4. Bölüm

6 4 0
                                    

Bedenim kaskatı kesilmişti. Nefes almayı unutmuştum sanki. Kalbim neden bu kadar hızlıydı? O bir adım atmıştı bile. Bense olduğum yere mıhlanmış gibi duruyordum. Kafasını bana doğru çevirip baktı. Ben hâlâ aynıydım. Yavaş yavaş kendime gelince hemen kaşlarımı çattım. Elimi geri çekmeye çalıştım. Bırakmadı. Ne yapmaya çalışıyordu şimdi? Aklıma gelen başkasına göstermeye çalışıyor olabileceği düşüncesi ile gözlerimi hızlıca etrafta gezdirdim. Etrafımızda bizi görebilecek kimse yoktu. Cidden bu çocuğu anlamak imkansızdı. Kafasını önüne çevirip ilerlemeye başlayınca konuşmaktan başka çare bulamadım. "Bırakır mısın elimi?" Adımlarını yavaşlatmadan cevap verdi. "Hayır." Kısa ve öz cevabı deminki vicdanlı duran halinden oldukça uzaktı. Nasıl bu kadar çabuk değişebilirdi bir insan? Şu iki saniyede yanyanayken benim bilmediğim ne olmuş olabilirdi ki? Oflayarak adımlarına zorda olsa uyum sağlamaya çalıştım. En azından buradan kurtuluyordum. Polyannacılık oynamak dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu. Normalde iteat etmeyen biri olmamdan kaynaklı şu an deliriyordum. Bahçe kapısına iyice yaklaşmıştık. "Kafanı eğ." Emir vermezse öleceğine eminim ama kanıtlayamam. El mecbur eğdim kafamı. Kapıdan dışarı çıkmamızla oradan biri arabanın ön kapısını açtı. "Buyrun Elif Hanım." Karanlıktan dolayı yüzümü göremedikleri için beni demin bahçede gördüğüm kız zannetmişlerdi. Yiğit'te o sıra elimi bıraktı. O kızın Yiğit'in sevgilisi olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Bu zekayla benim başetmemin imkanı yok. Hayata resmen bir satranç oyunu gibi bakıyor. Ama bütün kuralları kendi belirliyor. Peki neden şimdi beni bu kaleden çıkartıyor?

Ben düşüncelere dalmışken o da şoför koltuğuna geçmişti. Elinde benim yere düşen bağcığım vardı. Uzatmasıyla birlikte sertçe elinden aldım. Sanki yanımda hiç yokmuş gibi davranarak ayakkabılarımın bağcıklarını doğru şekilde bağlamaya başladım. Gözlerini net şekilde üzerimde hissedebiliyordum. Sinirliydim. İçimde ilginç bir şekilde ağlama isteği vardı. "Burayı çok sevdin galiba. İstemiyorsan gitmeyebiliriz." Bağcığımın son düğümünü attıktan sonra kafamı kaldırdım. "Gidelim." Önüne döndü ve anahtarı çevirip arabayı çalıştırdı. İlerlemeye başladıktan sonra yüzüme bakmaya başladı. "Sorun ne?" Kafamı cam tarafa çevirdim. "Bir sorun yok." Derin bir nefes verdi. Cevap vermeden yola odaklandı. İçimdeki bu öfkenin sebebini ben de bilmiyordum. Bu öfke ne babamdandı, ne de Yiğit'e olan nefretimden. Çözemiyordum. Gecenin karanlığında insanların boş bıraktığı yolu izleyerek sakinleşmeye çalışıyordum. Biraz sonra Yiğit'ten kurtulacak olmayı düşünerek kendimi mutlu etmeye çalışıyordum. Bu yolları biliyordum. Bizim eve gidiyorduk. İçim artık rahattı. Eve gidene kadar ne o ne de ben hiç konuşmadık. En son evin önüne geldik ve arabayı durdu. Ondan, in, komutunu beklemeden kapıyı açacaktım ki kilitli olduğunu gördüm. Ona doğru döndüm. Bana bakıyordu. "Bekle. Gitmek istiyorsan dediklerimi yapacaksın." Yine şartlar yine koşullar. Sorarcasına tek kaşımı ksldırdım. "Kimseye hiçbir şey anlatmayacaksın." Sözüne devam edecekken alaycı şekilde gülerek böldüm. "Neden korkuyor musun?" Bana göz devirdi. Sonrada sanki hiçbir şey söylememişim gibi cebinden  imamesi olmayan bir tesbih çıkarttı ve bana uzattı. Konuşmaya devam etti. "Bunu babanın çalışma odasına koyacaksın. Birde babanın odasından bize bir dosya getireceksin." Ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne dikkatlice baktım. Sert duruyordu ve tek bir mimik bile oynamamıştı. "Yapmazsam ne yapabilirsin ki? Soğuk bir odada esir mi tutarsın? Yoksa o geceki gibi bacağımı mı sakatlarsın? Sen kimsin ki bana ne yapabilirsin?" Kaşları çatıldı. Sinirden dişlerini sıkıyordu. Birden telefonunu çıkarttı ve birini aradı. Telefonu da hoparlöre verdi. Telefon bir kaç çalıştan sonra açıldı. "Efendim." Ses arabada gördüğüm o Akif'e aitti. "Akif savcıyı bulabildin mi?" Konuşurken bir yandan da gözlerimin içine bakıyordu. Karşıdan cevap geldi. "Senin planlarının şaştığı ne zaman görülmüş? Yavuz'un haberini alır almaz damlamış hastaneye. Emrine amadeyiz. Ne yaoalım?" Elindeki tesbihi bana doğru sallamaya başladı. Yüzüne pis bir sırıtma yerlestirdi. Sinirle elindeki tesbihi koparmaya çalışırcasına çekip aldım. "Tamam bir şey yapmayın. Peşini bırakmayın yeter." Akif, tamam, dedikten sonra telefonu kapattı. Ağlamak istiyordum. Nefeslerim birbirine karışmıştı. "Geber!" Sinirle bağırmamla gülümsemesi büyüdü. Kapıları açtı. "Bende seni." Hemen arabadan indim. Arkamdan seslendi. "Sizinkilre selam söyle." Hâlâ dalga geçiyordu birde! Hızlı hızlı yürüyerek bahçe kapısına geldim. Kapıdakiler ufak bir şaşkınlık yaşadıktan sonra kapıyı açtılar. Normalde hiç yapmayacağım şekilde hiçbirini umuramadan içeri geçtim. Evin kapısının yanına geldim ve zile bastım. Çok geçmeden kapı aralandı. Kapıyı açan yanımızda çalışan ablaydı. Gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Arkadan halamın sesi duyuldu. "Kim o Behice?" Behice ablanın cevap vermesine gerek kalmadan halam yanımıza geldi ve beni gördü. Onunda gözleri kocaman olmuştu. İlk başta kalakalsada kendine gelir gelmez yanıma geldi. Behice ablanın çekilmesi ile içeri girdim ve halamla birbirimize sarıldık. Gözyaşlarım benden izinsiz akmaya başlamıştı. Halamın gözyaşları da benim omzuma akıyordu. Kokusunu doya doya içime çektim. Hiçbir şey sorgulamadım. Tüm soruların cevabını biliyordum. Halamın beni neden ziyaret etmediğini de, beni neden hastaneden çıkartmadığınıda... Hepsinin müsebibi babamdı. Ama şıu an babam bile umrumda değildi. Halamın nergis kokan teni tüm sinirimi yatıştırıyordu. Saatlerce böyle kalabilirdim. Ama halam benden ayrıldı. Yanaklarımdaki damlaları birer birer sildi. "Çok yorgun gözüküyorsun bir tanem. Odana çık güzelce uyu. Saat çok geç." Tam o an fark etmiştim uykudan kalktıklarını. Halamın üzerinde de ayıcıklı pijaması vardı. İstemsizce bir an yüzümde anlamsız bir gülümseme oluştu. Halamda neye güldüğümü anlayınca tebessüm etti. Başımla halamı onayladım ve son kez sarılıp yukarı, odama çıktım. Okadar özlemiştim ki evimi. Odama girer girmez havasını derin derin içime çektim. Kendimi hemen yatağıma bıraktım. O kadar uzun süredir yoktum ki burada, yatağım yabancı gelmişti. Ama yorgunluktan direkt uyuya kalmıştım.

^*^*^*^*^*^*^*^*^*^

Ben eve döneli neredeyse iki hafta olmuştu. Bu süre içinde kimse hiçbir şey sorgulamamıştı. Sanki hep buradaymışımda hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyorlardı. Yavuz abi de gayet sağlıklı şekilde dönmüştü ve o da diğerleri gibi davranıyordu. Hatta bu gün aylar sonra okula gidiyordum. Tüm bu olanlara anlam veremiyordum. Ama hiç ses çıkartmadım. Artık hayata dönmek istiyordum. O yüzden itiraz etmedim. Ama bir yandan da içim içimi yiyordu. Babam hâlâ dönmemişti. Herkes işi vardır gibi tahminlerde bulunuyordu. Bense sessiz kalmaktan başka çare bulamıyordum. Tesbihi de odaya koymamıştım. Yiğit'i de o günden beri hiç görmemiştim. Görmemek içinde dua ediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Arabadan dışarıya bakmayı bırakıp şoför koltuğunda oturan Yavuz abiye döndüm. O ise yola odaklanmış şekilde okula doğru ilerliyordu. "Abi daha ne kadar susacaksın? Babam nerede? Neler yaşadık biz?" Saniyelik bir bakışla yüzüme baktı. "Her zaman olan şeyler Erva. Kafana takma." Hafifçe gülümsedim. "Bu kadar mı yani?" Tekrar baktı. "Evet. Yalnızca ilk defa böyle bir tehlike yaşadın." Daha benim bir şey dememe gerek kalmadan araba durdu. Gelmiştik. Cevabını alamadığım bir sürü soru vardı ama sorsamda hiçbir şey değişmeyeceği için sustum. Arabadan indim. Okul bahçesine girdim. Yavuz abi hiç olmadığı kadar soğuktu. Düşünmemeye çalışıyordum. Çünkü çıkamıyordum bu işin içinden.

Birden koluma giren Asya yüzünden sıçradım. Yüzüne ters ters baktım. "Hiç öyle bakma. Hem nerdesin sen o kadar zamandır?" Bakışlarımı sürdürmeye devam ettim. "Sana da merhaba." Güldü. Bu kızı ne kadar süre görmezsem görmeyeyim hiç değişmiyordu. Ne olursa olsun neşeliydi. Beni hiç yalnız bırakmazdı. Eminim ki haber alamadığı dönemde delirmişti. Sadece belli etmezdi ama bu gün hiç çekinmeden belli ediyordu. "Geç merhabayı falan. Soruma cevap ver. Kaçtın zannettik." Yakın arkadaşım olsada bir şey anlatmak istemiyordum. "Kaçtım zaten de evde ders çalışılmıyor Asya. Telefona tövbe ettim yine olmadı." Tek nefeste soracağı tüm soruların önünü kesmiştim. Ama inanmışa benzemiyordu. "Peki öyle olsun." Her zaman her şeyimi bildiği için şu an inanmaması gayet normaldi. Ben de daha fazla inandırmaya çalışmadım. İkimiz de sessiz kalarak sınıfa çıktık. Herkes burada ayrı telden çalıyordu. Dışarıdan bakan değil 12. Sınıf kıreşe düştüğünü zannedebilirdi. Bu ortamda sınava hazırlanmak neredeyse imkansızdı. Üç ay gibi bir süre kalmıştı ve kimse hazır değildi. Neyseki ben daha önceden tüm konuları bitirmiştim. Hepsine elenmiş bir rakip olarak bakarken onlarda bana merakla bakıyordu. Hemen cam kenarının arka tarafında bulunan sırama geçtim. Herkes bıraktığım gibi aynı yerindeydi. Oturur oturmaz Asya'ya fısıldadım. "Bunlar niye mumya gibi hiç değişmiyor? Nasıl bıraktıysam hâlâ aynılar." Asya sessizce kıkırdadı. Gözü ile sınıftaki bir çocuğu işaret etti. "Kerem'in hisleri de aynı." Göz kırpmasıyla birlikte gözlerimi devirdim. "Sana bir şey söyleyende zaten kabahat." Asya hâlâ gülüyordu. Deli olmamak elde değildi. Daha sonra birden gülmeyi bıraktı. "Baban hâlâ hukuk okumanı istemiyor mu?" Kafamı iki yana salladım. "Maalesef. Ama galiba artık biraz hak veriyorum. Mesleği tehlikeli." Tek kaşını havaya kaldırdı. "Sen ne zaman babanla aynı düşünceleri paylaşır oldun?" Bu defa cevap vermedim. Konuyu dağıtmaya çalıştım. "Kalk hadi ders başlamadan bir tuvalete gidelim." Kalktı ve yine güle eğlene tuvalete gittik. Aynaya bakmayı pek sevmesemde oyalanmak için aynanın karşısına geçtim. Asya da o sıra tuvalete girdi. Ben saçımı düzeltirken birden kenardaki kız bana döndü. Elinde bir zarf vardı ve bana uzatıyordu. Zarfı aldım. Açmam için bakıyordu. Zarfı açınca içinden bir boncuk çıktı. Anlamamıştım. Kıza baktım. "Yiğit seni çok özlemiş."

@instagram fatmamuceddidoglu

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin