25.Bölüm/Nadas

195 23 2
                                    

Bazı anlar vardır. Kulaklarınızda Whitney Houston'un I will always love you diyen sesini duyarsınız. Gökyüzünden kalpli balonlar inecek ve havai fişek gösterisi birazdan başlayacak diye düşünürsünüz. Vücut ısınız süpernovaya ulaşır fakat etrafta tek esinti olmaz. İşte o an, tam şuan. Yerimden kalkıp penguen dansı yapmak istiyordum ama sanki sandalyeye çakılmış kalmıştım. Avuç içlerim terlemiş, dudaklarım biraz sonra kuraklık ilan edecekti. Yinede durgunduk. Çınar ile bugün nadasa bırakılmış gibiydik. Dinleniyorduk, enerji topluyorduk. Ben Çınar'ın ters tavırlarına sabretmek için o ise başına üşüşmüş akbabalarla mücadele etmek için enerji topluyordu. Tarihi tekrar yazıyomuş gibiydik. Sanki, doğduğum andan itibaren adım gibi bildiğim şey kocaman bir yalan çıkmış gibi hissediyordum. Çınar benden hoşlanıyordu ve içimdeki melekler rengarenk kanatlarını titreterek hülyalı hülyalı bizi süzüyorlardı. Yanlış anlamamıştım, öyle değil mi? Senden hoşlanıyorum, demişti. Pekâla, düşüncelerime ara verip ağzımı kapamam ve birşeyler söylemem gerekiyordu. Fakat, kalbim fazla hızdan kaza yapabilirdi. Ağzımı konuşmak için açıyordum, açıyordum ama bir şey söyleyemiyordum. Şuan, tam şuan kanım bir nehir gibi damarlarımdan akıyor, yanaklarıma hücum ediyordu. Terlemenin habercisi olan sıcaklık bastırmış, nefes almamı engelliyordu. Bu hisle ölebilirdim. Bırakın, öleyim.

"Sıcak mı oldu ne?" Dedim elimi yelpaze gibi kullanarak. 'Yaprak ne dedin sen?' Diye içimden sövmeye hazırlanıyordum ki Çınar alay ve tatlılık karışımı bir gülümseme gönderdi. Yerimden kalkıp içeri yürüyeceğim sırada
"Dolaptan pike ve yastık çıkar bana" dedi. Başımla onayladım bakmadan. Bi adım daha attığım sırada masadakiler aklıma geldi. Çınar kesinlikle sofra toplayacak biri değildi. Bu sebeple bakmamak için yoğun bir çaba harcayarak sol taraftaki tepsiyi alıp bardakları koydum. Rakı bitmişti, sadece Çınar'ın elindeki bardakta vardı. Ona dokunmayarak tepsiyi doldurduğum gibi mutfağa yürüdüm. 5 dakika kadar süren bulaşık yıkama sonunda odaya geçip pike ve yastık çıkarttım. Dolap kapağını örterken Çınar odaya girdi. Elimden pike ve yastığı aldı,
"İyi geceler" diye mırıldanıp çıktı. Sesli bir nefes verip bende yatağa girdim, rakının getirisi olan uykuya kendimi bıratım.

" Cancağzım, neden böyle yapıyorsun?" Dedim, gözlerimi devirerek. Yarım saattir ihmal ettiğim gerekçesiyle bana işkence ediyordu. Beyaz'da oturmuş Özlem ve Can'ın gönlünü almaya çalışıyordum. Bugün kitapçı kapalıydı ve Can'da sevgilisine yardım ediyordu.
" Çok konuşmada kalk, yardım et" dedi, ters ters bakarak. İtiraz etmeyip uzattığı Betty'nin anahtarını aldım.
" Telefonum arabada onu getirir misin" dedi, duygu ve durum değişikliğine yol açacak bir nezakette. Gülümseyip betty'e yürüdüm. Ön koltuktaki telefonu bulup Can'a verdim. Uzattığı önlüğü giyip birlikte bulaşık yıkamaya başladık. Özlem mutfaktan çıkıp sipariş almak için gittiğinde
" Selin dün mesaj attı" dedi Can kısık sesle. Kaşlarımı çatıp
" Ne istiyor melek yüzlü şeytan?" Diye sordum.
" Buluşmak ve özür dilemek istiyormuş" dedi, köpüklediğim tabağı elimden alırken.
"Kevaşe" diye mırıldanıp devam ettim,
"Kesinlikle gitmiyorsun, yine aklında bir şey var."
Can başını sallayıp onayladı. Özlem içeri girip boşları verirken gülümseyip
" Neden sustunuz?" Diye sordu. Can'la aynı anda
" Hiiçç" diye mırıldandık. Selin'in mesaj attığını öğrenirse yüksek ihtimal dünya savaşı çıkardı. İşlerimizi bitirip oturduğumuzda havanın karardığını farkettim. O kadar olmuş muydu? Çınar'la olan biteni ayrıntısıyla anlatırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. Özlem elinde kahvelerle girdiğinde ona gülümsedim.
"Benim sevgilim kahve yapabiliyor" dedi Can sahte bir gururla. Özlem kahkaha atıp eline vurdu. O kadar sevimliydiki bu görüntüleri gülümsemeden edemedim.
" Evet, şimdi Yaprak'ın meseleye dönelim" dedi Özlem.
" Çınar dua etsin silahı var yoksa ona yapacağımı bilirdim" dedi Can. Özlem bu haline gülümseyip yanağına öpücük kondurdu ve konuşmaya başladı.
" Evet, mesela dayak yemeyi çok iyi bilir." Kahkahamı tutamayıp patlattım. Can ikimize ters ters bakıp Özlem'e hitaben konuştu.
" Komik değildi. Gülmeyi kes, sırıtkan." Kaş çatma sırası Özlem'deydi.
"Sırıtkan mı? Can, bir kez daha söylersen bir hafta yüzümü göremezsin." Can kahkaha atıp
" Normal insanlar ayrılırım diyerek tehtid eder. Benim sevgilim ne kadar vicdanlı" dedi. Özlem'in yüzü yumuşamıştı.
" Ben senden nasıl ayrılırım? Patlı-Can" diyerek kahkaha atmaya başlayan Özlem'e katıldım. Can gözlerini devirip suratını düşürmüştü. Tek elimle kabarık saçlarını karıştırdım. Bu onu her zaman gülümsetirdi. Öylede oldu, kahkahamıza katıldı. Sonunda sustuğumuzda
" Ee? Sizce ciddi midir?" Diye sordum.
" Bence ciddi" derken Özlem, Can gözlerini kısmış, komik bir şekilde çenesini sıvazlıyordu. Bu hali dedektifleri anımsatmıştı.
" Bence olmayada bilir" dedi sonunda.
" Ney olmaya bilir?" Dedi Çınar, aniden ortaya çıkarak. Bakışlarımı girişe çevirip Eren ve Çınar'a gülümsedim. Hep bir ağızdan koromuza Özlem'i de katarak
" Hiiçç" dedik. Eren lafa atlayıp
" Bende manita istiyorum, çiftlerin yanında hep fasulyeyim" dedi. Çınar'la aynı anda
"Biz çift değiliz " dedik. Eren kahkahalarının arasında
" Bu espiri içime çok sindy, dışımada barbie" dedi, saçma esprilerinden birini daha ortaya bomba misali bırakmıştı. Özlem çantasını kaptığı gibi
"Aman Allahım!" diye söylenerek kapıya ulaştı, peşinden de Can. Eren onlara bakıp bana döndü. Gözlerimi tehlike saçarcasına kısmıştım.
" Sen bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordu. Sonunda dayanamayıp
" Öl" dedim ve ayaklanıp şuan esprilerine kurban olmak istediğim arkadaşlarımın peşine takıldım. Çınar'ın arkamdan geldiğini görünce yüzümde aptal bir sırıtış oluşmasına mani olamamıştım.
" Yaprak senin arabaya, öyle değil mi?" Dedi Can, Çınar'a hitaben.
" Öyle" diyerek karşılık verdi Çınar. Sesimi çıkarmayıp Çınar'ın arabasına ilerledim. Arabayı çalıştırdıktan hemen sonra her zaman yaptığı gibi dikiz aynasından arkayı kontrol etti. Sonunda yola çıktığımızda garip sessizliği atmak için
" Günün nasıldı, benden hoşlanan adam?" Dedim, gülümseyerek. İçten bir gülümseme gönderip konuştu.
" İyiydi. Senin nasıldı, bana aşık kız?" Evet. Biri Thor'u çağırabilir mi? Yerde atlayabilmem için bir yarık açmalı. Ne söyleyeceğime karar vermeye çalışırken Çınar
" Siktir!" dedi, dişlerinin arasından. Dikiz aynasını kontrol edip şerit değiştirdi, tamamen trafik kurallarını ihlal ederek.
" Ne oluyor?" Dedim, korkuyla ve arkama dönüp baktım. Bakmam ile arka camın patlayıp camların üzerimize yağması bir oldu. Çınar bir eliyle direksiyonu tutarken diğer eliylede başımı aşağı çekti.
" Başını kaldırma!" Diye bağırdı. Torpidodan bir silah çıkartıp elime tutuşturdu. Harika! 'ne yapıyorsun?' Der gibi dehşet içinde yüzüne baktım.
" Lazım olabilir" dedi. Çok aydınlattın Yıkılmaz! Belinden kendi silahını çıkartıp direksiyonu kırdı. Ara sokaktan geçip başka bir caddeye çıktığımızda vitesi artırıp arkayı tekrar kontrol etti. Benim bakmaya cesaretim olmadığı için
" Hala geliyor mu?" Diye sordum.
"Evet" dedi dişlerinin arasından.
" Cehennemine geliyor." Çınar'ın bu hali tamamen 'kaç!' Der gibiydi. Öyle ki takip eden kişiye sığınacaktım neredeyse. Arkamızdan duyulan silah sesleriyle koltuğa iyice sindim. Çınar yandan bir bakış atıp
" Korkma!" Diye kükredi.
" Korkma! Sana bir şey olmasına izin vermem sevgi böceği!" Söylediği şey çok hoştu fakat, ölümle burun burunaydık.
"Çınar, ölmek üzereyiz. Konuşmada önüne bak!" Dedim, sesimi yükselterek. Ortamızdan adeta ağır çekimle geçen kurşun ön camı patlattı bu kez. Ölüme aramda santimler vardı. Bu düşünce bedenimden bir titreme geçmesine sebep oldu. Üzerime saçılan camlarla korkup bir çığlık koyverdim. Çınar ise burnundan aldığı nefesler arasından
" Yer değiştirelim" dedi. Gözlerimi pörtleterek baktım. Dişlerini sıkmış, direksiyonu sökecek gibiydi. Emniyet kemerimi çözüp Çınar'ın kucağına yerleştim. Pedalın ve direksiyonun hakimiyetini bana bırakarak yolcu koltuğuna geçti. Camı açıp dışarı uzandı. Ne yapacağını anlayıp 'sakın!" Diyecektim ki Çınar bütün kurşunları arkamızdaki siyah Mercedes'e boşaltmaya başladı. Odağımı tamamen yola verdim. İlerideki yol ayrımını görünce
" Çınar, yol ayrımı" diyebildim.
" Sağdan" dedi, aceleyle ve devam etti.
" Eren'i ara, evin arkasındaki orman yoluna gireceğimizi ve daire çizeceğimizi söyle" dedi. Başımla onaylayıp Eren'i aradım. Çınar'ın telefonundan aradığım için hemen açmıştı.
"Abi?" Sesini duymamla motora bağlamış gibi Çınar'ın söylediklerini ilettim. Homurdanıp telefonu kapattı. Bu sırada Çınar sanırım 5. Şarjörü değiştirdi. Dikiz aynasından baktığımda ön lastiklerinden bir tanesini patlattığını gördüm. Bu bile şuanki piskolojiyle sevinç nidaları atmamı sağlardı. Bu kadar aksiyon bana bir kaç yıl yeterdi. Kendi kendime lunaparkta dönme dolaba dahi binip aksiyon yaşamayacağıma söz verdim. Sonunda Eren ve arkasından 3 araba dolusu adam çıktığında derin bir nefes aldım. Çınar
" Eve sür, gerisini onlar halleder" dedi. Hemen evin yoluna girdim. Sonunda eve ulaştığımızda kendimi ayakta tutamayarak yere oturdum. Bitkiler için yeni sulanmış toprağı göz ardı ederek.Ellerim titriyordu ve bacaklarımda derman kalmamıştı. Çınar elini saçının arasından geçirip yanıma oturdu. Sessiz geçen bir kaç dakika sonunda Eren bir adamın ensesinden tutarak bahçe kapısından içeri girdi. Çınar gözlerini adama dikip
" İçeri gir " dedi. Dediğini yapıp eve girdim. kapıdan geçerken son duyduğum Çınar'ın
"Kemiklerinin her santimini kıracağım!" Diye kükremesi oldu. Odama çıkıp bahçeden yükselen yalvarma ve çığlıkları duymazdan gelmeye çalıştım.Başarılı olamayınca iki elimle kulaklarımı kapattım, sırtım duvara sürterek yere çöktüm. Suçlu olabilirdi, canımıza kast etmiş olabilirdi yinede şuan yaptığım kesinlikle doğru değildi. Burda durmuş acı çeken birinin sesini duymamayı tercih ediyordum. Bana ne oluyordu? Bu ben değilim, kesinlikle ben değilim.

Patuli (Kahve Kokusu 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin