-4-
Kulüpten çıkmak üzereyken dışarıya açılan kapının bulunduğu bahçeye adım attığımda oradaydı. Sarmaşık çiçekleriyle sarılı alanın oradaki duvara yaslanan adam kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu. Yeniden karşısına çıkmak için hiç hazır olmasam da cüretkâr ve cesur duruşumdan ödün vermedim.
Yavaş adımlarla ona yaklaştığımda çaktırmadan etrafa bakındım. Burada yalnızdık. "Ne işin var senin burada?"
Beni gören adam yaslandığı yerde dikiliverdi. Bulunduğu durumdan son derece zevk alıyor gibiydi. "Demek benden kurtulmaya çalışıyorsun." Bana doğru bir adım attığında çekiminden kaçınmak için bir adım geriledim.
Bense alaycı bir biçimde kollarımı kavuşturdum Kuvars denen bu adamın karşısında. "Hadi ya, o kadar belli oluyor mu?" Dudaklarımı büzdüm aynı alayla. "Egon uf mu oldu yoksa?"
Tüm dikkati ve bakışları dudaklarıma kayan adam baygın bakışlarını bir süre daha oralarda gezdirirken yatak odası sesiyle konuşmaya başladı bu kez. "Egom değil ama hormonlarıma bir şeyler olduğu kesin. Ve sen de bunun olmasını istiyor gibisin."
Düşmanca bakışlarımı esirgemeksizin "Kendini bu kadar önemseme, Kuvars." yanıtını verdim. "Yattığım erkeklerden birisin sadece. O gece seninle yatmak istedim, yattım, zevk aldım ve bitti anlıyor musun?"
"Bana o odada zevk almaktan fazlası var gibi gelmişti." Tek kaşını kaldırarak meydan okudu.
"Benim için sadece bedensel bir şeydi." Yanından geçip gitmeden önce olağan bir sesle ekledim. "Yani buradan büyük bir aşk hikâyesi çıkmaz, boşuna heveslenme."
"Ağzımdan aşk kelimesi çıkmamıştı ama..."
Arkamdan seslenen adama döndüğümde son derece kendine güvenen ifadesiyle kaşlarını kaldırmıştı. Bense son kez ona doğru yürüdüm, iyice yaklaşıp sokulduğumda gözlerinin içine bakıp "Herkesin bir açığı vardır, Kuvars. Senin açığını da bulacağım, merak etme." diye mırıldandım. "Kendini dokunulmaz sanma."
Onu arkamda bırakıp giderken Sadık kapının önünde arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Hayatının sınavına girmiş, sonucunu bekler gibi gergin duruyordu. Beni görünce hemen kapımı açtı.
Arabaya bindiğimizde aynadan bana baktı aynı gergin ve heyecanlı bakışıyla. "Alborz'a mı gidiyoruz efendim?"
Siteye ya da eve gidip elim kolum bağlı bekleyecek değildim. Zaten bu benlik bir hareket de değildi. Annemi bir an önce bu sevdadan vazgeçirmeliydim ama bunu konuşarak yapamayacağım açıktı. Geriye tek bir seçenek kalıyordu, o da Kuvars denen bu herifin açığını yakalamak. Bunu en iyi şekilde yapabilecek birini tanıyordum.
Adını dahi söylemeden bakışlarımla nereye gideceğimizi anlayan Sadık tedirginlikle "Efendim, emin misiniz?" diye sordu.
Her an vazgeçmemek için "Evet." dedim düz bir baş işaretiyle. "Galeriye gidelim."
Yarım bir baş işaretiyle emrimi yerine getirdi ve arabayla artistik bir dönüş yapıp galeriye kırdı. Bunun tehlikeli, tutarsız ya da çılgınca olabileceğini biliyordum. Aslanın inine girdiğimi de. Yıllar sonra yeniden onunla karşılaşmak benim içinde gergin bir durumdu. Ama başka çarem yoktu. Ve onun beni geri çevirmeyeceğini biliyordum.
Sadık'ın bakışlarında bile görebiliyordum bu kararımın yanlış olduğunu düşünüyor oluşunu. Ben belki tek başıma savaşabilirdim Kuvars'la ancak bu savaş bana çok kan kaybettirebilirdi. Onunla müşterek bir sırrımız vardı. Çok müstehcen bir sır. Onu yok etmeye yaklaştığım an sırrımızı açık edip beni tüm aileye düşman edebilirdi. Ailemi kaybedebilirdim. Bunlar olmadan başka bir yolunu bulmalıydım. Daha risksiz bir yolunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİNBİR (+18)
Genel KurguUYARI: Bu hikâyede kötü örnek teşkil edebilecek davranışlar ve yoğun miktarda cinsel içerik bulunmaktadır. İki yabancının tesadüfi karşılaşması. İç içe geçmiş ilişkiler. Ve içinden çıkılmaz bir girift. Onların hikâyesini anlatan daha doğru bir tanım...