5. Bölüm

8 5 2
                                    

Kız benim bir şey söylememe izin vermeden arkasını döndü ve tuvaletten çıktı. Ben olduğum yerde kala kalmıştım. Titreyen ellerimden düşmemesi için uğraştığım zarfa baktım. İçe katlanan kısmında bir marketin adı yazıyordu. Oraya gelmemi istiyordu belli ki. Tabii ki gitmeyecektim. Hatta şu an en güvenli yer kendi evimdi. Burası bile tehlikeli hale gelmişti artık. En sevdiğim Asya bile benim için bir tehtit olabilirdi. Bunu gerçekten düşündüğüm için kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Kendimi arkadaşımdan şüphelendiğim için berbat hissediyordum. O ise hiçbir şeyden haberi olmadan dışarıya çıkınca elimdeki zarfı hemen sakladım. Halimi fark etmeden ellerini yıkamaya koyuldu. Ben de o sıra kendimi toparlamaya çalışıyordum. Ama belli ki başarılı olamamıştım. Asya bana döner dönmez yolunda gitmeyen bir şeylwr olduğunu anlamıştı. Suyu kapatıp yanıma yaklaştı. "Erva, bir sorun mu var?" Yüzüm kızarmaya başlamıştı. "Hayır. Ne sorun olabilir?" Hafiften sesim titrememişti. Engel olamamıştım. Yüzüme iyice baktı. "Solgun duruyorsun." Gerçekten de şu an hiç iyi değildim. Cevap vemedim. Asya'yı beklemeden tuvaletten çıktım. Koşarcasına sınıfa ilerledim. Asya da arkamdan geliyordu. Bir yandan ona zarar gelmesinden korkuyordum. Arkamdan seslenmesine rağmen duymazdan geliyordum. Sınıfa girince direkt sıramın yanına gidip çantamı omzuma aldım. Asya arkamdan yetişmişti. "Nereye gidiyorsun?" Kapıya doğru ilerlerken cevap verdim. "Eve gitmem lazım." Bir soru daha sormasına izin vermeden sınıftan çıktım. Çabucak eve gitmek istiyordum. Okul bahçesinden çıktıktan sonra adımlarım iyice hızlandı. Etrafım kalabalık olmasına rağmen sanki gece sokakta yürüyormuşçasına temkinli ve hızlı yürüyordum. Dikkat çektiğimin farkındaydım. Ama umrumda değildi. Ev buraya çok uzak sayılmazdı. Yürüyerek en fazla yirmi dakika sürerdi. Özellikle işlek yerlerden gitmeyi tercih ediyordum. Sık sık da arkamı kontrol ediyordum. Ortam biraz tenhalaşsa daha da hızlanıyordum. Şimdi yine öyle bir sokaktaydım. Sokağın ilerisi caddeye çıkıyordu. Koşarak ilerledim. Caddeye çıktığımda kenarda simit satan bir adamın seslenmesi ile irkildim. Adımlarım istemsizce yavaşlamıştı. Simitçilerin bağırması gayet normaldi. Bana seslenmiş olamazdı. Emin olmak için adama doğru baktım. O da bana doğru bakıyordu. İçime bir şüphe düştü. Etraf kalabalıktı. Bu ortamda kimse zarar veremezdi. Sakince adamın yanına bir iki adım yaklaştım. "Bir şey mi dediniz?" Adam direkt gözlerime bakıyordu. "Simit dedim. İkram edelim." Ne alaka olduğunu çözememiştim. "Anlamadım?" Ben ilerlemeyince adam tezgahını bana yaklaştırdı. Tezgahtan bir simit aldı ve poşete koydu. Benim o sıra dikkatimi çeken adamın kolundaki saatti. Tam dokuz buçukta durmuştu. O saate henüz on beş dakika vardı. Adam saatinin dikkatimi çektiğini anlayınca saatine bakmadan yüzüme baktı. "Biz hayatı biraz önden yaşıyoruz. Ama siz dikkat edin, geç kalmayın." Sonrada simiti bana doğru uzattı. Almadan hızlıca adamın yanından uzaklaştım. Bana mesaj veriyordu. Onu oraya kimin gönderdiği aşikar belliydi. Zarfta yazan markete gitmesemde her yerde varım diyordu bana. Yolumu değiştirip marketin olduğu yere doğru ilerledim.

Söylediği marketin önüne gelmiştim. Girip girmemekte önce kararsız kalsamda bir anlık gelen cesaretle içeriye girdim. Saat tam dokuz buçuktu. İçerde gezinmeye başladım. Burada kimse yoktu. Tam çıkış kapısına yönelecektim ki temizlik malzemelerinin olduğu reonda beni beş dakika görnezse ölümcül hastalığa tutulacak olan Yiğit'i gördüm. Benimle uğraşmak dışında bir işi var mı acaba? Arkasında beni hissedince bana doğru döndü. "Dakik olduğunu bilmiyordum." Sahte şekilde güldüm. "Her şeyi biliyorsun ya onu nasıl kaçırdın?" O da güldü. "Bir daha olmaz." Yanına biraz daha yaklaştım. "Beni neden buraya çağırdın?" Benim gibi o da birden ciddileşmişti. "Tesbihi odaya koymadığın için." Sanki şaşırmış gibi gözlerimi büyüttüm. "Nasıl ya? Ben onu koydum." Kafasını eğip bana doğru yaklaştırdı. "Bak bak. Oradan alnımda enayi yazıyormuş gibi mi gözüküyor? İki haftadır bekliyorum, odaya bile girmedin." Nereden biliyor olabilirdi ki? Evdeki kameralara mı bağlanmıştı yoksa? İçeriden biride ona haber sızdırıyor olabilirdi. "Sen nereden biliyorsun?" Kafamdan binbir türlü düşünce geçerken eğik duran başını kaldırdı. "Sence o sadece bir tesbih mi?" Bunu hiç düşünmemiştim ve tesbih günlerdir benim odamdaydı! "Dinleme cihazı!" İstemsizce sesli şaşırmıştım. Onaylarcasına başını salladı. "Aferin. Zeka fışkırıyor." Sinirlerimi yine germişti. Beni sinirlendirmek için yaptığını bildiğimden tepki vermedim. "Boşa gitmesin. Kendine al. Lazım sonuçta." Hafif geri çekildi. "Laf sokmayı bırakta, odaya tesbihi bırakırken Hamit Cihangir adına bir dosya var. Onu bana getireceksin." Hafiften başımı eğdim ve kaldırdım. "Emredersiniz efendim de ben ne zamandan beri ne yapacağımı sana sorar oldum?" Elini umursamazca salladı. "Sen bilirsin. Ama bence baban eve dönmeden hallet." Kaşlarım çatıldı. "Babam nerde?" Böyle bir soru beklemediği belliydi. Yüksek ihtimalle ağızından kaçırmıştı. Konu ile bağımsız duran bit soruydu ancak çok alakası vardı. Benim babamın evde olmadığını biliyorsa nerede olduğunu biliyor olmalıydı. Belki de evde olmamasının başlıca sebebiydi. "Senin babanın tasmasını ben mi tutuyorum? Ne bileyim yine hangi cehennemdedir?" Sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Öfkemi belli etmemeye çalışıyordum. Kızaran kulaklarım ve gözlerimden çıkan ateş tabii beni direkt ele veriyordu. "Senin gibi bir korkaktan doğru cevap bekliyor olmak hata. Dışarıda görüşmek yerine burayı seçen bir insandan ne beklenir ki? Ya da evden çıkartırken diğerlerinin sevgilin zannetmesini sağlayan birinden. Dikkat ette kulağına gitmesin." Sinir bozucu şekilde tekrar güldü. Şu an boğazına sarılmak istiyordum. "Yani seni takip edenlerin babanın düşmanıyla görüştüğünü görmesini istiyorsan bir daha ki buluşmamızı dışarı ayarlayabilirim. Baban konusuna gelirsek; çabuk hallet, eve çabuk dönsün." Utanmadan birde tehtit ediyordu. Ama yapmazsam da babama ne olacağını bilmiyordum. Elimi sinirle kafama götürdüm. "Tamam yapacağım. Ama bizimle uğraşmayı bırakacaksın." Başını onaylarcasına salladı. Sağ elini uzattı. Elini havada bıraktım ve arkamı dönüp çıkışa yöneldim. Arkamdan seslenmesi ile hafiften dönrek omzumun üstünden baktım. Yine sırıtıyordu. "Benim sevgilim senin kadar kıskanç değil." Hiç cevap vermeden tekrar önüme döndüm. Hızla marketten çıktım. Sinirle kendi saçlarımı yolmaya başladım. Beni nasıl delirteceğini çok iyi biliyordu. Beni nasıl bu kadar iyi tanıyor olabilirdi? Çözemiyordum.

^*^*^*^*^*^*^*^*^*^

Saat geceyi bulmuştu. Akşam yemeğinden sonra halamla biraz sohbet etmiştik. Sonra da ikimiz de odalarımıza çekilmiştik. Kimse eskisi gibi neyi neden yaptığımı sorgulamıyordu. Okuldan erken dönmem kimsenin umrunda değildi. Hem güzel bir durumdu hem de üzücü. Çünkü şu dönemde kendimi yalnızlığın dibine vurmuş gibi hissediyordum. Saatlerce birine sarılmak istiyordum ama herkes çok uzaktı. Birden telefonumdan gelen bildirim sesi ile heyecanlandım. Hemen telefonumu elime alıp baktım. Kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj gelmişti. Birisi "Erva hadi. Yap artık şu işi," yazmıştı. Kim olduğunu tahmin etmesi hiç de zor değildi. Yinede emin olmak için isim kısmına girip baktım. Yiğit Cihangir ismini görünce yanılmadığımı anladım. Önce numarayı telefonuma kaydettim. Sonra kaçmanın bir faydası olmayacağı için yatağımdan kalktım ve çekmecedeki tesbihi aldım. Sessizce odadan çıktım. Etrafta kimse yoktu. Herkes yatıyor olmalıydı. Parmak uçlarımda babamın çalışma odasına ilerledim. Yine sessizce kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı kapatıp telefonumun filaşını yaktım. Işığı açarsam aşağıdan fark ederlerdi. Masanın yanına gittim ve tesbihi direkt açığa bıraktım. Çekmeceleri karıştırmaya başladım. Bir kaç dosya bulmuştum ama hiçbiri bahsettiği dosya değildi. Babamın genelde en önemli şeylerini koyduğu kasanın yanına geldim. Ama şifresini bilmiyordum. Öylece kasayla bakışıyorduk. Babamın ilginç bir insan olduğunu düşünerek onun gibi hareket etmeye çalışıyordum. Kasa ağırdı ama hafiften bir ucundan kaldırıp altına baktım. Aşağıda beklediğimden farklı bir şeyle karşılaştım. Burada dört tane eski kimlik vardı. Hepsi delinmişti. Üzerlerinde yazan ieimlere bakınca kala kaldım. Elimdeki kimliğin babamın eski kimliği olduğuna fotoğrafı olmasa inanmazdım. Babamın ismi kimlikte "Çetin Cihangir" olarak yazıyordu. Ama babamın soyadı şu an Soydan'dı. Diğer kimliklere baktım. Semra Cihangir, Mine Cihangir ve Erva Cihangir. Biz kimdik?

@instagram fatmamuceddidoglu

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin