Bölüm 2 •Querencia•

8 3 11
                                    

İlk bölüm biraz daha ikinci tanıtım bölümü gibi oldu galiba. Bu yüzden buraya başlangıç tarihi bırakabilirsiniz. :)

Sizi seviyorum, umarım psikolojiniz bu bölümden sağ çıkar.

Bir zamanlar ‘ev’ gibi hissettirmiş olan birisine ithafen...

Uyandığımda vurulmamıştım, yaralı değildim ama hiç tanımadığım bir yerdeydim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uyandığımda vurulmamıştım, yaralı değildim ama hiç tanımadığım bir yerdeydim. Beyaz örtülü yatağın üstündeydim ve kırmızı ışıklar gözüme çarpıyordu. Tam karşımda bir sehpa vardı. Sehpanın üstünde kırmızı kan renginde, iki katlı bir pasta duruyordu. Pastanın üstünde şeker hamurundan yapılmış kanlı bıçak, pastanın yanında da çatal vardı ve yanında da gerçek bıçak duruyordu. Notu elime alıp okumaya başladım;

“Doğum günün kutlu olsun, küçük kız. İleride bize cenneti sunacak olan küçük kız...”

Biz. Biz... Bunu yapan babam değildi, babam değilse kimdi? Daha doğrusu kimlerdi? Korkmaya başlamıştım, dizlerim titriyordu ve etrafta kimse yoktu. Korkuyla etrafa bakınmaya başladığımda robotik bir ses kulaklarıma doldu. Ne tepki vereceğimi bilememiştim.

“Günaydın küçük kız, bakıyorum da uyanmışsın. Yeni yaşın kutlu olsun.”

“Kimsin?” Sesim o kadar çok titriyordu ki ben bile kendi söylediğimi zor anlamıştım.

“Çok yanlış sorular soruyorsun küçük kız... Asıl bizim seni tanımamız gerekiyor.”

Ne demek istiyordu? Hiçbir şey anlamamıştım ama içimden bir ses bu kişilerin babamdan bile daha tehlikeli olduğunu söylüyordu.

“Benden ne istiyorsunuz?” Gerçekten merak ediyordum.

“Seni istiyoruz.” dedi net bir sesle.

“Ben size hiçbir şey yapmadım, yalvarırım beni bırakın!” Ağlamaya başlamıştım artık.

“Belkide biz sana bir şey yapacağızdır? Sadece zamanı gelmedi.”

Onlarla konuşmak yerine kaçıp gitmek daha mantıklı geldi ve çıkacak bir yer, kapı, pencere aramaya başladım. Tek katlı, müstakil bir evdi, gördüğüm kadarıyla çok fazla odası vardı ve her yer kilitliydi. Bir umut pencereyi zorladım ama kilitliydi. Avaz avaz bağırmaktan başka çarem kalmamıştı.

“Yardım edin, kaçırıldım! Beni burada zorla tutuyorlar!”

Artık gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Bacaklarım beni taşıyamadığı için yere çöktüm. Ellerim titriyor, başım dönüyor ve midem bulanıyordu. Derken yine o robotik ses konuştu:

“Eğer pastadan alırsan buradan çıkabilirsin.”

Bunu neden söylediğini anlamamıştım ama başka şansım yoktu. Zaten doğru düzgün yemek de yiyemiyordum. Mecburen sehpadaki pastaya yönelip bir çatal aldım. Derken pencereden bir ses geldi. Bir dakika... Biri pencereye taş atıyordu. Çok heyecanlandım ve merakla sesin geldiği yere baktım. Belki biri beni kurtarmaya gelmişti, belki de sesimi duymuştu. Ardından pencere kırıldı ve içeri açık kahverengi saçlı, yeşil gözlü, kumral bir çocuk girdi ve bana elini uzattı.

İzler ve Kırıklar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin