Göz kapakları uykusuzluktan ağırlaşmış bir şekilde açılmamak için inat ederken bir yandan kulağının dibinde telefonunun alarmı çalıyordu.Kolunu isteksizce kaldırarak telefonunu yatağının yanındaki komodinden almış ve alarmı susturmayı başarmıştı. Her ne kadar uyumak istese de yapamazdı, yapmazdı.
Tom fazla düzenli bir insandı; hayatını, günlerini belli bir rutinde geçirirdi. Sabah saat 07.00 oldu mu uyanacaktı. Açıkçası bu plan yazın değişiyordu ama okul zamanı başarıyı disiplinin getiriceğini bildiği ve bunu uygulamaya üşenmediği için kendine belli bir rutin uyarlamıştı.
Kalktığı gibi telefonunu şarja taktı ve ağzı açık, salyalı, horlayan kardeşine baktıktan sonra odanın lavabosuna ilerledi. Yüzünü hızlıca yıkadıktan sonra dişlerini fırçaladı ve yeni çıkmış sivilcesine izi kalmasın diye krem sürdükten sonra saçlarını taradı ve çıktı.
Kıyafetlerini giyerken telefonunun titremesiyle gözleri yatağına döndü. Okul kıyafetlerini giydikten sonra yatağa oturdu ve telefonu alınca kimin aradığını görmüştü. Gözleri hem parlamış bir şekilde hem de endişeyle bakıyordu o isme. Nasıl olmuştu da Pansy'e karşı böylesine yoğun hisler barındırıyordu.
İlk bu hissin hoşlantı olduğuna inanmadı, sadece arkadaşlardı ve yakın arkadaşıydı ama sonra rüyalarında bile o kızı, siyah saçlarını ve mükemmel gözlerini görüyordu. Aklından çıkmıyor, her saniyesini onunla geçirmek istiyordu; saçlarıyla oynamak, ona sarılmak, ders çalışmak, film izlemek, oyun oynamak, onunla her şeyi yapmak istiyordu.
Her akşam aklına geldiğinde anladı onu sevdiğini, ne kadar kötü yanı olsa da sevmenin güzel yanları da olduğunu gördü. Birincisi hissettirdiği o duygu, heyecan muhteşemdi, tabi aşk karşılıklı olursa daha mükemmel olurdu.
"Ya çocuk boş boş telefona niye bakıyorsun, açsana şunu artık zır zır başım ağrıdı"
Tom'un zıttı olan canı kardeşi uyanmış yatakta yayılarak yatmaya devam ediyordu. Tom ona baktığında göz devirdi "Götüme sokucam kardeşim ondan bakıyorum" dedi ve telefonu açtı.
"Efendim" dedi direkt. Uyandığından beri konuşmadığı için sesi olduğundan kalın çıkıyordu.
Karşıdan neşeyle "Günaydın!" Sesi geldiğinde Tom istemsizce gülümsemişti. Sesi bile onu bu kadar mutlu edebiliyordu işte, neşesi gelmişti çocuğun. Şu an gidip kardeşine sarılabilirdi ama bunu yapmazdı.
"Günaydın" dedi Tom'da onu taklit ederek. Pansy gülüp homurdandıktan sonra "Ne zaman kahvaltı yapmayı planlıyorsunuz?" Diye sordu.
Tom "Her zaman yaptığımız saate" dedi. Pansy "Niye o zaman kimse burda değil" diye bağırınca Tom gülmeye başladı. "Sakin ol" dedi "Gelirler birazdan, bende bu camış kardeşimi uyandırabilirsem gelicem"
"Of iyi tamam" Tom tam kapatıcakken Pansy "Dur bi dakika bi soru sorucam" deyince beklemeye devam etti "Karşıda Granger ve dişi Potter oturuyo ve büyük ihtimalle Weasly ve Potter'ı falan bekliyorlar, sence yanlarına gidiyim mi?"
Tom bi süre düşündükten sonra "Sen bilirsin ama bence git, zaten Millie ile iyi anlaşıyorsunuz." Dediğinde "Haklısın, teşekkür ederim" diye cırlayarak telefonu kapattı.
"Bu kıza ne zaman açılmayı planlıyorsun sen?" Karşıdan gelen sesle irkildi ve kapıya baktı, Blaise duruyordu. Tom "Red mi yemeliyim yani?" Dediğinde Blaise göz devirdi tam o sırada Mattheo lavabodan çıkmış saçlarını düzeltirken "Bazen benden bile salak oluyorsun" dedi Tom'a
Blasie kapıyı kapatıp çantasını yere fırlattı "Yok o kadar değil" dedi.
Tom "Estafurullah canım kardeşim senden daha salak başka bir insan yok ki bu dünyada, almam senden o gururu" dediğinde Matt 'çok komikmiş ha ha' gülüşünü yaptıktan sonra kıyafetlerini giymek için dolabın yanına geçti.
-
"Gebertirim seni, patates kızartmamı geri ver!"
Draco sinirle ayağa kalkan Millie'nin sandalyesi düşmesin diye tutarken ayrı zamanda gülmekten duramıyordu. Arkadaş grupları birleşince fantastik anlar yaşamaya başlamışlardı.
Blaise Millie'yi taklit ederek "Patatesimi geri ver" dedi.
Theo "Kaskımı geri ver oç" derken yanında olan patateslerden yararlanarak yemeye başlamıştı.
Ron ve Mattheo ise işbirliğiyle patates kızartmasını Millie'den uzak tutmaya çalışıyorlardı.Tom çok eğlensede daralnmıştı bu yüzden ayaklanıp temiz hava almak için dışarıya çıktı. Esen rüzgarın güzelliğiyle gözlerini kapattığında kendini huzura ermiş gibi hissetmişti, uzun zaman boyunca hiç ayrılmadan burada dikilebilirdi.
Arkasından duyduğu adım sesleriyle gözlerini açsada arkaya bakmadı ama kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Omzuna bir el konduktan sonra kulağına gelen "Selam yakışıklı" sesiyle Pansy'e döndü. "Selam güzelim"
Pansy buna karşılığı gülümseyerek verdi ve temiz havayı ciğerine soludu. Kulağında siyah bluetooth kulaklığı farkeden Tom merakla "Ne dinliyorsun" diye sordu. Pansy cebinden kulaklığın çiftini çıkartıp Tom'a uzattı "Senin playlistten dinliyorum, hoşuma gitmişti" dedi.
Tom gülümsemesini saklayamayarak "Öyle mi?" Dedi yavaşça "En sevdiğin şarkı ne oldu?" Diye sordu ardından.
Pansy dudağını ısırıp biraz düşündü, en sonunda "Sanırım Sunday-The Cranberries" dedi ve gülümsemeyle Tom'a baktı "Şarkı bana benziyor"
Tom şaşkınlıkla gülmeye başladı resmen kahkaha atıyordu. Pansy utançla nefes verdi ve birkaç kere Tom'un omzuna vurdu. "Ya gülme öyle değil" diye mızmızlamaya başladı "Çok ben vibe veriyor sadece ya OF"
Tom gülmeyi bıraktıktan sonra "Anladım zaten ama çok komikti" dedi "Yüzünde o kadar tatlıydı ki" Pansy gülümsedi ve parmaklarıyla oynayarak gökyüzünü izlemeye başladı. Pansy'nin kırmızılaşan yanaklarını farkedince "Sen sıcakladın sanki" dedi Tom sırıtarak.
Pansy anlamsızca baktıktan sonra ne demek istediğini anlayınca göz devirdi "Tom çok berbat bi insansın sen ya" dedi yüzünü eğerek.
O sırada bir şeyler oldu. Tom zamanın durduğunu hissetti, karşısındaki kıza bakınca bile uçuyormuş gibi hissediyordu. Elini Pansy'nin çenesine götürdü, nazikçe ve yavaşça yüzünü kaldırdı. Meraklı bakışlara sahip Pansy'nin gözlerinin içine baktı. Dudaklarından döküldü o anda "Ben senden hoşlanıyorum" cümlesi...
O anda Pansy durdu, adeta buz küpünün içinde gibi hareket etmiyor ve konuşmuyordu.
-
Abi bunlar çok mu tatlı oldular ne
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu fan // Texting
Teen FictionÖf yine Draco Malfoy ile hayal et işte kitapla filmle gram alakası yok eğlence için 🫶