11. Bölüm Dikenli Güller

14 3 0
                                    

Kardeşlik bazen aynı anne babadan değilde, ruhunun güzelliği dışına yansımış insanlardanda olabiliyormuş. Bunu öğrettiğin için seni çok seviyorum. Bu bölümü sana adıyorum.

İyi ki doğdun.

İyi vardın, iyiki varsın, hep ol.🌷

Toprağın altında, su içinde kalan tohum, artık ölmeye başlamış. Her zerresiyle.

Küçücük ciğerleri yanıyormuş adeta. Bir kaç gün dayanmış nefessizliğe, bir kaç gün solumamış temiz havayı.

Daha sonra birden çıkıvermiş yüzü. Kapkaranlık topraktan göğe doğru.

Nefes almış küçük tohum. Solumuş tekrar temiz havayı. Küçük ciğerlerini kıtlıktan çıkmışcasına doldurmuş.

Ardından kamaşan gözleri açılmaya başlamış, yavaş yavaş...

Aydınlıkmış bu. Bir kaç gün önce elinden alınan aydınlık. O gidince yarım kaldığı aydınlık.

Ayrıldığı zaman delicesine üzüldüğü aydınlık. O küçük bedeniyle aşık olduğu aydınlık...

Bir kaç gün atlasla birlikte sığınakta durduk. Kollarım büyücünün verdiği  merhemle çok çabuk iyileşmişti. Bu gerçekten inanılmazdı. Keşke bizim dünyamızdada böyle şeyler olsaydı.

Bizim dünyamız... ne garipti. Nasıl, veya neden geldiğimizi bilmiyordum. Ama burası tamamiyle farklı bir yerdi.

Atlas artık saraya dönmemizi söylediğinde ona ayak uydurdum. Beraber ormanın içinde yürüyorduk. Her çıtırtıda geriliyordum. Atlas ise korkmamdan zevk alıyordu. Ormanın sonuna gelmek üzereydik. Çalıların biri haraketlendi. Korkuyla atlasın kolunundan tutup arkasına geçtim.

Atlas kolunu bana uzattı ve beni arkasına aldı. Belinde taşıdığı oku ve yayını eline aldı. Oku yaya yerleştirdikten sonra yavaşça geriye doğru çekti. Hızla bıraktığı okun ardından tiz bir çığlık duyuldu.

Atlas yavaşça çalılığa ilerledi. Eliyle yakaladığı şeyi bana doğru tuttu. Bir tavşan vurmuştu. "Günün avısın" dedi tavşana doğru.

Bense derinleşen korkumun ardından kaşlarımı çatarak ona baktım. "Şu küçücük cana nasıl kıyarsın!" Dedim.

Atlas gülerek bana doğru yürüdü. "Bu küçük can ne kadar lezzetli biliyor musun?" Dedi ve kulaklarından tuttuğu tavşanı bana doğru salladı.

"Çek şunu" dedim sinirle.

Daha sonra yürümeye devam ettik. Saraya vardığımızda maya beni kapıda bekliyordu. Beni görünce hızla yanıma koştu. "Prenses!"
Diye haykırdı. Yanıma ulaştığında nefesi tükendi. "İyisiniz!" Dedi. Eline kalbine götürdü.

Kolumu omzuna koydum "sakin ol maya iyiyim"

"Size bişey olacak diye burada öldüm öldüm dirildim. Sağolsun rüzgar beni haberdar etti" dedi.

Tebessüm ederek konuştum. "Atlas efendin sayesinde hayattayım" dedim ve elimle atlası gösterdim. Maya atlasa döndü. "Efendim... size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bunun karşılığı olarak size en güzel hünerlerimi göstereceğim" atlas tepkisiz duran suratıyla mayaya baktı. "Normalde göstermiyor musun?" Dedi.

Gözlerimi devirdim. Maya ise başını yere eğdi. "Yok yani şey demek istedim, benim verebileceğim başka bir şey yokta. şey aslında..."
Atlas birden gülümsemeye başladı. "Şaka yapıyorum" dedi. Maya eğdiği kafasını kaldırdı. Atlas elinde ki tavşanı maya ya uzattı. "Madem hünerlerini göstermek istiyorsun, al bakalım" dedi. Maya şaşkın gözlerle atlasın elinde ki tavşanı aldı. "Vay canına!" Dedi. Bense çatık kaşlarla onlara bakıyordum. Maya elindeki tavşanla mutfağa koştu. Atlas ise gülmemek için dudaklarını bastırıyordu.

Bir Kurgusal AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin