son aşkıma*

207 27 2
                                    

  "Tam ağacın altı gibi oldu, istiyorsan daha öne bir yere serebiliriz örtüyü.
  "Sizin yanınızda olduğum sürece bir önemi yok."
  Ebru gülümsedi. "Annene haber verdin değil mi? Merak etmesin seni."
  "Haber verdim, ama zaten babamla o da gelecek meydana. Endişelenmeyin."
"Tamamdır, benim yüzümden zor duruma girmeni istemem."
 
Oturdukları yer açık havada hafif esiyordu. Yine de kış havasına göre oldukça sıcaktı. Meydanın üstüne olası bir yağmura karşı hemen branda çekebilmek için çokça direk sabitlenmişti.

"Hava ne güzel değil mi Figen? Erkenden bahar geldi sanki."
"Sahiden öyle. Buranın havası daha başka tabii, İstanbul çok gri kalıyor İzmir'in yanında. O yüzden hep özlem duyuyorum." Oturduğu yerde Ebru'ya döndü. Kadın bacaklarını örtünün üzerine uzatmıştı. Giydiği dar ve uzun eteğin yırtmacı Ebru'nun ten rengi çorabını tamamen kapatmıyordu. Figen onu kısaca bir süzdü, bu eylemi uzatarak öğretmenine rahatsızlık vermek istemezdi. "En çok da sizi özlüyorum tabii, bu kadar alışmışken haftalarca görmemek çok üzüyor beni."

  Ebru bir koluyla Figen'i kendine doğru çağırdı. Üzerindeki kalın şala onu da sardı. Ve genç kızın saçlarının omuzlarında özgürce dolaşmasına izin verdi. "Ben de seni çok özlüyorum Figen. Okulun bahçesinde sabah beni kimse beklemiyor artık, koridorda uzaktan kimseyle bakışmıyorum." Ebru güldü ve genç kızın saçlarından bir tutam alarak parmaklarıyla oynamaya başladı. "Gözlerim seni arıyor sürekli. 'Şimdi yanımda Figen olsa' diyorum, okulun her yerinde senin bıraktığın izler var sanki."

  "Başka öğrencileriniz elbet yerimi doldurur."

  "Hayır." dedi kısa bir şekilde. "Senin gibi şiire aşık birini bir daha göremem ben." Gülümsedi ve sırtını büyük çınar ağacına yasladı. Şimdi Figen de başını onun omzuna koymuştu ve uzun bir şal onları birbirine kenetliyordu.

"Sizi okulda gördüğüm ilk anı hatırlıyorum, daha önce annem vesilesi ile de görmüştüm lakin tanışmamız biraz uzun sürmüştü."

"Ah, evet hatırlıyorum. Sen lise üçteyken ben tayinimi istemiştim. Şansa bak ki geldiğim okulda senin gibi bir öğrenciyle karşılaştım. Dikkatimi hemen çekmiştin zaten. Okulun önündeki banklarda gömülmüştün okuduğun kitaba."

"Sonra siz yanıma gelmiştiniz."

"Öyle kaptırmıştın ki kendini beni dakikalar sonra fark etmiştin."

"Ne büyük aptallık değil mi? Yanımdaki şiiri hiç görememişim." Figen Ebru'nun beline iyice sarıldığında kadının boynundan yayılan eşsiz kokuya bıraktı kendini. Öyle hoştu ki bu koku Figen'i adeta mest ediyordu.

"Sahi o gün ne okuyordun Figen?"

"Behiç Koryürek'in kitabıydı sanırım."

"Benzersiz bir öğrenciydin Figen. Sana bu kadar değer verdiğimi sen gitmeden anlayamadım." Figen kafasını kaldırdığında Ebru'nun kahve gözleriyle karşılaştı. O zaman bir süredir Ebru'nun onu izlediğini anlamıştı. Genç kız gülümsedi. Yüzünü biraz olsun Ebru'ya yanaştırdığında, genç kadın Figen'den hızlı davranarak onun yanağını öptü. Öyle bir andı ki bu Figen'in bütün vücudunu titretmeye yetmişti. Saniye bin lahzaya ayrılmıştı da sanki zaman akmıyor adeta genişliyordu. Daha tenleri bile teması kesmemişti ki Ayhan'ın sesi ikisinin de rahatını bozmuştu.

"Ebru." diye seslenerek geldi uzaktan Ayhan. Hızlı bir şekilde iki kadın birbirinden ayrıldı. Figen gözlerini adama çevirdiğinde tek olmadığını yanında başka bir erkeğin de olduğunu fark etti. Ayhan'a ve bu çocuğa karşı kendini epey bir güvensiz hissediyordu.

"Ayhan." diye karşılık verdi nefesini kontrol ederken. Daha sonra yanındaki çocuğa baktı. "Merhaba Mete, hoş geldin."

"Terminalden yeni aldım Mete'yi, eve geçiyordum. Sen de gelecek misin?"

Figen Ebru'ya baktığında kadın hiç tereddütsüz "Hayır." cevabını vermişti. "Sana bugün Figen'le olacağımı söylemiştim."

"Tamam hayatım sen bilirsin. Bu akşam belki dergiye** götürürüm onu. Ne dersin."

"Çocuğu siyasete bulaştırma derim."

"Aman ya ne olacak, yanında ben varım sonuçta."

"Ben de bundan korkuyorum ya." diyerek söylendi Ebru. Ama adam onu duymadı.

Zaten çok durmamışlar, acele bir telaşla yanlarından ayrılmışlardı.

"Ayhan rahatsız ettiyse özür dilerim Figen."

Genç kız bu özrü duymamış gibi kendini başka bir gerçekliğe kaptırmıştı. "Eşinizi gerçekten seviyor musunuz? Haddimi aştıysam affedin beni nolur, sadece sizin gibi birinin onu nasıl sevdiğini anlayamıyorum."

"Sevdiğimi zannediyordum kısa bir zamana kadar, sonra hissettiğim şeyin aşk değil katlanmak olduğunu anladım. Tabii her şey için geç kalmıştım. Evlendikten sonra ne yapabilirdim ki?"

"Boşanabilirsiniz." dedi isteksiz bir sesle Figen.

"Konuşmayalım lütfen bunları, pişmanlık beni ziyadesiyle korkutuyor zaten." bir süre durdu sonra aniden Figen'e sarıldı. Şimdi teselliye muhtaç olan Ebru'ydu.

Figen içinde müthiş bir arzu duysa bile aşık olduğu kadının bu içinden çıkılmaz zannettiği duruma karşı kendini suçlu hissetti. Onun hayatında barınmaya uğraşmasa ve belki Ebru'nun aklını karıştırmasa kadın mutlu hayatına devam edebilirdi.

İşte o zaman kalbinde bir yara daha açıldı. İçinden çıkılmayacak durumda olan yalnız Ebru değildi. Kollarının arasında sevdiği kadın vardı. Tam da olmasını istediği gibiydi. Peki neden kendini bir hayat hırsızı olarak görüyordu? Halbuki onun yaptığı kötü bir şey yoktu ki.

'Uzağa gidersin yapamazsın, yakınında olursun vicdanın rahat bırakmaz. Sahi Figen sen daha kendin ne istediğini bilmiyorsun. Bir de bu duruma Ebru'yu çektin. Şimdi ne yapacaksın?' diye söylendi içinden, kendi zihniyle adeta bir savaş halindeydi. Ve Ebru'nun sıcak teni onu bırakmaması için adeta Figen' yalvarıyordu.

***

*Son aşkıma, Enis Behiç Koryürek'in bir şiirinin ismidir. Dilerseniz okuyabilirsiniz, bu bölümü yazarken bana pek bir ilham oldu.

**Dergi jargonu 2000'lerde yaygınlaşan sol görüşlü basımları kapsayacak şekilde kullanılmıştır.

gökyüzüne bakarken gördüm, bir yıldız eksik bugün. | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin