Evet, o gün gelmişti, hastaneden çıkıyordum. Sınıfım, yani canlarım beni girişte bekliyorlardı: Deniz, Emre, Fatih, Bihter, Toprak, Çınar, Şevkat ve Hande.
Ama bir sorun var, Ay'ım nerede? Çocuklara sordum ve sevgilisiyle takıldığını ve gelemeyeceğini söylediler
Dünyam adeta, başıma yıkıldı. O anda yere yığılmamak için kendimi zor tutdum.
Çocuklarla gezmeye gittik ve bi' kafeye oturduk. Her kes gülerken, ben umutsuz şekilde içimden çığlık atıyordum. Victor
Hugo'nun şiiri aklıma gelmişti:"Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?"Emre bana neyin var diye sordu, ama hiç bir şey cevabını alacağını iyi biliyordu. Çünkü artık yüzüm gülmüyor, eski neşem yerini hüzün ve kedere bırakıyordu. Yüzüm solmuş, kaşlarım çatılmış, sanki birini dövecekmiş gibi bakmaya başlamıştım. Gidip, kendime geleyim, diye tuvalete gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime bi' kez bakmam bana iki şeyi düşündürdü:
1. Çok geç kalmışdım. 2. Ben sanırım, o kadar da yakışıklı değildim.
Tuvaletten çıktım, ben yokken çocuklar neden böyle olduğumu bariz bi şekil anlamışlardı. Sebep Ay'dı. Benim ona kaç yıldır, aşık olduğumu çok iyi biliyordular.
Deniz ve Emre başımın ucuna gelerek böyle dediler:
Bak, kanka o kız sana gelmezdi.
Hem de aşk insan için gereksiz bi' element.
Deniz, ağzımı açtırma... dedim. Biliyorum, senin içinde gereksiz. Sonraysa, boşa konuştuğumu anlayıp, oradan kalktım. Kafeden çıktığımda havanın rengi morlaşıyordu. Yakında olan parka gittim ve bi' banka oturup ağlamaya başladım.Nasıl hissetdim, biliyor musunuz? Sanki, batı cephesinde savaş kaybetmişim de, geri dönersem, kumandanlar beni öldürecekler. Yani, düşüncelerim yakın bir zamanda beni gebertecektiler.
Üstüme giydiğim montun kendiminki değilde, babamınki olduğunu gördüm.
Cebinde sigara vardı ve bir miktar para.
Sigarayı yakıp içtim ciğerlerim mahv etmek istercesine. Sonra gittim benzin aldım ve kızın evinin önüne benzinle "seni seviyorum Ay'ım!" Yazıp onu ateşe verdim.Sonra da oradan uzaklaştım. Paranın bi' kısmıyla da içmiş ola bilirim, ki sanırım içtim, çünkü o günün sabahında hiç bi' şey hatırlamıyordum. Sarhoş halde eve gittim ve hemen uyudum.
Sabah saat 09:57'de annem beni gözyaşları içerisinde uyandırdı. Acaba babam mı bir şey yaptı diye düşünüp onun yanına gittim. Ama babam da ağlıyordu. Durum ne olabilirdiki, ikisi de ağlıyor? Babam böyle dedi:
Oğlum, Ahmet ölmüş..........
Baba şaka yapıyorum de, lütfen.
Şaka değil, Kendini asmış.
Neden, peki, neden? Neden yaptı?
Geçim sıkıntıları onu mahv etti, çözümü bunda bulmuş. Cenazeye sen gideceksin, İngiltere'ye.
Peki ya, siz neden gelmiyorsunuz?
İşlerimiz var.....Bu kez babama laf sokmadan bavulumu hazırlayıp gece uçağına binebilmek için gittim bir bilet aldım.
Uçağa binerken Ay aklıma geldi, hemen onu aklımdan çıkarmağa çalıştım ve artık koltuğumdaydım. Bütün yol boyu bi' fikir aklımdan çımıyordu: Dünya adeta, ikinci kez başıma yıkılmışdı ve artık nasıl kalkacağımı bilmiyordum. Birden kendi kendime mırıldanmağa başladım:"Hasret özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?"