3.Bölüm/Oyun

641 45 3
                                    

İnsan nasıl yalnız kalır? Nasıl unutulur? Bir sokak arasında unutulabilir insan. Veya arkadaşı tarafından ekilebilir dediğinizi duyar gibiyim. Hayır. Hiçbiri değil. Gerçek yalnız kalıp unutulmak bir köşede, böyle değil. Bunu yatağınıza girip sizi her şeyden koruyacakmış gibi yorganınıza sarıldığınızda hissedersiniz. Aslında bakarsanız hepsi sizin abartmanız. Bu hayatta hiç kimse, hiçbirimiz yalnız değiliz. Sizi kollayacak biri buralarda bir yerlerde. Etrafınıza iyi bakın. Eğer hala böyle biri olmadığını düşünüyorsanız, o kişi hayatınıza henüz girmemiş demektir. Vazgeçmeyin! Aramaya devam edin! Kim bilir, belki o da sizi arıyordur?

Çıkış kapısından çıktığımda Çınar da hemen arkamda, ne yaptığımı merak eden bakışlarla beni inceliyordu. Yaklaşık yirmi metre ilerideki otobüs durağına ilerlemeye başladığımda arkamda sahte bir öksürük sesi duydum. Omzumun üstünden dönüp Çınar'a baktım. Aceleyle konuşmaya başladım.
"Yürümeyi planlıyor musun?"
Kafasını olumsuz anlamda sallayıp kaşlarıyla caddenin karşısında duran arabasını işaret etti. Son model arabası olup otobüse binecek bir tip olmadığı için kafamı aşağı yukarı salladım. Çınar caddenin karşısına hareket ettiğinde peşine takıldım. Biraz hızlı yürüyordu. Her bir adımı benim iki adımım olduğu için maalesef koşmak zorunda kalmıştım. Sürücü koltuğuna geçip oturdu. Arabaya binip binmemek arasında bir an tereddüt etsem de hızlıca yan koltuğa kuruldum. Malum, dün gece silahlar patlıyordu etrafımızda. Bu sırada "İnsan bir kapı açar" diye söyleniyordum. Kaşlarını çatıp bana baktı. Nefesini bıkkınlıkla dışarı verip kafasını iki yana salladı. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Kısa bir an onu inceleme fırsatı bulmuştum. Kemikli bir çeneye, çikolata kahvesi kesinlikle ' Elini daldırmak ister misin?' diyen saçlara sahipti. Esmerimsi bir ten ve gömleğin üzerinden saydığım kadarıyla 6 adet karın kasına sahipti. Evet! Saydım. Ne var bunda? Siyah takım elbisesi üzerine jilet gibi oturmuş ve gömleği kasları yüzünden patlamak üzere gibi duruyordu. Normal hayatta hoşuma gitmeyecek şeyler bu adamda hoşuma gitmişti. Yeni olduğu belli olan siyah ayakkabıları ve harika su yeşili gözleri vardı. Su yeşili gözleri olduğunu özellikle bir kez daha vurgulamak isterim. En sevdiğim renk bu renk çünkü. En azından artık öyle. Caddenin sonuna gelince yandan bana bir bakış atıp
"Ee? Şu gizemli, sevgi yumağı yer neresi? Tarif edecek misin? " dedi. Çarpık bir gülümsemeyle.
Kendini beğenmiş! İncelemem son bulurken yolu tarif etmeye başladım.

Büyük binadan içeri girdiğimizde Çınar oflayarak bana yetişti. Kolumdan tutup kendine çevirirken konuşmaya başladı.
" Bana gerçekten çocuk ağlamalarıyla mı sevgiyi öğreteceksin?" Dedi. O ölümcül bakışlar atarken sinirlendiğimi hissetmeye başlamıştım.
"Gelişimizin üstünden sadece 30 saniye geçti, çocuk sesi duyuyor musun? Buradaki çocuklar ağlamaz, gülmez. Ses dahi çıkartmaz. Burası annesi ve babası olan çocukların gittiği bir kreş değil!" Kolumu sertçe elinden kurtarıp ilerlemeye devam ettim. Arkamdan sinirli bir şekilde derin bir nefes çekip gelmeye başladığını duydum. Çocukluğumun geçtiği yollarda, koridorlarda yürüyüp geleneksel olan hayal panosunun önünde durdum. Çınar'a bakmadan sadece panoya gözlerimi dikip yanıma yetişmesini bekledim. Gelince ters bir ses tonuyla
" Duvarı mı izleyeceğiz?" Dedi. Tamam, laf sokma sırası bende.
" Seni bilmem, ama ben yaklaşık bir saattir bir duvarı izliyorum zaten.” Ters ters bakıp devam ettim.
“ Bu hayal panosu. Buradaki çocuklar yazar."
Duruşumu bozmadan, Çınar'a kısa bir bakış atıp bir adım sağa kaydım. 3 adımlık mesafeyi kapatıp yüzüme kaşlarını çatmış bir şekilde baktı. Sonra kafasını çevirip panoda göz gezdirmeye başladı. Yukardaki bir kağıt dikkatimi çektiğinde seslice okumaya başladım.
" Büyüdüğümde doktor olup insanların hayatlarını kurtarmak istiyorum. Başka çocuklar annesini görebilsin diye. Ama şu anki hayalim annemin beni bir kere daha kucaklaması."
Sonlara doğru sesim çatallaşırken Çınar'a baktım. Boş bir ifadeyle suratıma bakıp
" Ne yaşadın sen sevgi böceği?" Diye sordu. Ağlamaklı bir şekilde bakıp, dudaklarımı araladım.
" Eğer öğrenmek istiyorsan buradaki çocuklarla tanışmalısın."
Önerdiğim anlaşmayı kafasında tartarken gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Birkaç saniye sonra konuşmaya başladı.
"Tamam anlaşmalar kraliçesi. Bunu yapacağım ve sen de hikayeni anlatacaksın. Karşılığında günün sonunda ben de senden bir şey isteyeceğim." Dedi.
'Aklından ne tür şeyler geçiyor? Ne isteyebilir?' Diye düşünüyordum. Tek kaşını kaldırıp kafasını hafifçe eğdi. Gözlerimin içine bakmaya devam ederken aklımdaki her şey uçup gitmişti. Hızla cevap verdiğimde iş işten çoktan geçmişti. Ama ben sonuçlarını daha yeni düşünmeye başlamıştım.
" Kabul" Deyip sağ elimi uzattım.
Elimi sıkmasını beklemiyordum, fakat beni şaşırtarak o da elini uzatıp çok nazik bir şekilde hafifçe sıktı. Sonra elini geri çekip koridorda ilerlemeye başladı. Aniden sesli bir şekilde
"Hadi gidip çocuklarla tanışalım." Dedi. Arkasından hızla ilerleyip yetiştiğimde saatimi kontrol ettim. Yediyi gösteriyordu. Merdivenlere yaklaştığımızda
" Bu taraftan" diyerek Çınar'ı yönlendirdim. Merdiven bitiminde sağdaki kapının önünde durup derin bir nefes alıp kulpu aşağı indirdim. Kapıyı açmamla çocukların hepsinin gözleri parlamıştı. Ve tabi ben de kollarımı iki yanıma gergince açıp
" Ben geldiiimm!" Diye şakıdım, geniş gülümsememle. Çocukların hepsi yemeklerine ara verip bana doğru koştular. Tek dizim üstünde yere çöküp kollarımı daha fazla açtım. Kısa bir grup sarılmasının ardından gülümseyerek ayağa kalktım. Sol elimle Çınar'ı işaret edip
"Size yeni arkadaş getirdim." Dedim gülümseyerek. İçlerinden benim de çok sevdiğim, çok sevimli bir kız çocuğu olan Açelya hınzırca gülümseyerek bacağımı dürttü. Bakışlarımı ona çevirince kaşlarıyla Çınar'ı işaret edip
"Sevgilin mi?" Diye sordu. Ben neye uğradığımı şaşırırken bana hayran olduğunu bildiğim Kerim söze karıştı.
"Yaprak abla, hani benimle evlenecektin. Kim bu?"
Gülümseyip Kerim'i kucağıma alıp yanağından öptüm.
"Hayır Kerim, sevgilim değil. Sadece sevginin varlığına inanmayan bir abi. Hala seninle evleneceğim." Dedim gülümseyerek. Kerim kaşlarını çatıp Çınar'a döndü.
"Yaprak abla sana öğretir, üzülme" Dedi. Ben Kerim'in bu tavrına gülümserken Açelya, Çınar'ın önünde durdu. Elini uzatıp gülümsedi.
"Hadi gel. Öğretelim." Dedi. Birkaç defa zıplayarak kıkırdadı. Çınar elini uzatırken bana ufak bir bakış atıp Açelya'yı takip etti. Oyunumuz belliydi.

Bütün çocuklar ikişerli olarak sol tarafımda dizilip yüzlerini birbirlerine çevirdiler. Çınar'ın anlamaz bakışlarla baktığını görünce kaş göz işaretiyle sağ tarafımı gösterdim. Ellerini saçlarının arasında hızla geçirip sağ tarafıma geçti. Hemen karşıma Açelya ve Çınar'ın karşısına da Kerim geçmişti. Sol baştan çocuklar birbirlerine sarılıp "Seni seviyorum." Demeye başlamıştı. Başımı tebessümle Çınar'a çevirdiğimde bir bana bir Kerim'e bakıyordu. Sıra bana geldiğinde tek dizim üstüne çöküp kollarımı açtım. Açelya kıkırdayarak kollarımın arasına girdiğinde kollarımı ona doladım. Gülümseyip gözlerimi kapattım.
" Seni seviyorum Açelya" diye mırıldandım. Açelya'dan yavru kedi mırlaması gibi bir ses çıktıktan sonra cevap verdi.
" Ben de seni seviyorum, Yaprak Abla." Birbirimizden ayrıldığımızda Çınar'a döndüm. Komutu almış gibi tek dizi üstüne çöküp kollarını açtı. Kerim memnuniyetsiz bir ifadeyle Çınar'ın kolları arasına girdi. Çınar da hoşuna gitmediğini belirten bir homurtu çıkartıp
"Seni hiç sevmedim Kerim" dedi. Kerim kaşlarını çatmış, tıpkı küçük bir Çınar gibi
"Ben de seni sevmedim, Yaprak benim. " Dedi. Birbirlerinden ayrılırken başka taraflara bakıyorlardı. Kıkırdayıp
"Sevmemek de bir şeydir, en azından sevginin var olduğunu kabul ettin." Dedim.

Aralarında 11 yılımı geçirdiğim duvarlara ellerimi sürterek yatakhanenin kapısının önüne gelip durdum. Çınar'a omzumun üstünden bakıp, kafamla içeriyi işaret ederek kapıyı açtım. Karşıma çıkan ranzalardan benim olanı dün gibi hatırlıyordum. Duvarlarında 'Anne' yazıları, çöp adam şeklinde çizilmiş aile resimleri arasında ilerleyip pencere kenarındaki ranzanın önünde durdum. Pencerenin hemen yanına kazınmış olan Yaprak ve Meltem yazısı üzerinde ellerimi dolaştırıp iç çektim. Gözlerimi yazıdan ayırmadan
" Bunu ben yazdım.15. Yaşındayken. Ve burası da benim ranzamdı." Dedim. Üzerinde kocaman harflerle beceriksizce kazınmış "YAPRAK" yazılı, üst ranzayı gösterirken.
" Ve bu da en yakın arkadaşımın ranzası." Dedim. Alt kattaki ranzayı göstererek.
“Yani öyleydi,” duraksayıp seslice iç çektim ve devam ettim.
"Meltem.”
Bakışlarımı ranzalardan ayırıp Çınar'a çevirdiğimde pürdikkat beni dinlediğini görüp açıklama yaptım.
" O öldü," Diyebildikten sonra derin bir nefes alıp boğazıma oturmuş yumruyu yuttum.
"Biraz önce oynadığımız oyun Meltem'in son yaptığı şeydi. Ailesi benimki gibi ölmedi, onu buraya bırakmışlar. Her gün geleceklerini düşünerek yaşıyordu, ama bir gün.." Deyip gözlerimdeki yaşları geri göndermek için birkaç defa kırpıştırdım.
"Umudu bitti. Ve o da bitti. 4. kattan atlayıp intihar etti."
Artık gözlerime mani olamıyordum. Sol gözümden bir yaş firar edip gamzeme kadar hızlıca ilerledi. Hemen elimle silip Çınar'a döndüm. Sanki acıyarak bakıyordu. Bana acımasını istemiyordum. Bu havayı dağıtmak için tebessüm ederek konuşmaya başladım.
"Hadi, gideceğimiz bir yer daha var." Dedim çıkışa doğru yönelirken.

Patuli (Kahve Kokusu 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin