(2.) TAŞIYICI DEĞİLİM!

51 6 56
                                    

"Eğer bir şeye sahip değilsen, onu kaybedemezsin." (Dostoyevski)


15 yıl önce

Kırlangıç yurdunda onlar için normal ama dışarıdaki insanlar için fazlasıyla korkunç bir gün daha yaşıyorlardı.

İzel yine, yine ve yine Fidan ile saçbaş birbirlerine girdikleri için Müdüre hanım tarafından yine o suçlu bulunup hücre cezası almıştı. Müdüre hanım neden hep onu suçlu buluyordu ki?! Kavgayı sürekli başlatan o Fidan cadısıydı halbuki.

Yine İzel ile dalga geçtiği için İzel de ona dayanamayıp bir beşlik çakmıştı. Ve evet, o sevimsiz bulduğu tipine bir şaplak atmıştı. Ve bundan zevk almadığını söyleyemezdi de. Şimdi ise ceza almak umurunda değildi.

Tabi ışıksız ve kabuslu geceleri saymazsak...

Müdüre hanım İzel'in en büyük korkusunun karanlık olduğunu biliyordu. Biliyordu bu yüzden İzel'i cezası için hücreye, ışıksız ve penceresiz bir odaya kapatıyordu.

İzel bu yüzden deli gibi korkuyordu. Yurtta bile kabus görüp korkunca veya karanlıktan ürkünce Aral'ına gider, ve onunla uyurdu. Ama şimdi Aral'ı da yoktu. Yurtta her ceza aldığında Aral ve bazenleri de diğer arkadaşları gizlice hücreye girer ve onunla beklerdi.

Çünkü ceza alsalar bile kimse onları ayıramazdı. İlla biri diğerinin yanına giderdi.

Ama şimdi Aral onun için gelmemişti belkide gecikmişti. Ya Müdüre hanıma yakalandıysa, ya ona da böyle bir ceza verirse o şirret karı? O zaman ne yapacaktı? İzel kollarını dizlerinin etrafına sardı ve yerinde iyice küçüldü.

Parlak ama bir o kadar da karışık görünen simsiyah saçları ve masmavi boncuk gözlerinin, yıllar geçip büyüdüğünde renginin solup gideceğinden habersizdi.

Çenesini dizine yaslayıp yine onu, onları bekliyordu. Diğer arkadaşları gelemezdi belki, çünkü hepsi birden ceza almıştı. Pas pas cezası.. İzel, Fidan ile bir şaplaktan başlattığı kavgaya onlarda dahil olunca hepsine paspas cezası verilmişti.

İzel dışında tabii. Bu kavgaları hep İzel başlattığı için yani müdüre hanım buna inandığı için ona ayrı bir ceza, buradaki tüm çocukların en korktuğu ceza verilmişti. Buna kendi aralarında mezar cezası derlerdi. Çünkü orası mezar kadar soğuk, gece kadar karanlıktı. Ayrıca ceza bitene kadar yemek verilmiyordu bile. Tamamen mezar cezasıydı bu.

Birden eski külüstür kapının korkutucu sesini duyunca düşüncelerinden hızla koptu küçük kız.

"Ö-cü müsün?" diye korkudan sesi titremişti küçük kızın.

"He he öcü, Boncuk." duyduğu sesle birden ayağa fırlayan İzel, hemen parmaklıkların yanına koştu ve sevinçle bağırdı.

Aral'ı, Mısır'ı gelmişti.

"Mısır!"

Parmaklıklara dokunup, "Gelmiyceksin sandım, Mısır." dedi üzgün bir sesle dudaklarını bükerek.

"Niye gelmim, Boncuk, Ne zaman gelmedim?"

Ağlamaya başlayacak olan kıza doğru yürüdü ve cebine sakladığı yiyecekleri çıkardı. Her zamanki gibi girmesi yasak olan mutfağa girip cebine, bir parça ekmek ve Boncuğunun en sevdiği şeyi yani yurttaki mutfak tezgahından bir inciri sıkıştırıp gelmişti. Birazda küçük su şişelerinden kaçırıp getirmişti ona.

AY IŞIĞI VE GECENİN SANRISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin