1 Ay Sonra
"Dikkat et anne iğne Isobele batmasın patlayacak." Ryan, dikiş diken kadınların yanından geçerken sırıttı. Ardından dönüp kalan az bir şey unları ile ekmek yapmaya çalışan Violete baktı. "Sonra Violet gibi olur."
"Çok komik..." Violet göz devirdi. Daha fazlası olsa belki o da çokça yemek yemek isterdi. Annesinin elmalı turtaları, tatlı çörekleri... Genç kız gözlerinin dolduğunu hissettiğinde tezgaha doğru döndü.
"Doğuma 2 ay var şimdiden dikecek miyiz bunları? " Isobel kucağındaki minik giysilere baktı öyle ufaklardı ki onu nasıl tutacağını bilemiyordu. Çok da hareketliydi. " Üstelik Alec bugün kocama haber vermeye gitti. Eve döndüğümüzde de yapabiliriz. "
" Biz hazırlayıp koyalım Bell, Köyde anneler böyle yapardı." Rose dudaklarını düzleştirerek başını önüne eğdi. "Ne vakit gideceğin belli değil"
"Sen yapmadın mı anne? " Daisy kaş çattı.
"Y-yaptım... Elbet çok zıbın yaptım" Rose boğazını temizledi. Doğum görmüşlüğü de pek yoktu. İçerlediğinden o tarz şeylere katılmıyordu.
"Ne demek gideceğin belli değil! " Isobel elindekini bıraktı. "Defalarca konuştuk Rose Anne! Birlikte gideceğiz. Sizi asla bırakmam! Alec de bırakmaz! " hamileliğin verdiği duygusallık ile dudak bükerek ayaklandı. " Beni sevmediniz siz! "
"Olurmu hiç öyle şey "
"Anne... " Daisy iç geçirdi. "Çok duygusal... " Genç kız ayağa kalkıp Isobelin peşinden koşturdu. "Isobel bekle! " Aniden hızlanan kıza yanaklarındaki havayı üfleyerek baktı. "Seni çok seviyoruz Bell... " diye ciyakladı. Kafası allak bullaktı belli ki kocasından gelecek haber için heyecanlanmış umutlanmıştı da. Daisy de umutlanmıştı. Isobel büyük, hepsine yetecek kadar odası olan bir evden bahsediyordu. Giysi ve yiyecek için sıkıntı çekmeyeceklerinden de. En azından buradakinden çok daha iyi olacaktı. İskoçya... Bir İngiliz olarak şu durumda orada yaşamak ne denli doğruydu bilmiyordu. Alec'in anlattığı dehşet verici kanlı savaştan sonra İskoçların nefreti şüphesiz İngilizlere karşı pekişmişti. Görünen o ki kendi ırkı da birbirinden nefret eder haldeydi. Tüm bunlar elbet Daisy'e masal gibi geliyordu çünkü gerçek dünyanın neye benzediğini senede bir yahut iki kez ya görüyor ya görmüyordu. Onun için hayat her daim ağaçlardan ibaret olmuştu ve öyle sanıyordu ki aralarında bir tek o bir şehirde yahut bir köyde diğer insanlarla birlikte yaşamı görmemişti. Ağabeyi en az on yaşına dek anne babası ile insan içindeydi ve babasının anlattığına göre eskiden bu denli yoksul da değildiler.
"Beni de seviyor musunuz leydim?" Bee iç geçirerek börtü böceği dahi kendisinden çok daha fazla sevdiğinden emin olduğu kıza baktı. Sarı saçları ona özel çiçek bahçelerini anımsatıyordu. Tıpkı bir yaz günü gibi... Bee ise yaşadıkları ardından işe yaramaz, içi geçmiş sürekli uyuklayan ve bir başına bir köşeye sinen tuhaf bir yaratığa dönüşmüştü. Zaman zaman Alec'in atı Fırtına'sının dahi ondan daha üst kademede olduğunu düşünüyordu. Kaldı ki öyleydi. Fırtına bu ailenin kocaman yükünü sırtında taşıyor onlara inanılmaz bir kolaylık sağlıyordu. Bee ise asalak besleniyormuş gibiydi. Bir köpeğin üzerindeki kan emici keneye dönüşmüştü. Oysa genç adam evvelden girdiği yerde adından saygı ile bahsedilen, aklı ile takdir görüp, düzgün görüntüsü ile gözde olandı. Daisy göz ucuyla kendisine bakıp burnunu kırıştırdığında üzerindeki yamalı gömlek ve altındaki dikiş tutmayan pantolon ile ayaklarına giydirilen ucuz papuçlara baktı. Elindeki son şey olan giysilerini satıp ihtiyaç karşılamıştılar. Tanrım... Bu insanlar için yüz paundun kıymeti paha biçilmezdi. Bay Allan özel yapım deri çizmeleri hint ipekli yeleği ve kaşmir dokulu pelerininin o yırtık ve paralanmış hali ile birlikte yüz paund ettiğini eve gelip anlattığında yaşadıkları sevinç Bee'nin gözlerini doldurmuştu. Yetmemiş, çok fazla ettiğinden yirmisini ona geri ödemişlerdi ki genç adam o gün nadiren şiddetle ağladığı günlerden birini yaşamıştı. Elbet sebebi için giysilerini izinsiz sattıklarını söylemişti. Ondan haz etmemeleri işine geliyordu yine de bir şekilde yanlarında tutuyorlar, yemeklerini paylaşıyorlardı. Hayatta kalabilmek için birbirlerine sıkı sıkıya tutunmuş sırlar ile dolu yapay bir aileydiler lakin çoğu gerçekten daha güzel bir ilişkileri vardı. Bayan Rose'un şefkati Bee'yi de sarmalamıştı. Saf temiz bir kadındı. Bay Allan'ın neden hala gözünün içine baktığını anlamak çok da zor değildi. Sormaya cesareti yoktu lakin Daisy ve Max yani Joselyn ve Leonard Wellington kardeşleri nereden tanıdıklarını nasıl kollayıp onları korumak adına hayatlarından vazgeçtiklerini bilmiyordu. Görünen o ki muhtemelen şu an ona nefret kusmak için cevap düşünmekte olan Leydi Joselyn de durumdan bihaberdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEL BENİMLE
Historical FictionBitti dediğin yerden başlar hayat... Yeter ki sen yaşamak iste. Kapanan kapılara ağlamak yerine yepyeni başlangıçlara adım attığını hissettiğin an düştüğünü sandığın yerden kalkacak çok daha güçleneceksin...