" Yakın adamım Ahmet , intihar etmiş." Dediği şey karşısında şok ile Alaz'ın suratına bakarken Alaz öfkeden yumruklarını sıkıyordu.
Ferhat Yılmaz'ın her şeyden haberi vardı. Onu yenmek öyle kolay olmayacaktı..
"Sana çok bağlıydı."
Kendi kendime söylüyor gibiydim ama sözün Ferhat Yılmaz'a idi.
"Bağlıydı. Bu yüzden intihar etti."
Alayla kaşlarımı yukarı kalktı.
"Bana ihanet edemedi." Dedi ve ayağa kalktı ." O halde bana müsaade. Kızım , beni kapıya kadar geçirmek ister misin ?"
"Elbette." Dedim bende onun gibi alaylı sesimle.
Masadan Ferhat Yılmaz ile beraber ayağa kalktım ve onu çıkışa kadar götürdüm.
"Bugün fazla sessizdin. "
Ferhat Yılmaz'ın bana dediği şey karşısında dudağım yukarı doğru kıvrıldı.
"Ben hep sessizdim."
"Bugün masada eski Eftelya'yı gördüm. Bakışların ,tavırların.... "
"İçimdeki yaşama isteğimi öldürdün sen. Mutlu olamam, gülemem , sevinemem. Bunlar benim geçmişim ,elbette değişmeyecek. Ama tamamen eski Eftelya değilim. Senin pis işlerini yapmıyorum. Kendi yolumu , Hakk'ı buldum ben."
Kafasını iki yana salladı.
"Yanılıyorsun. Nefsin zorlandığı an eski haline dönüşeceksin. Tekrar yanımda olsan eskiden yaptıklarını yine yapacaksın. Geçmişte seçme şansın vardı. Sana hep iki seçenek sundum ; ya kendini ya da karşındakini öldürecektin ama sen hep ikinciyi seçtin. Canın senin için öyle kıymetli ki , zamanı geldiğinden bu dediklerime hak vereceksin."
Bir şey diyemedim. Dondum kaldım. Geçmiş aklıma geldikçe midem bulandı.
Ferhat Yılmaz kapıdan çıkıp gideceği sıra son bir şey daha söyledi.
"Batu'ya söyle, senin tabirinle Alaz'a ; bir dahakine daha üretici fikirler düşünsün. Yemeğime ilaç katmak fazla basit hareketti."
O öylece çıkıp giderken ben kapının ardından dikilmeye devam ettim. Dediklerinde haklı mıydı ?
Hayır, dedi inkar eden, isyancı tarafım. O sana hiçbir zaman iki seçenek sunmadı. Hep bir seçeneğe muhtaç bıraktı.
Doğru, dedi kabul eden, acımasız tarafım. O sana iki seçenek sundu ama sen hep bencil davrandın. Sen hep kendini düşündün.
Midemin bulantısı artarken kendimi kusmamak için zor tuttum. Adımlarımı geri salona yöneldi. İçeriye girdiğimde bakışlar bana yöneldi. Ruhsuzca baktım suratlarına , yorgunca baktım. Ağır adımlarla yanlarına ilerledim.
"Bir sorun yok değil mi ?" diye soru soran Kübra Hanım'a baktım. Merakla bana bakıyordu.
"Yok." dedim sessimin sert çıkmamasına dikkat ederek. Sinirimi ,kendi içimdeki kargaşayı kimseye yansıtmamalıydım. İçimde yaşadıklarım benim sorunumdu ,kimsenin değil.
Herkes tatlılarını yerken ben hiçbir şeye dokunmadım. Aynı şekilde Alaz da öyle elindeki telefona bakıyordu.
"Siz ikiniz tek başınayken de böyle sessiz misiniz ?"
Elif'in sessizliği bozarak ortaya attığı soru ile garipçe baktım suratına. Ne denirdi buna ?
'Yok muhabbetimiz hiç eksik olmaz normalde ama sizi görünce susuverdik birden mi demeliydim ? Yoksa birbirimizin suratını bile görmeye dayanamıyoruz sen konuşuyor musunuz diye soruyorsun bir de mi demeliydim ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİPTEKİ IŞIK
Fiction généraleSesimi duyurabilmek için tekrar bağırdım. Daha doğrusu bağırmaya çalıştım çünkü bu dipsiz kuyuda ne biri duyardı beni ,ne de sesim giderdi. Tekrar bağırmaya çalışacaktım ki bir el beni susturdu ve sonra o sesi duydum "الصمت (sessizlik) " Daha sonra...