13.Bölüm/Yalnızlığın senfonisi

353 28 2
                                    

Suskunlaşmak büyümeye başlamak değil, deliliğin ilk adımıdır. Sustuğumuzda kanayan yaralarımızı dinleriz. Aslında kanaması mühim değil. Kanasa da, kanamasa da acı değişmez. Geçmişimizden gelen acılar..Her biri yalnızlığın senfonisi gibiydi. Yokluğunu çektiğimiz şeyleri, her daim ipekten bir gömlek gibi sırtımızda taşır, ağırlık yaparız. Aile, aşk ve belkide başarısızlıklarımız. Benim acım 'Ailem'. Anne ve Babam. Geçmişimden gelen hayaletlerdi. Ne zaman mutlu olsam bir bazukayla gülüşümü paramparça ediyorlardı.Yetimhanede geçen süre boyunca çocukluk yaşayamadım. Sanırım bundandır, ruhum yaşayamadığı çocuklukta kaldı. Bütün bu yaşananlar,Çınar ve Çağdaş arasında kalmak bir çocuk için çok, çok fazla zordu.Çınar'a zarar gelmesinden ölümüne korkuyor, Çağdaş'ın ellerini kana bulayıp ruhunu karartmasını istemiyordum. İkiside kötü olmak için kusursuzdu. Çağdaş'a hak verirken Çınar'ı nasıl savunabilirdim,bilmiyordum. Anneme dahi babamı öldürdüğü ve hemen ardından intihar ettiği için kızgındım. Kabullenemiyordum, bana yaptığı bu şeyi istemiyordum.Bu yüzden Çağdaş'a nasıl hak vermez, tamamen Çınar'ın yanında olurdum? Kısaca vicdanım 'Çağdaş' diye fısıldasa da, yüreğim avazı çıktığı kadar 'Çınar' diye bağırıyordu.Bu tıpkı güneşi doğan günün hiç aydınlık görmemesi gibi..

" Bunu nereden biliyorsun?" Dedim. Telaşım sesime yansımıştı. Yutkundum, sürekli boğazıma takılan yumruyu yutmak için. Çınar birşey söylemeden telefonunu uzattı ve seri bir hareketle belinden silahını çıkarttı. Anında titremeye başladım. Bakışları gözlerimi bulunca
" Sakın, sakın bayılayım deme" dedi. Derin bir nefes alıp silahı yok saymaya çalıştım,dikkatimi telefona verdim. Mesaj bölümünü açıp son gelen mesaja bastım. Açılan ekranda
'Güzel mekan Yıkılmaz. Dudakların tadını çıkar, şimdilik' yazıyordu. Korkak bakışlarla etrafı süzdüm. Ters giden bir şeyler olduğunu anlayan Can ve Özlem yanımıza gelmişlerdi.
"Yaprak? Ne oldu?" Diye sordu Can kaşları çatık bir şekilde.
"Çağdaş, Çağdaş burada" dedim sesimdeki korkuyu gizleme gereksinimi duymayarak. Çınar etrafı kolaçan edip yanıma geldi. Telefonu elimden aldıktan sonra bir kaç adım uzaklaşıp Eren olduğunu tahmin ettiğim kişiyi aradı. Böyle bir durumda insan öz kardeşini olayın ortasına sokarmıydı? Şahsen ben şuan Can ve Özlem'e bir şey olacak düşüncesiyle diken üstündeydim.
"Eren? Çağdaş pezevengi burada. Hemen gelin. Kaç kişi var yanında bilmiyorum" dedi. Bir süre telefonu dinledikten sonra
" Koğuş'u hazırlat" deyip telefonu kapadı.Yaklaşık yarım saat kadar sonra iki gösterişli araba bulunduğumuz yere giriş yaptı. Öndeki arabadan Çınar'dan bir yada iki yaş küçük olduğunu tahmin ettiğim bir genç indi. Belini esnettikten sonra kollarını iki yana açıp
" Abi, bu olmadı. Kızın üstünden kalkıp geldim" dedi sinsi sinsi sırıtarak.
" Kes Eren, burada ne bok olacağı belli değildi. Başlarım işine" dedi Çınar yumruğunu sıkarak.
" Kasap et derdinde, sibel can diyorsun?" Diye bir espiri ortaya atan gence Can, Özlem ve ben moron gibi bakıyorduk. O ise aldırmadan kahkaha atıyordu. Demek Eren bu. İyide Çınar'la hiç bir benzerliği yoktu. Aklımdaki düşünceleri kelimelere döktüm.
" Kardeşin sana hiç benzemiyor, Çınar" dedim bir Eren'in bir Çınar'ın suratına bakıp.
" Öz kardeşim değil zaten" dedi Çınar ve hemen ardından Eren söze karıştı.
"Çünkü, öz kardeşi olamayacak kadar mükemmelim. Bu arada kızıl saç, sende yaprak olmalısın." Şaşırarak uzattığı ele bakıp bende elimi uzatıp sıktım.
" Gevezeliği bırakın. O, herifi bul bana Eren. Canlı getir."
" Tamamdır abi" diyip asker selamı veren Eren'e sırıttım. Eren arkasını dönüp ciddileştikten sonra adamlara emir yağdırmaya başladı. Vay canına! İkinci Çınar vakası! Neler olduğunu anlamayan Özlem şaşkınlık ve korku içinde bakıyordu. Can'a yalvaran bir bakış atıp
" Neler olduğunu anlatır mısın?" Dedim kaşlarımla Özlem'i göstererek. Can başıyla onaylayıp Özlem'in beline elini koyarak başka tarafa yönlendirdi.
" Ne zaman döneceğiz?" Diye sordum Çınar'a.
" Gitmek zorunda değiliz. Adamlarım etrafta olacak" dedi Çınar. Kafamı sallayıp onu onayladım. Çınar etrafına şöyle bir bakındıktan sonra hamağa geçip oturdu. Peşinden gidip bende uzandım, başımı Çınar'ın dizlerine koyarak. Sustuk, sadece sustuk. En iyi yaptığımız şeydi çünkü bu. Saatler süren aramaların sonucunda Çağdaş'ın izine rastlamamışlardı. Çınar adamlarıyla konuştuktan sonra
" Can, Yaprak benimle uyuyacak" diye lafa girdi Çınar. Yaktığımız ateşin başında oturmuş, sohbet ediyorduk.
" Evet, izin vereyimde gece Yaprak'a tecavüz et" diye bir saçma cümleyle atıldı Can. Gözlerimi iri iri açıp 'ne?' Der gibi baktım.
" Birincisi seninle uyumam, ikincisi Yaprak yanımda güvende, üçüncüsü izin istediğimi hatırlamıyorum" dedi Çınar düz bir ifadeyle.
"Tamam, sorun değil. Bizden ayrı güvende olursunuz hem" diye lafa karıştım. Can bir homurtu çıkardıysa da bir şey söylemedi.
" Ben uyumadan önce kitap okuyacağım problem olmaz değil mi?" Diye sordum Çınar'a hitaben.
" Hayır" dedi. Bu sırada varlığını unuttuğumuz Eren lafa karıştı.
" Yaprak, bir adam kitap okuyormuş,ölmüş. Neden?" Diye sordu.
" Neden?" Dedim garipseyerek.
" Satır başına gelmiş" diyip kahkaha atmaya başlayan Eren'e düz bir ifadeyle bakıp cevap verdim.
" Çınar'ın neden bu kadar sinirli olduğu anlaşıldı, öl" dedim alayla. Eren kahkahasına devam ederken yerimden kalkmış çadıra ilerliyordum. Çınar da peşimden geldikten sonra çantamdan kitabı çıkarıp okumaya başladım. Can ve Özlem'in ne durumda olduğunu deli gibi merak ediyordum. Bu düşünce ile gülümsememi bastıramadım. Arkasını dönmüş uyumaya çalışan Çınar oflayarak bana baktı.
" Yine ne oldu?" Dedi.
"Özlem, Can'dan hoşlanıyor ve şuan yalnızlar" dedim kıs kıs gülerek.
" Dur! tahmin edeyim. Birazdan gizlice gidip bakacaksın?" diye cevap verdi. Sinsice sırıtarak kafamı hararetle aşağı yukarı salladım.

"Çınar, şu telefon ışığını kapatır mısın? ve mümkünse eğil, deve tabanı gibi görünüyorsun" dedim ne demek olduğunu bile bilmeyerek. Dizlerimin üstünde Can ve Özlem'in kaldığı çadıra sürünüyordum. Çınar mı? O gayet rahat bir tavırla ayakta peşimden geliyordu.
" Sen, bana ne dedin?" Dedi Çınar buz gibi bir sesle.
" Hiiiçç. Ne diyebilirim ki?" Dedim dudaklarımı büzerek.
"Yarpak, defol!" Diye bağıran bir adet Can ile çadırın dibine kadar geldiğimizi anladım. Kıvırmanın hakkını vererek
" Yok birşey Cancağzım! Deve dikenine bastım!" Dedim seslenerek. Çınar'a somurtarak kaldığımız çadıra döndüm. Hemen yerime uzanıp uykuya kendimi bıraktım.Sabah uyandığımda bir bacağım Çınar'ın üstünde, başım göğsündeydi. Gözlerimi kırpıştırıp bir an durdum. Ağzımın kenarından sıvı bir şey aktığını farkedince hemen kafamı kaldırıp ağzımı sildim.
" Şu şeyi üstümden sil, hemen!" Diye kükredi Çınar. Çantama uzanıp bir peçete çıkardıktan sonra silip ayağa kalktım ve çadırı utangaçlığın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak uçarcasına terk ettim. Can'ın sandviç hazırladığını fark edince ona doğru ilerledim.
"Günaydın Cancağzım" diye şakıyarak yanağına öpücük bıraktım. Dilimlenmiş domatesleri Can'a uzatırken
" Günaydın Yaprak " dedi Özlem, her zaman ki tatlılığıyla. Ona gülümseyip bir dilim domatesi miğdeme gönderdim. Bu sırada Çınar ve Eren yanımıza gelip oturdu.
" Allah kahretsin! söylemeyi unuttum. Abi, Murat'ın sana selamı vardı" dedi Eren.
" Hangi Murat lan?" Diye sordu Çınar. Bu sırada bir dilim domatesi daha Can'ın ' bir tane daha alırsan seni öldüreceğim' bakışlarına maruz kalarak ağzıma attım.
" 2. Abdulmutalip" diyip Eren gülmeye başladığında domates boğazımda kalmış,öksürmeye başlamıştım. Can hemen yanıma gelip bir şişe su uzattı,sırtıma hafifçe vurmaya başladı. Tam kendime gelmiştim ki
" Selam, Yıkılmaz" sesiyle elindeki tabancayı arkadan Çınar'ın kafasına dayamış Çağdaş'ı görmem bir oldu. Bir el silah sesi kulaklarıma dolunca olduğum yerden anında kalkıp telaşla
"Çınar!" Diye bağırdım.

Patuli (Kahve Kokusu 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin