KÜLLERİNDEN DOĞAN OSMANLI

75 6 2
                                    

Yer: FİLİSTİN

Yahya eşliğinde Aksâ timi mescide doğru yol aldılar. Herkes mescid olarak mescidi Aksâ'nın içinde bulunan Kubbetü's Sahra'ya yani bilindik adıyla altın kubbeli camiye gideceklerini sanmıştı. Kainatın Sultanını ağırlayan mescide gitmek ne şerefti ama? Timden bir dayanamayarak sordu;

Abdussamed: "Komutanım yanlış anlaşılmasın ama bir soru sorabilir miyim?"

Yüzbaşı: "Elbette Buyur ?"

Abdussamed: "Kubbetü's Sahra'ya mı gideceğiz namaz için?"

Yüzbaşı: "Bilmiyorum Yahya kardeşim bizi nereye götürürse "

Bu konuşma türkçe yapılmıştı. Ama Yahya Kubbetü's Sahra kelimesi geçince cümlede, sanki konuşulanları anlamış gibi cevap verdi;

Yahya: "Oraya da gideriz İnşAllah ama gideceğimiz mescidde sizi görmek isteyen biri var. Kubbetü's Sahra buraya biraz uzak olduğu için gidemiyor adamcağız . Tek bir isteği vardı benden. Sizin geleceğinizi duyduğu zaman bana dedi ki ;
'O Abdülhamit Han'ın torunları geldiği vakit ilk bana getir iki çift lafım var '
Bende o yüzden sizi ona götürüyorum."

Aksâ timi birbirlerine bakakalmıştı. Bu adam da kimdi? Ve bu adam neden konuşmak istemişti onlarla? Şuan için tek yapabilecekleri şey; Yahya'yı takip etmekti. Birkaç metre sonra mescidin kapısı belirmişti. Yahya önderliğinde hepsi kapıdan mescide girdiler.

Mescide girdiklerinde imam vaaz ediyordu. Usulca saflara geçtiler. Yüzbaşı ve diğerlerinin mescidi inceler gibi bir halleri vardı. Kafalarını kaldırmış imama bakıp arada etrafa göz gezdiriyorlardı. Yüzbaşı Fatih etrafa bakarken mihrabın arkasında ki duvarda asılı yazıya ilişti gözleri. Aynen şu şekilde yazıyordu;

'Mescidde konuşmak ; Hayvanın otu yediği gibi iyilikleri yer.
HZ. MUHAMMED

Tam timi kontrol edecekti ki bakışları en arka safta, daha yeni mescide girmek üzere olan, tekerlekli sandalyeli, bir yandan da kendisine doğru tebessüm ederek bakan yaşlı adamı buldu. Kendiside tebessüm ederek karşılık verdi.

Vaaz bitince imam ezan okudu. Müezzin kâmet getirdi. Sıra namaza gelince... Huşu içinde namazlar kılındı. Ve son olarak tesbihatlar yapıldı. Cemaat dağılacağı vakit Yahya oturmaya devam etti. Tim hepsi birden yüzbaşı Fatih'e bakmaya başladılar. Yüzbaşı eliyle 'oturun' işareti yapınca onlarda oturmaya devam ettiler.

Artık tüm cemaat dağılamıştı. Mescidde bir tek İmam kalmıştı ki o da çıkıyordu. İmam da gidince Yahya oturduğu yerden kalktı. Onun kalkmasıyla tüm tim ayaklandı. Beraber mescidin kapısına doğru ilerlediler. Dışarı çıktıkları zaman, Yüzbaşı içeride iken gördüğü kendisine tebessüm eden yaşlı adamı ve ona yardım etmek için yanında duran genç delikanlıyı gördü.

Yahya: "Es'selamü aleyküm "

Abdullah: "Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve beraketüh"

Yüzbaşı olanlara bir anlam veremeden birazda şaşkınlıkla selam verdi.
Yüzbaşı: "Selamün aleyküm"
Sonra sırasıyla tüm tim; "Selamün aleyküm"

Abdullah: "Ve aleyküm selam"
Salih: "Aleyküm selam"

Yahya: "Abdullah amca nasılsın?"

Abdullah: "İyiyim elhamdülillah Mücahit Yahya. Sen nasılsın? Güzel haberler ver bize."

Yahya: "iyiyim elhamdülillah. Güzel haber olarak, Abdülhamit Han'ın torunları, Türkiye'nin mücahitleri var yanımda. Onları istediğin gibi getirdim sana"

Abdullah: "Allah razı olsun oğlum." Abdullah bakışlarını yüzbaşı Fatih ve timine çevirdi ve sözlerine şöyle devam etti;
' Hoşgeldiniz Filistin'e, Peygamber topraklarına, Mirac'ın üssüne, bir zamanlar Osmanlı toprakları olan ama şimdi zulmün pençesine sıkışmış garip-yetim Filistin'e. Çöl kumları arasında unutulmuş, türlü yalan ve işkencelerle topraklarından edilen müslümanların vatanına hoşgeldiniz...
Hoşgeldiniz İbrahim'in , Musa'nın , Süleyman'ın , İsa'nın yurduna...
Nerede kaldınız ey Osmanlı?
Nerede kaldınız ey Osmanlı torunları?
Nerede kaldınız ey Mehdî 'nin evlatları?

Dedim yıllarca...
Ama şimdi geldiniz , Hoşgeldiniz... '

Sanki o an yüm nefesler tutulmuştu. Sanki gökyüzünede ki kuşlar durmuş onları dinliyormuş gibiydi. Bir mahcubiyetlik vardı kalplerde... Herkesin içinde bir kırgınlık. Ama son sözü... Abdullah'ın son sözü değiştirmişti herşeyi. Söylenen sözler kelimesi kelimesine doğruydu ama ümit vardı işin ucunda... Uçurumun kenarında kalan, tüm gücüyle tutunmak için kuru bir dala uzanan insan gibiydi Abdullah'ın sözleri...

Hakkaten neredeydi o Osmanlı evlatları?
Parçalanmış... Kibirlenmiş... Atasını bir Yunan sanmış...
- Kapalı Bacısını görse Arap diyecek kadar düşmüş...
-Kahrolsun Şeriat diyecek kadar Allah'a küsmüş...
-Müslüman olmanın yobazlık ve gericilik olduğunu söyleyebilecek kadar da kalbini fesada sürmüş...

Cevap bekliyordu Abdullah. Gözleri yıllarca o işkencelere şahit olmuştu. Herşeye rağmen tebessüm eden yüzü ve buruşan göz kapakları tüm vechi ile cevap bekliyordu.
Yüzbaşı ona ne diyecekti? Ne dese , hangi cümlenin ucundan tutsa... Ama şunu biliyordu. Osmanlı'ya yöneltilen sual, tıpkı Osmanlı'nın vereceği cevap gibi olmalıydı.

Yüzbaşı: " Evet Hoşgeldik , hoşça geldik..." Dedi ve yutkundu. Kendini hazır hissedince tıpkı talimdeki gibi tok bir sesle peşi sıra cümleler sarf etti.

'Yıllarca acı çeken toprağın feryadını dindirmeye geldik. Çöl kumları arasında unutulmuş garip Filistin'i, yeşertmeye geldik. Zalimin pençesine sıkışmış yetim vahâyı korumak için geldik.
İbrahim'in , Musa'nın , Süleyman'ın , İsa'nın yurdunda, müslüman kardeşlerimize uzanan elleri kesmek için Zülfikar olduk geldik. Silahlarının tetikleri masum canlara çekilen tüm âdileri Osmanlı gibi cenk meydanında geri çevirmeye geldik. Bizler Osmanlı torunlarıyız. Bizler, küllerimizden yeniden doğduk ve yine Osman'lar , Fatih'ler , Abdülhamit Han'lar , olmaya devam edeceğiz."

Yüzbaşı konuşması bitince 'hazır ol' duruşu pozisyonuna geçti. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. Kendine tim de dahil inanamıyordu. Aksâ timi hep beraber komutanlarına ayak uydurdular hazır ola geçtiler. Yüzbaşı Fatih'in içinde bir yerlerde beliren osmanlı damarı gün yüzüne çıkmış, şimdi şah damarı olmuştu...
Cevap yeterince Abdullah'ı tatmin etmişti. Gülümsedi. Kendinden emin şekilde konuşan yüzbaşıya dönerek ; "Gel buraya Filistin'in Fatih'i " dedi.
Yüzbaşı Fatih az önce ki haline bakılırsa daha yumuşamış sanki 'bu zulüm dursun artık lütfen' dercesine ağlamaklı bir hal üzerinde hakimdi. Kendisini yanına çağıran Abdullah'a ve onun açmış olduğu kucağa baktı. Koca cüssesine karşı karşısında duran cılız yaşlı adama tüm içtenliğiyle sarıldı.

❤️🍉🦋

KILIÇLA ALINAN BU TOPRAKLAR,
PARA İLE SATILMAZ !!!

SULTAN 2. ABDÜLHAMİT HAN

❤️🍉🦋

AŞK FİLİSTİN'DE KALMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin