1.6/ Şeytan Yasaları

21 6 2
                                    










6. BÖLÜM








ŞEYTAN YASALARI









Baba Zula- Babasız Kızlar Balosu























Bilinmezliğin çukurunda çırpınırken en çok yol henüz oluşurken size yürümeyi öğretenlerden gelen çelmede çok sert düşerdiniz. Bundan sonraki tüm düşmeleriniz de o düşmenin acısını hatırlardınız. Buna acıya olan farkındalık mı denirdi? Bilmiyordum ama ne denmediğini biliyordum. Aidiyet.

Bir sabah gözlerimi yeni güne açmıştım ve Ala artık yoktu. Bir sabah uyanmıştım ve yıllardır bana anlatılan her şeyin yalan olduğunu anlamıştım. Bir sabah olmuştu ve her şey artık bambaşkaydı. Şimdi yabancı bir komün içindeydim. Üstelik yanımda yalnızca mesleğini ve adını bildiğim bir adam ile beraber.

Bizimki masallara pek benzemiyordu. Benzeştiği tek şey henüz oluşan yaralardı. O ailesindeki yaranın ben de ailemden aldığım yaranın farkındaydım. Arabanın camını bir sokak çocuğu gibi hızlı hızlı boyuyordu güneş. Çağlar gömleğinin kollarını kıvırmıştı ve rahatsız duruyordu. Tek eliyle direksiyonu tutarken bir elini de arabanın kapısına dayamıştı. Güneş gözlerime geldikçe gözlerimi kıpırdatıyordum.

Aramızda sessiz bir hamle yoktu. Sessiz bir an vardı. Bu yaratılan bir sessizlik değildi. Bunu biz tercih etmiştik. Bu sahte sevgililik hakkında konuşacak çok bir şey yoktu zaten. Ala hakkında elimden artık bundan başka bir şey gelmiyordu. Bu adam bana kızımı getirecek miydi? Bilmiyordum ama içime bir güven tohumu ekmişti. Özellikle de aleyhime kullanacağım bu belgeleri bana karşı kullanmadan ellerime teslim ederek.

"Annemler hiç aramadı." dedim cümlenin sonuna doğru bir kırgınlık algılanmıştı harflerin arasında. Bana baktı. Gözleri bir süre yüzümde gezdi. Gözlerini sansürleyen gözlüğün ardından bunu görebiliyordum. "Bu seni üzdü mü?"

Duygularımı tartmaya çalışıyordu. Üzdü. Üzmüştü. Cenk'in babama haber verdiğini söylemişti Çağlar. Eğer verdiyse asla aramamıştı. Annem de aramamıştı. Başımı iki yana olumsuz bir imlece vurgu yapar gibi salladım ama üzüldüğümü anlamış olacak ki kısa bir süre daha yüzüme baktı. "Eşyalarını ben başka birine aldırırım. Dilersen hiç görme bile, ne dersin?"

"Ben yarın tek gider ve alırım."

"Tek gitme." dedi netçe. "Benim yarın şirkette birkaç toplantım var. Bir bilemedin iki saat sürer. O zaman gideriz ve alırız." dedi aslında bunu yumuşak bir tonda söylese de söylemi kaşlarımı çatmama neden oldu. "Biz sadece nişanlı rolü oynayacak olan iki yabancıyız. Sen benim nişanlım değilsin."

"Keza." dedi mırıldanarak. "Sen de benim değilsin. Ben üzülmeni istemediğim için söyledim."

"Ben bunu düşünürüm Çağlar." Yüzümden bakışını çektiğinde körfezin uçurum kanadına giden tek şeritli yola girmişti. Karşıdan burası gözüküyordu ama burasının Aral'lara ait olduğunu bilemezdim elbette. Araba bir giriş kapının önüne geldiğinde arabadan indi. Arka cebinden çıkardığı cüzdanından karta benzer formda bir şeyi kapıdaki bir çıkıntının kapağını kaldırarak soktu.

Kapı iki yana ağırca açılırken arabaya geri bindi. Her teknolojik kapı açma denemeleri beni sürekli şaşırtıyordu. Aral'lara ait bu kaçıncı evdi? Artık sayamıyordum. Araba içeri girdiğinde uçurumun hemen yanında büyükçe bir ev karşıladı beni. Bembeyaz bir evin yanında sıralı ağaçlar ve tertemiz bir görüntü vardı. Arabayı araba için yapıldığını düşündüğüm bir alana çekerken arabadan indi. Onu takip ederek alandan indiğimde hiçbir şey demeden onu takip ettim. Girişte büyükçe bir veranda vardı. Her zaman böyle havuza bakan bir ip hamak hayal ediyordum. Verandanın tam köşesinde ondan bile vardı. Genel olarak yakalanan beyaz havayı burada ahşap ile kırmaya çalışmışlardı. Kapıyı neresinden çıkardığını anlamadığım bir anahtar ile açtığında içeriden bir boya kokusu yükseldi. Ev yeni boyanmış olamazdı ama belli ki havalandırılmamışlardı. İçeri girdiğimizde uzunca bir koridor vardı.

ruhi devrim yasasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin