9. Bölüm

3 1 0
                                    

Dudaklarım o anın şokuyla aralandı. Yiğit sanki Dünya'yı unutmuş gibi dudaklarıma gömülmüştü. Sonsuza dek böyle kalmak istiyordum. Birden araladığım dudaklarımı bende Yiğit'in dudaklarına yapıştırdım. Her şey durmuştu o an. Belki dakikalar geçmişti. Nefes nefese kalmıştık. Kendini geri çeken de Yiğit olmuştu. Ne yaşadığımı dudaklarım boş kalınca anladım. Yiğit benden ilk öpücüğümü almıştı. Gözlerim dolmuştu. O kişi neden Yiğit'ti? Ne hissettiğimi bile bilmediğim bir insan. Birden oturduğu yerden kalktı. Hiçbir şey soramadım. Kafamı yere eğdim. "Ben sabah gelirim." Odadan çıktı. Geride boş odanın sessizliği ve dudaklarımdaki tadı kaldı. Çaresizce oturduğum minderin üstüne yattım. Gözlerimden seller akıyordu. O halde uykuya daldım.

Sabah göz kapaklarımın arkasına sızan Güneş'le uyandım. Gözlerimi açmak istemiyordum. Bu zamana kadar yaşadıklarımın bir rüya olması için her şeyimi verebilirdim. Gözlerimi açtığımda her şeyin gerçekliği bir daha teyit olmuştu. Arabada olduğmu yeni fark ediyordum üzerimdeki uyku sersemliğini atar atmaz başımı dizlerinden kaldırdım. Etrafıma bakındım hemen sordum "Ne oluyor?" Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı "Eve dönüyorsun." Gözlerim faltaşı gibi açıldı. "Ne-neden? Geceden sabaha ne değişti?" Derin bir nefes verdi. "Tahmin edemeyeceğin kadar çok şey." Kaşlarımı sinirle çattım. "Her şey bunun için miydi? Beni kaçırman geri teslim etmek için miydi? Şimdi eve dönünce babam beni göndermeyecek mi?!" O kadar mimiksizdi ki ne kadar bağırsamda korkuyordum. "Kimse benim istemediğim hiçbir şey yapamaz Erva." Son sözünü söyledikten sonra gözlerini çekmedi. Ama benim yanaklarıma yaşlar akmaya başlamıştı. Elim istemsizce dudaklarıma gitti. Nefret ediyordum ondan.

Bizim evin önüne gelmiştik bile. İçeride ne yaşayacağımı düşünmek bile yorucuydu. Araba durur durmaz gözyaşlarımı hızlıca sildim. Babam dış kapının önünde duruyordu. Yanı da oldukça kalabalıktı. Yiğit yine sert ses tonuyla komutunu verdi. "İn." Öfkeyle arabadan indim. Yiğit de hemen yanıma geldi. Babamın yüzünde irite edici bir gülümseme vardı. "Belli ki mesajı almışsın Yiğit." Yiğit o kadar sinirliydi ki pimi çekilmiş bomba gibiydi. "Kes sesini Çetin! Getirdim işte kızını. Biraz adamsan sözünde durursun." Bu defa babam da sinirlenmişti. "Milletin kızına bacısına göz dikmek genetiğinizde var herhalde. Sana ne bizim aile içi meselelerimizden." Yiğit tam sinirden sıktığı yumruğunu babama yöneltmişti ki Akif durdurdu. "Yiğit sakin ol. Onun istediği zaten bu. İzin verme." Yiğit sinirden kızarırken babam sırıtıyordu. "Bana bak Çetin! Eğer Erva buradan giderse sen de öbür tarafa gidersin." Babamı tanıdığım için korktuğunu anlayabiliyordum. Tabii o hiç belli etmemeye çalışıyordu. Halbuki yanına topladığı onca adam Yiğit'ten tırstığını eleveriyordu. "Bana boş tehtitler savurma Yiğit. Tehtit savuracak durumda olsan burada olmazdın." Akif Yiğit'i sımsıkı tuttuyordu. Yiğit birden bana döndü. "Her şey için özür dilerim Erva." Öfkeden deli olmak üzereydim. Hiç cevap vermeden bahçe kapısından içeri girdim. Evin kapısının yanına gittiğimde burada da bir kaç kişinin beklediğini gördüm. Kimin tarafında olacağımı bilmiyordum. En iyisi yalnızlıktı. Kapıyı çalınca uzun bir süre açılmadı. Açılırken de kilitlerin açılması hayli uzun sürdü. Küçükken babamı Dünya kahramanı zannederdim. Şimdi ise ne kadar korkak olduğunu görmek hayli zordu.

Behice kapıyı açtığında halam da arkasında bekliyordu. Yüz ifadeleri oldukça soğuktu. Behice'nin kenara çekilmesiyle selamsızca içeriye girdim. Tam odama gidecektim ki halam seslendi. "Salona gel Erva." Oflayarak arkalarından salona geçtim. Etrafta birsürü elbise vardı. Ortalarında da halamın stilisti. "Ne oluyor burada?" Halam elbiselerin arasından siyah, şık duran bir elbiseyi alıp gösterdi. "Akşam nişana gidiyoruz. Sende bu elbiseyi giyeceksin." Salonun çıkışına yöneldim. "Off, benim derdime bak, sizin derdinize bak. Gelmiyorum nişana falan." Halam arkamdan sinirle bağırdı. "Erva! Sana fikirini sormadım. Bu elbiseyi giyeceksin ve o nişana geleceksin. Bugünkü olayları da sonra konuşacağız." Tekrar halama döndüm. Elindeki elbiseyi hışımla çekip aldım. Nefret ediyordum her şeyden. Yüzlerini bile görmek istemediğim için kaçarcasına odama çıktım. Kapıyı kilitledim. Elbiseyi bir kenara fırlattım. Gözyaşlarım tam akmak için dışarıya hücum ederken kapı tıklatıldı. Ardından kapının arkasından halamın sesi geldi. "Erva aç şu kapıyı!" Yanaklarıma doğru sızmaya başlayan gözyaşlarımı hemen sildim. "Konuşmak istemiyorum." Halam kapıya vurmaya, diğer yandan da zorlamaya devam etti. "Aç kapıyı!" Öfkeyle açtım kapıyı. "Ne istiyorsun hala ne?!" Halamın yanında bir kadının olduğu daha yeni fark ediyordum. Bana kaşlarını çatarak öfkesini belli ettikten sonra diğer kadına döndü. "Gamze Hanım nişan için Erva'nın saçı ve makyajı ile ilgilenir misiniz lütfen?" Siyah kıvrcık saçlı, uzun boylu kadın daha benden bir cevap beklemeden odama daldı. "Tabii ki Semra Hanım." Halam bana sinsi bir gülüş attıktan sonra kapıyı kapattıp gitti. Kadın gayet rahat şekilde odama eşyalarını dizmeye başlamıştı. Bu defa sinirlendiğim kişi Gamze denilen kadın oldu. "Çık dışarı! Makyaj falan istemiyorum." Ben öfkeden delirirken kadın sakince yerleşmeye devam etti. Erva Hanım ben de emir kuluyum. Bu nişan sizin için çok önemliymiş. Lütfen bana da anlayış gösterin." Bu nişan daha gitmeden beni bunaltmaya başlamıştı. Oflayarak gidip kadının önüne oturdum.

Zorla yaptırılan bir sürü eylemden sonra akşam olmuştu. Herkes oldukça şıktı. Ama nedensizce ben herkesten daha süslüydüm. Üzerimdeki siyah elbise, omuzlarıma dökülen kusursuz şekil verilmiş saçlarım ve sade makyajım aynanın karşısında kendimi tanımama engel oluyordu. Mutsuzca kendimle bakışırken babam seslendi. "Hadi Erva çıkıyoruz." Evde kalıp saatlerce ağlamak istesem de babama itiraz bile edemeden arabaya bindim. Yol boyu yalnızca bacaklarımın üzerinde birleştirdiğim ellerimi seyrettim. Bugünün çabucak bitmesini istiyordum. Araba durduğu halde olduğım yerden kıpırdamadım. Halamda inmeden önce bana doğru yaklaşıp fısıldadı. "Davetiye bekliyorsan önceden gönderdiler." Derin bir nefes verdim ve halamla aynı anda arabadan indik. İçeriye girdiğimizde çalan müzik benim için sadece bir gürültüden ibaretti. Babamla halamın seçtiği önlerden bir masaya geçtik. O sıra yanımıza gelen Yiğit'in babası Selçuk Bey'le şaşkınca baka kaldım. Babamın yanına geçip elini sıktı. "Hoş geldin Çetin." Babam hoş bulduk dedikten sonra Selçuk Bey bana döndü. "Erva mı? Ne kadar büyümüş." Babam sırıttı. "Aynen yıllardır görnediğin için bilmezesin(!)" Selçuk bey sinirlenmişti ama belli etmemeye çalışıyordu. Sadece gülümsedi. Halamın yüzüne bile bakmadan uzaklaşıp gitti. Ortam ne kadar eğlenceli gözükse de gerginlik hatsafadaydı. Herkes önündeki içeceğini yudumlarken ben kafamı önüme eğdim.

Bir süre sonra salonda anons yapıldı. Nişanlanan çift sahneye davet edildi. Her taraftan alkış koparken ben hâlâ sessizce günün bitmesini bekliyordum. Alkışlar kesildi ve geriye dans müziği kaldı. Halam birden koluma dokundu. Kafamı ona çevirdim. "Tiribini sonra atarsın Erva. Biraz daha kafanı eğik tutarsan insanlar sorgulamaya başlayacak." Oflayarak dans eden çifte döndüm. O an da boğazıma koca bir yumru oturdu. Nefesim kesildi. Dans eden kişi Yiğit ve tanımadığım bir kızdı. Gözlerim dolmuştu. Halam kenardan seslendi. "Erva iyi misin?" Nefes alamıyordum. Müzik bitmişti. Oturduğum yerden kalktım. Kapıya doğru ilerledim. Dışarıya çıktığımda halam da yanıma geldi. Aklımı okumuş gibi kolumdan tuttu. "Erva sakın. Yaşarken yalnız bırakan ölsen cenazene gelir mi? Yapma." Kolumu halamın elinden kurtardım. Artık hiçbir şey umrumda değildi. Fark etmemiştim hiç onu her şeyün merkezine koyduğumu. Her şeyim o iken gittiğinde elimde koca bir hiç kalmıştı. Benden beni bile almıştı. Şimdi o neredeydi? Ya da ben neredeydim. Boşluk... Hiç düşünmeden karşımda kalan denize doğru koşmaya başladım. Artık yaşamak istemiyordum. Ben ondan vazgeçemezdim. Kendim bile elimden alamazdı onu benden. Şimdi giderken içimde onu da götürüyordum. Gözlerimden akan seller önümü görmeme engel oluyordu. Tam denizle aramda üç adım kalmıştı ki birden bir kuvvet beni durdurup arkama çevirdi. Gözlerim yeşil gözlerle karşı karşıya kaldı. "Yiğit." Sesim fısıldar gibi çıkmıştı. "Yapma Erva." Kendimi ondan geri çektim. "Sen diyemedin ben diyeyim. Elveda Yiğit."

@instagram fatmamuceddidoglu
@instagram gecegunesi_wattyy

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin