21.Bölüm/Lalezar

235 25 8
                                    

Bir güvercin kanadı kadar kırılgan içim, dışarıdan bakılınca altın rengi parıltılar dağıtsam da. Durmalıyım, biraz. Durulmalı. Hayatımdan uzaklaşıp şuan bu anı fotoğrafla ölümsüzleştirmek istiyordum. Lalezar bir gülümseme dudaklarımda belirirken, gamzemde bir çiçek bahçesi açmış gibi hissediyordum. Sanki bir şişe şarap içmiş, dilimde mahoş üzüm tadıyla denizi izliyordum. Böylesine huzur daha önce hiç hissetmemiştim. 'Gerçek' demişti. Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken Çınar'la olan sahnelerde gülümsemem daha fazla yapabilirmiş gibi genişledi. Köprücük kemiğini boşverin, şuan kürek kemiğimin altında bir renk savaşı vardı. Fakat, daha 5 dakika öncesine kadar yağmur yağmıştı. Bu sırada ışık, zaferle gülümseyerek karanlığa yaklaşıp kulağına fısıldadı.
'Ben kazandım.'

Sakinleşmek için bir kaç kez sessiz, derin nefesler aldım. Beynimin içerisinde 'gerçekti' kelimesi dönüp duruyor, çıkış bulamayınca duvarlara çarpıp yankılanıyordu. Bir an için uyumak aklımdan geçse de Çınar'ın çıkardığı seslerden küçük, ikili koltuğa uzandığını anladım. Vicdanım orda beli tutulacağını söylese de içimdeki Yaprak ' eğer bu yatağa girerse en ihtiyacın olan zamanda benden havanı alırsın,' diyerek tehditte bulundu. Yattığım yerde rahatsızlıkla kıpırdanıp duruyordum. Çınar sonunda
"Uyu, artık!" Diye çıkıştı. Seni düşünende kabahat! Hışımla arkamı dönüp pikeyi kafama kadar çektim. Bir dakika sonrada pikenin içinde yanmaya başladığımı farkettim. Sauna etkili pike! Ne harika ama! Pikeyi, Çınar farkederse bağıracağını bildiğimden yavaşça, çok yavaşça aşağı kaydırdım. Göz ucuyla Çınar'a baktım, uyuyordu. Komidinin üstündeki telefonumu alıp Can'a mesaj attım.

Kardeşim a.ş
Can, sanırım birazdan yok olacağım. Sıcaaak!

Çok geçmeden cevap geldi.

Kardeşim a.ş
Sanırım bende. Özlem için çiçek bakıyorum internetten. Sence ne almalıyım?

Çiçek mi? Göz ucuyla Çınar'a baktım. Sanırım bana asla almazdı. Yinede şansımı deneyebilirdim, yarın. Can'ın sorusuna odaklanıp Özlem'e mesaj attım.

Can'ınki
Özlem, hava çok sıcak. Şimdi bir papatyalarla dolu kırda, rüzgarda piknik yapmak vardı..

Tamam, komik ama hoş. Ne var yani Özlem'i, 'Can'ınki' diye kaydetmişsem? Yaklaşık bi dakika sonra cevap geldi.

Can'ınki
Güzel fikir ama ben gül bahçesini tercih ederdim :) Bir ara pikniğe gitmeliyiz, teoride kalmamalı.

Sinsice gülümseyip Can'a gül sevdiğini belirten bir mesaj attım. Bu sırada ensemde hissettiğim nefesle çığlık atarak döndüm ve son anda Çınar olduğunu anladım. Tabi bu telefonu kafasına geçirdiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Tedirgin bakışlarımı Çınar'ın sinirden kızarmış yüzüne çevirdim. Çınar gözleri kapalı, burnundan sert bir nefes alıp
"Yaprak, dua et, dua et ki ölümüne dayanamam" dedi. Ha?
"Ölsem üzülür müsün?" Diye sordum pat diye. Gözlerini açıp
" Takıldığın bu mu?" Diye sordu. Omuz silkip yana kaydım. Çınar bir bana bir açtığım boşluğa bakıp tek kaşını kaldırdı.
" Arkanı dönüp uyuyacaksın!" Diye müdahalede bulundum hemen. Yavaşça yerine yerleştiğinde tek kolunu başının altına yerleştirdi. Kol kasları her ne kadar dikkatimi dağıtsa da, zar zor odaklanıp çiçek alması için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. En sonunda aklıma bir şey gelmediğinde, duvarı izleyen Çınar'a sahte bir öksürük yolladım. Gözlerini tavandan ayırmadan
"Çıkar, baklayı" dedi. Uzatırsam elime yüzüme bulaştıracağımı bildiğimden
" Bana çiçek almanı istiyorum" dedim. Dehşetle bakan gözlerini ağır ağır bana çevirdi. Hızlıca ekledim.
" Karşılığında sende bir şey isteyebilirsin" dedim. Yutkunup vereceği cevabı bekledim. Bakışlarını tekrar tavana sabitleyip
" Silah kullanmayı öğreneceksin" dedi. Yılın fıkrası seçilir işte bu.
" Çok komik. Hadi, ne istediğini söyle" dedim kahkahalarımın arasından. Ses gelmeyince ciddi olduğunu idrak ettim. Kahkaham yavaşça kısıldı ve durdu. Hışımla
"Ne diyorsun sen be adam?! Ben görmeye dayanamıyorum bide elime alacağım öyle mi?!" Diye bağırdım.
"O zaman çiçekte yok" dedi sakince. Hah! Çok beklersin! Benim adım ne? Ha?
" Tamam!" Dedim, yerimde doğrulurken.
"Öğret, hemen!" Çınar kafasını iki yana sallayıp doğruldu. T-shirtünü -sonunda, Tanrı'ya şükür- üzerine geçirdi. Dikkatimi dağıtacak etken yoktu artık. En azından bir t-shirtle gizlenmişti. Komidinin çekmecesine ne zaman koyduğunu bilmediğim gümüş-i bir silah çıkardı, bir kutu kurşunuda eline alarak takip et anlamında başını salladı. Çınar önde bende hemen arkasında bahçeye çıktığımızda panik kapımı tıklatmaya başlamıştı. Kendimi tebrik ediyorum. Neyime güvenerek bu işe kalkıştım acaba? Yaprak'a 10 aptallık puanı. Çınar Şarjörü çıkartıp kurşunla doldurduktan sonra taşlı duvara döndü. 3 el ateş ettiğinde hepsinin 30 santimlik boşluklarla dizildiğini farkettim. Atışları kusursuzdu. Bu adamın yapamadığı bir şey var mı acaba? Çınar omzunun üstünden bakıp
" Aynı yerlerden vurman gerek" dedi. Silahı uzatıp
" En azından kimseyi yaralama" diye ekledi alayla. Dalga geçiyordu ve ben çok fena gaza gelmiştim. Titreyen ellerimi boşverip silaha uzandım. Parmaklarıma dokunduğu anda ürpermiştim. Bu silahla birini öldürmüş olabilir miydi? Ani bir şekilde elimi indirip
" Bu silahla kimseyi öldürdün mü?" Diye sordum.
" Yaprak, illegal işlerimi ruhsatlı silahımla yapacak kadar aptal gibi mi görünüyorum" dedi. Mantıklı. Elimi tekrar uzatıp silahı kavradım. Gelen titremeyi zorla asgariye indirip odaklandım. Hedefe silahı doğrulttuğumda Çınar pürdikkat izliyordu. Derin bir nefes alıp ellerimin titreyişini durdurmak için kollarımı iyice gerdim. Silah ağırdı, mat bir dokusu vardı. Kurşunun açtığı ilk küçük deliğe odaklanıp silahı ateşledim. Yarısı dışarıda kalsa da yarısı tutmuştu. Penguen dansı yapmaya başlayacağım sıra
"Acemi şansı" diyerek bütün havamı yerle bir etti. İkinci deliğe odaklanıp derin bir nefes aldım.
" Sıkı kavra, elinden geriye sekmemeli" dedi Çınar. Uyarısıyla parmaklarımı iyice kenetledim. Komutan Logar'ın bir yerlerden fırlayıp 'ince gör' demesini bekledim bir an için. Fakat, gelmeyince silahı ateşledim. 2 delikle arasında bir santim boşluk vardı ve hemen üstündeydi. Gülümseyip Çınar'a döndüm. 'Devam et' der gibi kurşun izlerini gösterdi kaşlarıyla. Son deliğe bakarken aklıma alacağı çiçek geldi. Ne alırdı acaba? Bu sırada kurşunu sıkıp isabet yerine baktım. On ikiden! Silahı tiksinir gibi Çınar'a uzatıp
"Yarın o çiçek elimde olmalı" dedim, haince sırıtarak. Çınar gülümseyip
" Yarına kadar beklemene gerek yok" dedi. Eğilip yerden bir papatya kopardı, yanıma geldi. Papatyayı köprücük kemiğimin üstündeki boşluğa bırakıp arkasını döndü ve eve girdi. Buda ne? Ben bildiğimiz süslenmiş bir demet çiçek istemiştim. Hani şu 'Çiçekçi' yazılı dükkanlardan alınan! Boğazımdan sitem ve sinirle harmanlanmış bir hırıltı çıkardım, ayaklarımı yere vurarak eve girdim. İşte şimdi gerçekten olay çıkaracaktım. En cazgır halimi takınıp koltuğa yayılmış, televizyon izleyen Çınar'ın önüne dikildim. Şuan televizyon izlemesini engelliyordum. Evet, o da benim hayallerimi engelledi. Ne var yani? Ben bir şey diyor muyum? Bir saniye, aslında demek üzereyim.
" Ciddi misin? Ben buket halinde istedim, bunu değil" dedim. Tek başına, boynu bükülmüş papatyayı göstererek.
" Ne fark eder?" Dedi Çınar ifadesini koruyarak.
" Çok şey" dedim, gözlerim sızlamaya başlamıştı. Bu ağlayacağımın habercisi sızlamayı geri göndermek amacıyla gözlerimi kırpıştırdım.
" Biraz önce yaptığın atışları isabetli ve hızlı yaptığın gün alırsın" dedi Çınar. Korkum olduğunu biliyordu. Neden zorluyordu ki?
" Buna alışamam. Korktuğumu biliyorsun" dedim mırıltıyla.
" Bu bir bahane değil.Ben de korkuyorum ama bak hala yanındayım" dedi.
"Nedemek istiyorsun?" Diye sordum hayretle.
"Korkuyorum, sana bir şey olmasından! Korkuyorum! En kötüsüde sana yaklaşmaktan, korkuyorum" dedi. Sona doğru sesi çatlamıştı. Şaşkınlıkla kalakaldım. Koluma parmaklarını geçirerek tutup kendine çekti. Başımı göğsüne bastırırken bir kez daha fısıldadı
" Korkuyorum." Gözlerimi kapatıp ellerimi beline doladım. O çok sevdiğim kokusu, kahve kokusu burnuma dolmaya başlarken kalbinin ritmini dinledim. Düzensiz, hızlı. Sanırım benim cennetim burasıydı. Tam burası. Çınar'ın gögüs kafesinin içi. Vücudum lavlar içinde kavrulurken aynı anda dünya buz devrine girmiş gibiydi. Şakağımı kedi misali Çınar'a sürtüp beline kenetlenmiş kollarımı dahada sıktım. Şuan zaman durmalıydı. Hiç ilerlememeli ve biz sonsuza dek böyle kalmalıydık. Saçlarımda hissettiğim Çınar'ın aldığı nefes paha biçilemezdi. Kelebekler artık içime sığmıyor, ağzımdan çıkmak için zaman kolluyor gibiydiler. Nefret ediyordum. Onu benden uzaklaştıran her nedenden nefret ediyordum. Duyduğum abartılı, sahte öksürükle başımı kaldırıp baktım. Eren kollarını göğsüne dolamış, kapı pervazına omzunu yaslamıştı.Yüzünde alaycı, komik bir ifade vardı.
"Birde titanik yapın tam olsun" dedi.Kaşlarımı çatıp
"Sen olmasaydın belki olurdu" diyerek lafı yapıştırdım.
" Yaprak, bir Titaniğin batmasından daha kötü ne olabilir?" Dedi Eren. Berbat espiri zamanı! Çınar kollarını çekince boşlukta kaldım. Buna sebep olan Eren'e içimden söverek bıkkınlıkla
" Ne olabilir, Eren?" Diye sordum.
"İki Titaniğin batması." Cevabıyla kahkahalar atmaya başlayan Eren'i es geçip
" Uyumalıyım, geliyor musun?" Diye sordum Çınar'a. Onaylar anlamda başını sallayıp kumandayla televizyonu kapattı.
"Vurmayı ilk öğrendiğimde, Eren'i vuracağım. Hemde ağzından!" Diye söylenerek ben önde Çınar hemen arkamda odaya çıktık. Yatağa girip pikeyi tekrar üstüme çektim. Koltuğa uzanmak üzere olan Çınar'ı görünce
"Ne yapıyorsun?" Diyerek doğruldum.
"Uyuyorum" dedi kısaca. Yana kayıp pikeyi kaldırdım. Bu açık bir 'gel yanımda uyu' teklifiydi. Bir an kararsız kalsa da kalkıp yanıma geldi. Başımı omzuna yaslarken mırıldandım.
"İyi geceler, Çınar."
"İyi geceler, sevgi böceği."

Patuli (Kahve Kokusu 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin