B11

15 3 0
                                    

     Sessizce banyonun yolunu tuttum. Ne çok olay geçmişti. Banyoya girdim. Bir de ne göreyim kan! Anında çığlık attım. Karşımdaki aynaya kan ile "benden kaçamazsınız 'prens ve prenses'" midem bulanmaya başlamıştı. Galiba kan tutuyordu. Çığlıgımı duyan evdekiler koşarak yanıma geldiklerinde hepsi aynı görüntü ile karşılaştı. Sırat ifadelerinin benden bir farkı yoktu. Sonra bana döndüler. Daha önce 'geveze ve cani' hocamız elimi yardığında beni kanın tuttuğunu anlamışlardı ki banyoda öyle bir kan kokuyordu ki iğrençti.

     Sonra Batu beni hızlıca kolumdan tutup çekip aldı odanın içinden. Sonra diğerleri de çıktı. Asya ise aynanın fotoğrafını çekti ve "siz gidin ben temizleyip gelirim." Demişti. Nasıl onu kan tutmuyor anlamıyordun. Sonra salona geçtik. Çok geçmeden Asya da geldi. Hepimizin aklında 1 soru vardı. "Prens ve Prenses?" Duru yerinde huzursuzca kıpırdandı ve "ya hiçbiriniz sormayacaksa ben soracağım. Prens ve prenses ne anlama geliyor?" Evet hepimiz bu soruyu merak ediyorduk. Ardından Çağan "emin ol Duru' cuğum kimse bunun cevabını bilmiyor." Dediğinde hepimiz sustuk. Sonra içim daha fazla el vermedi ve heyecanla "acıktınız mı?" Diye sordum. Hepsi sanki içinde olduğumuz durumu unutmuşlar gibi başlarını salladılar. Bu hep böyle değilmiydik. 'En küçük bir mutluluk her şeyi unutturuyordu.'  bu düşüncelerimden sıyrıldım ve mutfağa gittim. Hiç denemediğim bir şey yapmak istiyordum. Buldum, bir tencere domates çorbası! Bence kimse sıcak bir çorbaya hayır demezdi. Domatesleri elime aldım. Keseye başladım. Harika oluyrdu. Çorba kıvamını almıştı bile! Ve son dokunuşum. Bir avuç içinin yarısı kadar tuz. Bu nebiçim taraftı böyle! Neyse. Evet her şey hazırdı. Sofrayı kurmaya başladım...

    Hepimiz sofraa oturmuştuk. Ve herkes ilk kaşığını aldı. İlk tepki veren Asya idi. "Kızım sen buna kaç kaşık tuz attın!" Diye sorduğunda Acun'un yarısı kadar yazıyordu. Ben de o kadar kattım dediğimde hepsinin gözleri dehşetle açılmıştı. Biri hariç. Batu memnuniyetle yiyiyordu. Çağan ve Duru "biraz fazla tuz koymuşsun" dediklerinde Poyraz" bence de" demekle yetindi. Sonra herkes bir kişiye odaklanmıştı. O kişi ise Batu'ydu. Batu tüm tabağı silip süpürmüştü. Herkes şok içindeydi. Bende çorbamdan hir kaşık aldım. Allah kahretmesin! "Bu neee!" Diye evde öyle bir bağırdım ki. Resmen boğazım tuzdan yanmıştı. Batu nasıl yemişti ki? 

     Çağan daha fazla dayanamayıp "Batu'cuğum nasıl yiyebildin, erken yaşta tansiyon hastası olucaksın." Dedi. Ardından Batu bana dönüp "Ekim iyileştirir beni." Deyip gülümsedi. Ardından Çağan Batu'nun kulağına yaklaşıp bir şey dedi. Batu'nun gözleri kocaman açıldı. Sonra Çağan'a bakıp "o kadar da değil." Dedi. Çağan gülmekle yetindi. Sonra dudaklarımı öne büzdüm. Masumca "özür dilerim ama benim suçum değildi ki. Tarifte öyle yazıyordu." Dediğimde herkes bana gülümseyerek baktı. Çok içten gülümsüyorlardı. Ardından Poyraz "üzülme evet senin suçun değil. Hatırlıyor musun herkes o yazıyı düşünürken Çağan su almaya gitmişti. Bana göz kırptı. Planı işe ya Asya yemek yapacaktı ya Duru ya da sen sizi tuzağa çekmek istedi." Dediğinde dehşet gözlerle Çağan' a baktım. Çağan ise öldürücü bakışlarla Poyraz' a bakıyordu. Sonra bana gülümsedi. Ayağa kalktım. Bardağımın 1/4 su ile doluydu. Bardağı alıp içindeki suyu Çağan' a doğru attım. Sonra "sensin tuz!" Diye bağırdım. Çağan teslim olurmuş gibi ellerini kaldırdı. Sonra "Lütfen beni affet sevgili Ekimciğim. Yalvarırım bağışlayın sevgili koruyucumuz." Dediğinde sondaki söz hoşuma gitti. Dudağımın kenarının hafifçe kalktığını hissettim. Çağan' ın halı çok komikti. Sonra hemen ciddileşip "Koruyucu yüz tarafından afedildiniz..." Dedim. Çağan güler yüzüyle bana baktı sonra ellerini indirdi. Ayağa kalktı ve bana hafifçe selam verdi. Sonra "teşekkürler efendimm." Dedi. Ben de yerine oturması için elimle işaret ettim. O da oturdu. Daha sonra Asya ayağa kalktı. "Peki madem, kimler karnıyarık yanına ise pilav ister?" Diye sorduğunda hepimiz elimizi kaldırdık. Sonra tam Çağan yüzüznden tuzlu olan çorbamdan bir kaśık daha alıcakken mutfağın kapısından Asya seslendi. "Öhm. Ekim hanım. Mutfağa pilav yapmak üzere bekleniyorsunuz." Dediğinde kaşığıngeri bırakıp masadan kalktım ve mutfağın yolunu tuttum. Tam o sırada Asya tekrar seslendi. Ama bana değil Duru ve Çağan' aydı. "Durucuğum ve Çağancığım siz de masayı topluyorsunuz." Dedi. Ve ben de mutfağa girdim.

     Yaklaşık 1 saatin ardından her şey tekrar kurulmuştu. Evet bu sefer her şeyin tadı tuzu yerindeydi. Hepimiz mutlu mesut yedik. Daha sonrasında ise ceza olarak sofrayı 'kendi elleriyle' kaldırması için Çağan' a bırakmıştık. Ardından hepimiz yorulduğumuz icin yatmaya gittik. Ben yatmaya gitmeden önce Duru' nun omzunu kontrol ettim. Omzundaki iz gidiyordu. Bu iyiydi. Ona iyi geceler dinledikten sonra aynı şeyi Asya' ya da söyledim ve yattım.

...

~ karanlık. Her yer neden karanlık? Ah evet sonunda bir ışık. Işığa iyice yaklaştım. Bir kapı vardı. Evet bir kapı. Kapıdan içeri kendimi attım. Fakat karşımda bir masa bir kılıç bir silah ve 4 tablo duruyordu. 3' ü yan yana biri diğerlerinden ayrı duruyordu. Kaşlarımı çattım. Sonra tepemdeki beyaz aniden yanıp sönmeye başladı. Neler olup bittiğini anlayamıyordum. Sonra ışık kırmızı yandı. İyice korkuyordum. Kalbim sıkışmaya başladı. Sonra gür ama fısıltı gibi bir ses geldi kulaklarıma. Sesin sahibi "merhaba güzel prensesim. Seni fazla yormayacağım. Rica etsem 3 tabloyu da çevirir misin?"dedi. Korkarak adım atmaya başladım. 1. Tablonun yanında durdum. Dikkatlice çevirdim. Saçı ve sakallları kumral, kahverengi gözleri olan bir adam duruyordu karşımda. Başında bir taç vardı. Buradan anladığım kadarıyla bu adam kraldı. Sonra 2. Tabloya geçtim. Onu da dikkatlice çevirdim. Saçı aynı benim ki kadar sarı saçları olan yeşil gözlü bir kadın vardı. Ellerinde ise bebeği. Onunda başında bir taç vardı. Üstünde mavi bir elbise vardı. Gözleri gülüyordu bebeğine bakarken. Çok seviyordu anlaşılan. 3. Tabloya geçtim. Onu da diğerleri gibi dikkatlice çevirdim. 3. Tablodan ise bir erkek çocuk çıktı. Çocuğun saçları kumral gözleri yeşildi. Anlaşılan kralın ve kraliçenin çocuğuydu. O biraz daha ciddiydi. Sonra diğelrerinden ayrı duran tablonun yanına gittim. Onu dikkatlice çevirince gözlerim dehşetle açıldı. Batu! Batu' nün resmi karşımda duruyordu.~

  "Ekim! Ekim kalk lütfen. Hepsi bir kabus, EKİM!" diyordu başımdaki erkek sesi. Yalvarır gibiydi sesi. Sonra gözlerimi araladığımda herkesin başımda olduğunu gördüm. Ter içinde kalmıştım. Duru söze girdi. "Profesör büyüyü kaldırdığını söylemişti nasıl olabilir?" Diye sorduğunda kimse cevap veremedi. Batu ile göz göze geldik. O anlamıştı ebni o anlamıştı. Gözlerime öyle bir baktı ki sanki rüyamda bile yanımdaymış tüm her şeyi biliyormuş gibiydi...

.

.

.

Evet bu bölümünde sonuna geldik. Sizce nasıldı. Ekim' in gördüğü rüya ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum...❤️❤️❤️❤️


Elementlerin KoruyucularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin