken. "Gel Rosalie gel," dedi Adriano hoca. Ayakta beklerken merakla baktım yüzüne. Zaten oturacak yerde yoktu.

"Nöbetin varmış tüm gece," dedi bana samimiyetle. Gülümsedim sadece karşılık olarak. "Akşam beş mi yine?" diye sorunca ise başımı salladım. "Evet hocam. Mesaim bitiyor," dedim yanıt vermek adına.

"Kolay gelsin... Andrea Mattias ve Mercello Teodorico. Kendilerini zaten tanıyorsundur ama ben yinede tanıştırayım. Biri Loya Teodorico'nun babası ve biri de eşi," dedi eliyle adamları gösterirken. Yaşlı adam demek ki babasıydı. Adama başımla selam verdim ama bir tepki vermedi. Marcello Teodorico'ya da aynısını yaptım ve sadece başını sallayarak aldı. Andrea Mattias fazla mı soğuktu?

"Kendileri Çarşamba günü yaşanan üzücü bir olayla Loya Teodorico'yu kaybettiler, küçük oğulları da buna dahil... Birde senin ağzından dinlemek istiyorlar doğumda yaşanan komplikasyonları," dedi Adriano hoca. Dosyaya zaten işlenmişti ve ben birde çıkışta Marcello Teodorico'ya durumu anlatmıştım. Buraya kadar gelmelerine anlam veremesemde başımı salladım anlatayım anlamında.

Gül KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin