8.Bölüm/Sevgilim?

392 33 7
                                    


Şu an bu satırları okuyan kız, ya da erkek mutluluğun gelmesini bekliyorsun değil mi? Yaptığımız bir hata da budur işte. Durduğumuz yerde mutluluğun gelmesini beklemek. Halbuki mutluluk gelmez öyle. Gidip alacaksın. Belki tırnaklarını kanatıp kıracaksın, belki korkacaksın başaramamaktan, ama alacaksın. Hoş böyle söylediğime bakmayın. Benim bile kalkıp mutluluğu arayacak ve alacak enerjim yok. Öylesine hapis olmuşuz ki karanlığa artık bu bile yetmiyor bize. katran karası sözcükler vardır. Mutsuzluğunuzun başlangıcı olan. Belki bir ölüm haberi, belki de sevdiğinizin sizi aşağılayan sözleri. Belki de aldatıldınız? Hiç fark etmez. Az ya da çok. Bir insanın ağızından dökülür, mide bulandırıcı bir yapışkanlıkla. Yapışır kalplerimize. Oradan ne kadar kazırsak kazıyalım tek yapacağımız kanatmak olacaktır. Daha fazla ve daha fazla kanatmak.

"Sana bir daha görüşmeyelim demiştim." Dedim. Çınar'ın, o beni kendimden geçiren yeşil gözlerine dik dik bakarak.
"Öyleyse eğlenmene devam et, yanıma neden geldin?" Diye sordu düz bir ses ve yüz ifadesiyle.
"Bugün cafenin önündeki de sendin, öyle değil mi?" Dedim dişlerimi sıkarak ve devam ettim.
"Sana görüşmeyelim diyorum sen beni takip ediyorsun, ama yanına gelen ben oluyorum." Dedim yapmacık bir alkışla. Yerinde biraz toparlanıp, öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine koyup, konuşmaya başladı.
"Ben de meraklı değilim. Sadece önlem. Seni kaçıran adamlar son olmayabilir." Dedi. Bu tamamen aklımdan çıkmıştı. Dün beni arayan numarayı anımsadım. Birisi beni işletiyor diye düşünmüştüm. Ah! Ne kadar aptalım. Çınar'ı bilen kimse yoktu ki!
"Umrumda değil." Dedim kaşlarımı çatıp. Gelen telefondan ona bahsetmeye niyetim yoktu. Çınar sırtını koltuğa yaslayıp, gözleriyle oturmamı işaret etti. Müziğin yüksek sesinden duymakta zorlanıyor diye düşünüp, gösterdiği yere oturdum. Çınar garsona birşeyler söyledikten sonra dönüp yüzümü inceledi.
"Eğer düşmanlarımı biraz tanıyorsam seni aldıklarında, yaşasan bile ölmek için yalvarırsın." Dedi ciddiyetle. Alayla gülümsedim.
" Beni korumaya mı çalışıyorsun yani? Koca Çınar Yıkılmaz. Beni mi koruyor?" dedim.Gözlerimi gözlerine dikip devam ettim.
" Önemsemediği kızı."
" Yaprak ba-" elimle onu durdurup:
"Koruma! Önemsiyormuş gibi de davranma artık. Sadece bir daha karşıma çıkma yeter. Başımın çaresine bakarım ben." Dedim. Sert başlayarak sonuna doğru ağlamaklı olduğum cümleden sonra ayağa kalktım ve bir adım attım. Çınar kolumdan tutup, ona bakmam için bekledi. Cesaretimin son kırıntılarını kullanıp, omzumun üstünden ona baktım.
"Sen gerçekten aptalsın sevgi böceği." Dedi dişlerinin arasından. Ve hemen ardından kolumdaki elini gevşetip bıraktı. Arkamı dönüp, Can'a doğru ilerlerken sol gözümden firar eden gözyaşımı gamzeme ulaşamadan elimin tersiyle sildim. Sanki birinden hıncımı çıkarıyormuşcasına. Çantamı aldığım gibi çıkışa yürüdüm. Can arkamdan
"Yaprak bekle!" diye seslendi. Duymamazlığa vererek kapının önüne çıktım. Temiz havayı içime çekip rahatlamaya çalıştım. Can'ın elini omzumda hissedince kafamı mekanik bir hareketle çevirip yüzüne baktım.
"İyi misin?" Diye sordu, şevkat ve anlayış kokan bir sesle. Gözlerim tekrar dolarken kafamı olumsuzca sallayıp cana sarıldım.
"Geçecek Yaprak. Neler geçmedi." Dedi yumuşak bir sesle. Bugün dayanabilirsem yarın azalacaktı. Yapmam gereken sadece ölene kadar direnmekti. Ölünce herşey geçecekti.

"Yaprak internetten baktım senin sevdiğin şu marka %70 indirime girmiş bugün." Cümlesiyle yattığım yerden zıplayarak kalktım. Tek gözümü açıp
"Şaka de Can!" Diye çığlık attım. Çığlığımı devam ettirip yataktan zıplayarak çıktım. Dolabıma koşarken anca susabilmiştim. Hemen dolabımın kapağını açıp rastgele pantolon ve badi alıp banyoya koştum. Can homurdanarak odamdan çıkarken
"Kahvaltı da hazır çabuk gel." Dedi.
Hemen üzerimdeki ayıcıklı pijamalarımdan kurtulup dolaptan aldıklarımı giyindim. Dişlerimi fırçalayıp saçımı balık sırtı ördükten sonra telefonu cebime atıp hızlıca mutfağa ilerledim. Geleneksel olarak Can'la uyuduğumuz zamanlarda sabah sucuklu yumurta yerdik ve şuan masanın ortasında el sallıyordu. Karnımın guruldadığını duyduğumda çayları doldurup yerime kuruldum. Can elinde gülümseyerek kızarmış ekmeklerle gelip oturdu. Son hız kahvaltımızı yapıp evden çıktık. Avm'ye doğru giderken heyecanımı bastırmaya çalışıyordum. Can'ın telefonuna gelen mesaj sesiyle bakışlarımı ona yönlendirdim. Uzanıp telefonu alacağı sırada eline vurup
"Ölmek istemiyorum sen yola bak." Dedim. Mesajın Selin'den geldiğini görünce kaşlarımı çatıp okumaya başladım.

Selin
"Can seni üzmek istemedim. Bu yüzden sevgilim olduğunu gizledim."
Can'a kısa bir bakış atıp
"Mesaj Selin'den." dedim. Hızlıca başını çevirip baktı.
"Ne yazmış?" Diyip tekrar yola döndü.
"Seni üzmek istemediği için sevgilisi olduğunu söylememiş." Dedim. Telefonu yerine bırakırken.
"Yesinler!" diyip homurdandı Can. Arabanın durmasıyla hemen inip Avm'ye koşmaya başladım.
"Yarpak! Beklesene kızım ya!" Diyerek bağırıyordu Can.
"Nerede olacağımı biliyorsun." Diyip kahkaha attıktan sonra Avm'den içeri girdim. Sağ taraftaki sıkış tıkış olan asansöre binip 5. kat tuşuna bastım. Zar zor 5. kata gelebildiğinde kendimi dışarı atıp derin bir nefes aldım. Kendi aralarında dedikodu yapan teyzelere dönüp el hareketi yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Favori mağazam bakış açıma girdiğinde tıpkı lezzetli bir şeymiş gibi dudaklarımı yalayıp oraya koştum. Raflarda beğendiklerimi elime alırken Can da yetişmişti. Yaptığım hareketlere bakıp şu internet fenomeni "al kırdın" diyen çocuğun annesini taklit etti.
"Salak yemin ediyorum gerizekalı bu kız." Elimden kaçıracaklarmış gibi umursamadan seçimlerimi yapmaya devam ettim.
"Ben erkek bölümündeyim." Dedi Can ilerlerken. Kafamı onaylarcasına sallayıp elimdekilerle kabinlere yürüdüm. İlk seçimim olan kırmızı, kalın askılı mini bir elbiseydi. Siyah bir ceketle kesinlikle harika olabilirdi. Tam kabine gireceğim sırada elbisenin büyük bedenini aldığımı fark edip değiştirmek için geri çıktım. Çıkışım ile birinin bel boşluğuma silah dayaması bir oldu.
"Sesini çıkartırsan arkadaşın zarar görür. Çeneni kapa ve yürümeye başla." Dedi kulağıma fısıldayarak tanımadığım adam. Can'a zarar gelmesi dünyada en son isteyeceğim şey bile değildi. Bu yüzden kafamı onaylar anlamda sallayıp yürümeye başladım. Silahın üzerine kapattığı ceket ile sadece belimden tutuyormuş gibi görünüyorduk. Dikkat çekmeden avmnin zemin katına otoparka indik. Siyah bir minibüsün kapısını açıp
"Bin." Dedi sertçe. Hemen dediğini yapıp ön taraftaki yolcu koltuğuna bindim. 1 saat kadar araba yolculuğunun sonunda İstanbul çıkışı olduğunu tahmin ettiğim yere gelmiştik. Araba durduğu zaman başımı eğip etrafı inceledim. Burası deniz kenarında, terk edilmiş bir çiftlik gibi görünüyordu. Adını henüz bilmediğim adam kapımı açıp sertçe dışarı çekti beni. Tökezleyerek ayakta durmaya çalıştım. Kendimi toparlamama müsade etmeden fazlasıyla büyük, dış duvarları sarmaşıklarla kaplanmış eve sürüklemeye başladı. Evin dışında sayamadığım kadar güvenlik vardı. İçine girdiğimizde merdivenlerden üst kata çıkıp bir odanın kapısını açtı. Sertçe beni içeriye fırlattıp kapıyı kapattıktan sonra gitti. Biraz önceki kadar şanslı değildim ve ayakta duramayarak yere düşmüştüm. Dizlerimdeki acıyla ağzımdan ufak bir inleme kaçtı. Olduğum yerde oturmaya devam ederken uzun boylu, sert yüz hatları olan bir adam içeri girdi. Gözlerimi üzerine dikip:
"Kimsiniz ve benden ne istiyorsunuz ?" Diye sordum mırıldanarak. Pencerenin önündeki koltuğa kendini bıraktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Çağdaş Güney. Ve senden ölmeni istiyorum." Dedi donuk bir ifadeyle. Korkumu belli etmemeye çalışarak
"Neden? Ne yaptım ben sana?" Diye sordum.
"Sen değil, sevgilin yaptı. Ve ben ondan intikamımı alacağım" dedi.
"Sevgilim?" Dedim sorar gibi.
"Çınar yıkılmaz." Dedi ağzında kötü bir tat varmış gibi.
Alayla gülümseyip
"Çınar sevgilim değil, ayrıca beni önemsediğini de sanmıyorum." Dedim.
"Göreceğiz." Dedi sert bir şekilde.
Seslice nefesimi dışarı verip ellerimi saç diplerime soktum. Başımı önüme eğip
"Yeter ya, sıkıldım bu kaçırmalardan. Öldürecekseniz öldürün." Dedim sitem ederek.
"Daha önce kaçırıldın mı?" dedi. Adının Çağdaş olduğunu söyleyen adam.
"Evet" dedim kafamı kaldırmadan. Hiç bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Hala yerde olduğumu fark edip ayağa kalktım. Oldukça rahat görünen büyük yatağa ilerleyip yavaşça uzandım. Cenin pozisyonu alıp sol elimi yastığın altına koyup düşünmeye başladım. Can ne yapmıştı? Çınar kaçırıldığımı anlamış mıydı? Beni arıyor muydu? Düşünmekten beynim bulandığında uyumaya karar verdim.

multide Can :)

Patuli (Kahve Kokusu 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin