💫ÖZEL BÖLÜM💫

19 4 0
                                    

Yurt odalarındaki karanlık ve kasvetli havayı dağıtacak hiçbir şey yoktu. Boş koridorlar, karanlık geceler, yanıp sönen ama en sonunda daha da yanmayan ışıklar...

Yorganın altında karanlıktan korktuğu için Aral'ın onun için aldığı veya çaldığı küçük el fenerini açıp uyuyordu. Daha da doğrusu uyumaya çalışıyordu. Göreceği kabusları bildiği için bile uyumak istemiyordu ama uyku onu her defasında keskin pençeleriyle yakalıyordu. Uyumak ona göre bir işkenceydi bu bilinen bir şeydi.

Bunaldığı ama karanlıktan nefret ettiği için de açmamak için inat ettiği yorganın birden üzerinden çekilmesiyle irkildi. El fenerini açık bir şekilde yorganını rahat bırakmayan kişiye çevirdiğinde gördüğü şeyle tam bağıracakken Aral hemen elini İzel'in ağzına doğru kapattı.

"Şştt! Bağırma sakın, valla ikimizi birden hücreye atarlar ha." Aral'ın elini ağzından çekip onu görmenin rahatlığıyla derin bir nefes aldı. "Ay, altıma ediyordum Mısır! Napiyon ya?" Sessiz bir şekilde bağırması bile yüksekti. Aral'ın onu birkez daha uyarması gerekti.

Geçen yıllardaki çocuklara ait olan yetimhane pijamaları içindeki İzel'i ranzalı yatağın alt tarafındaki yataktan indirmeye çalışırken devam etti,

"Hadi kalk, bizi bekliyorlar." Kolunu tutup çekiştiren Aral'a mayışık, kısık gözlerle baktı. "Ne? Kim bizi bekliyor?"
Onu çekiştirmekten bunalan Aral yatağın üzerine çıkıp,

"Sen kalk göreceksin kimler olduğunu." Onu yataktan çıkarırken İzel'in ayağını yere basmasıyla küçük bir çığlık kaçtı dudaklarından. "Yapamam, Mısır. Ayağım hala acıyor." Şirin bir şekilde sızlanmasıyla Aral içten bakışlarla ona baktı ve, "Düz yolda nasıl düşebilirsin Boncuk ya." Birkaç gündür incinen ayağı yüzünden fazla bir yere gidemiyordu ve bu fazlasıyla canını sıkıyordu. O koşmayı severdi ve onu alıkoyan incinen ayağıydı.

Dolu dolu gözlerle Mısırına bakarken, Aral ona asla kayıtsız kalamadığı için yenilgiyle arkasına dönüp diz çöktü ve sırtını işaret etti.

"Hadi atla bakayım, Boncuk." İzel bir an bile beklemeden heyecanla Aral'ın sırtına atladı. Bu atlamayla Aral hafif sarsıldı ama dengesini sağlayıp İzel'in bacaklarını sırtında sabitleyerek doğruldu. İzel kollarını onun boynuna sıkı sıkı dolayıp bir kolunu kaldırdı ve ileriyi işaret ederek bağırdı. "Hadi, istikamet bilinmeyen yer!" Bu bağırmasıyla minik İzel'in poposuna küçük bir şaplak attı.

"Kız bağırmasana, yakalatcan bizi." Aral onu sahte bir kızgınlıkla uyarıp yavaşça parmak uçlarında ilerlemeye başladı. Kimseyi uyandırmadan odadan çıktı ve koridorda ilerlediler. Merdivenleri çıkana kadar İzel'in sorularıyla da boğuşuyordu tabi.

"Mısır neden bu merdivenlerin rengi mavi?" Cevaplamassa asla susmuyordu, gerçi cevaplasada susmuyordu.

"Bilmem, canları öyle istemiştir öyle boyamışlardır. "

"Kim boyuyor ki? Müdüre anne mi?"

"Ay Allah korusun Boncuk, o boyarsa kesin her yer batar. Kadının iyi olduğu hiçbir şey yok zaten." Boncuk bu dediğine hafif kıkırdadı.

"Hatırlıyor musun? bir ara odasında şarkı söylüyordu, ama biz odada bir karga pencereye sıkışmış sanıp bağırırken ortalığı ayağa kaldırmıştık." İkiside birden kısık seslerle gülerken çoktan çatı katına ulaşmışlardı.

"Neden buraya geldik, Mısır? söylesene artık." İzel'in huysuz sesine bakılırsa fazla meraklanmıştı ki arkadaşları ellerinde bir pastayla çıkarken fazlasıyla afallamıştı. Karşısında Kılıç, Umay, Yazel ve Uzayı beklemiyordu. Onları görünce dünyanın en mutlu insanı olmuştu. Ayağını incittiğinde
yaklaşık bir haftadır odadan çıkamıyordu ve onları da nadiren görebiliyordu. Aral onu sırtından yavaşça indirirken pasta yerine direk onlara doğru koştu ve hepsine birden kocaman sarıldı.

Onlar onun kardeşiydi ve onlardan bir an bile uzak kalmak istemiyordu. Kılıç onun saçlarını karıştırıp yanaklarını avuçladı. "Bizi özledin mi Mavi Boncuk?" Hepsinin gözleri dolu doluydu ve salya sümük ağlayan tek İzeldi. Duygularını saklamakta hepsinden kötüydü.

"Yoo ne özliycem, asıl siz beni fazla özlemiş olmalısınız. Hayatınızın ışığıyım sonuçta." Bu dediğine herkes birden güldü. İzel yine aynı İzeldi sonuçta.

"Niye özleyelim kızım sevin diye yaptık sadece yani." Bunu duyan Yazel direk söze atladı ve, "Tabi canım o yüzden mutfakta dolaptaki pastayı çaldın ve üzerine incirleri seviyor diye koydun." dedi gülerek kollarını göğsünde birleştirip.

Bu dediğiyle hepsi birden güldü. Kılıç ise, "Sanırım, belki biraz özlemiş olabilirim bu Mavi Boncuğu." dediğiyle Boncuk gülerek tekrar ona yapıştı ve sonra da diğerlerine tekrardan.

"Aslında bende sizi çok özledim. Bu ayakla koca odada tek kalmak nasıl bilemezsiniz bikerene." Oturup tekrar konuşmaya başladılar. Pastayı afiyetle yerken her zamanki gibi incirlerin hepsini İzel'e vermişlerdi. Bu bir hafta boyunca konuşacak fazla şey birikmişti.

Çatı katı onlar için bir sığınaktı çünkü buraya kimse gelmezdi. Ve burası onların yeriydi.

İzel bu güzel ve can acıtıcı yıllarda altı, Umay ve Uzay yedi, Aral ile Kılıç dokuz, Yazel ise sekiz yaşlarındaydı. Hepsi fazla küçüktü ama kocaman kalplere sahip çocuklardı. Ama onların yaşantıları normal bir insan gibi olmamıştı. Fazla acı çekmişler, fazla yara almışlardı ama birbirlerini bulmuşlardı. Birbirlerinin yaralarına merhem olmuşlardı. Düştüklerinde kaldıracak birbirirlerinden başka kimseleri yoktu.

Onlar birbirlerine aitti. Ama bu uzun sürmedi. O patlamada birçok şey değişmişti.

İzel yarası kapanmadan büyümüştü.

Ama o çocuklar o binadan bir daha çıkamamıştı.

O yetimhane birçok çocuğun mezarı olmuştu. Her masalın bir sonu vardı evet, ama onların masalı yarıda kalmıştı.

Bu geceden sonraki gecelerde yakalanmadan çatı katına gidiyor ve orda vakit geçiriyorlardı. Böylelikle geceleri onlar için dahada katlanılır bir hale geliyordu.

Tabii son anda yanlışlıkla yakalanıp hücre cezası almasalardı iyi olurdu aslında...

Ama bu onlara engel olamazdı tabiki..






Merhabaaa herkesee bayrama özel bölüm attım İzel'in geçmiş anılarından bir bölümdü bu. Umarım beğenirsiniz. Seviliyorsunuz😘😘❤❤herkese iyi bayramlarrrr😘❤❤❤🥰

AY IŞIĞI VE GECENİN SANRISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin