ʙᴜɴᴜ ʙᴇɴ ᴍɪ ʏᴀᴘᴛıᴍ?

54 6 3
                                    


Ölümün bir nefes kadar uzağımda olduğunu hep biliyordum, ama ölümü düşünmezdim ki ben. Ölümü arzulamaz, düşünmez, ölümü bir kurtuluş olarak görmezdim, bu hep böyleydi ve hep böyle kalacaktı.


Bu güne kadar.


O kadar yorgundum ki... Dün gece aptal arkadaşlarıma uyup sabahlamamam gerekirdi... Tüm gün yorgun bir şekilde kampüste dolanmıştım ve bugün rolüme çalışamamıştım bile! Oysa ben en iyisi olmalıydım, her zaman en iyisi.


Geleceğin en iyi oyuncusu.


Bu küçüklüğümden beri en büyük hayalimdi, oyuncu olmak. Sahneye çıkmaya ve rol yapmaya her zaman bir merakım olmuştu. Ve bu hayalimi gerçekleştirmek için çok uğraşmıştım ve yolumda ilerlemeye devam ediyordum. Güzel ve uzun, sağlıklı sarı saçlar, pamuk gibi bir ten, bir ormanı andıran yemyeşil gözler, küçük bir burun ve dolgun dudakların yanında bir de yüzümü tamamlayan çillerim. 


Bir oyuncu olmak için yeterli güzelliğim olduğunu düşünüyordum ben, Gece.


Tüm kampüste parmaklarla gösterilmekten memnundum. 


Akşama doğru kampüsten çıktığımda oda arkadaşım Çilay ve Deniz'in sorularına bile cevap veremeyecek kadar halsizdim. Aslında odamda kalıp dinlenebilir ve sabaha kadar uyuyabilirdim ama genelde böyle zamanlarda kampüsün yakınlarındaki sahile gitmeyi seviyordum. Sahilde insanlar hava güzelse yüzer, bazen güneşlenir, bazıları ise sadece yürüyüş yapardı. Burayı seviyordum gerçekten.


Çıkarken üzerime ne bulursam giymiş ve yanıma sadece bir kaç parayla telefonumu almıştım. Aslında telefonu Deniz bana fırlatarak vermişti ve ben giderken de, ''O telefonu aradığımda açmazsam bi tarafına sokarım.'' diye beni nazikçe uyarmıştı canım arkadaşım. 


Sahile vardığımda denizin kokusu yine bana iyi gelmişti. Güneş batalı en fazla yarım saat olmuştu ama denizi ve yolumu aydınlatacak kadar sokak lambası vardı. Yürüyüş yapmak iyi olabilirdi. 


Sanırım en fazla yarım saat yürüdükten sonra ilk defa sahil ve deniz kokusunun ağrımı ve yorgunluğumu geçirmediğini fark ettim. Normalde hep işe yarardı ama bu sefer baş ağrım kaşlarımı çatmama sebep olacak kadar arttığında durdum. Pek sık hasta olan biri değildim bu yüzden bu biraz şüphelendirdi beni. Telefonumun çaldığını bile yeni fark ettiğimde hemen telefonu açtım ve kulağıma koydum.


''Alo?''


''Gece kızım salak mısın sen? Çıkarken sana seni aradığımda telefonu aç demedim mi ben sana?!'' Deniz telefonu açtığım anda cırladığında kaşlarımı çattım gözlerimi kırpıştırıp. Deniz'in yanında sanırım Çilay da vardı çünkü onun da endişeli sesini duymuştum. Endişeli?


''Nasıl yani, açtım işte?'' dedim anlamayarak ve Deniz bir süre sustuktan sonra cevapladı beni,


''Gece, seni tam 22 kere aradım ve sen şimdi anca açtın. Telefonu nasıl duymadın? Başına bir şey geldi sandım, İstanbul burası sonuçta, geceleri sokaklarına güven olmaz.'' 


Nasıl yani, ama ben telefonu yeni duyduğuma yemin edebilirdim?  O kadar dalgın mıydım...


''Telefon titreşim modundaydı sanırım ondan duymadım, pardon. Sahildeyim, geliyorum şimdi eve merak etme.'' dedim ve elimle alnımı ovuşturdum. Deniz daha fazla bağırmasın diye telefonu suratına kapattım. EVe gitsem gerçekten iyi olacaktı. Sahil yolundan çıktığımda herkesin gittiğini fark ettim, bu da geç oluyor demekti sanırım. Kaldırıma çıkıp yürürken bile baş ağrım devam ediyordu ve bu da yetmezmiş gibi midem de bulanmaya başlamıştı. 


''Of Gece... Uykusuzluk yaramıyor işte sana, sabahlarsan böyle olur!'' diye kızdım kendi kendime.


Yürümeye devam ederken neredeyse ezbere bildiğim yolları geçtim, marketin önünden geçerken ne kadar susadığımı fark edince marketten içeri girdim. Saat geç olduğu için market de tam kapatmak üzereydi ve içeride sadece tek bir kişi vardı, o da genç bir kasiyer kızdı. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi, ''Ah, kapatıyordum aslında...''


''Sorun değil, sadece su alacaktım.'' dediğimde kız başını salladı ve kasaya geçti. Soğuk bir suyu almak için elimi uzattığımda titreyen ellerimi görünce daha da kroktum. Cidden, neler oluyordu bana? Yarın ilk işim kesinlikle doktora gitmek olacaktı. Bu normal olamazdı, yada belki de tüm gün uyumadığım için de olabilirdi. Sinirle bir nefes alarak suyu elime aldım. Kasaya geldiğimde başım aniden öyle bir döndü ki sedelendim ve ayakta duramadım. Dizlerimin üzerine düşerken kasiyer kız şaşkınlıkla koşarak yanıma geldi,


''Hanımefendi! İyi misiniz?'' Gözlerimi açık tutamadığımda etrafımı sanki karanlık sardı ve kulaklarımda kızın sesi yankılandı.

𝓜𝓐𝓣𝓔𝓜 𝓚𝓐𝓡𝓐𝓝𝓛𝓘Ğ𝓘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin