my dear, my darling one

51 8 0
                                    

  Ebru ile birlikte önce onun arabasına bindik. Yol boyunca radyoda çalan şarkıdan başka bir şey mırıldanmadı. 'pass me that lovely little gun. my dear my darling one...'

Ebru dar ve patikalı bir yola girdi. Şarkı sözlerini az da olsa hala mırıldanıyordu. 'the cleaners are coming one by one. you don't even wanna let them start...'

Birkaç dakika geçmemişti ki arabayı yol kenarındaki uzun bir selvi ağacının altına park etti. "Buradan sonra biraz yürümeliyiz. Patika arabanın sığamayacağı kadar daraldı."
Onu onaylar şekilde kafamı salladım. "Problem değil." Beraber yürürken kendimi oldukça şaşırmış şekilde buldum. Ebru'nun beni getirdiği bu yer onun bahsettiği kadar güzel hatta daha büyüleyiciydi. Uzun ağaçlar yolu epey daraltmış ve üstünü bir kubbe gibi kaplayıp örtmüştü. Etraf oldukça sakin ve alışık olmadığım kadar yeşildi.

Nihayet birkaç müstakil ev görmeye başlamıştık ki Ebru bir ara yola daha girdi. "Yolumuz daha uzun mu?"

"Hayır geldik bile."

Ebru önden ilerledi ve elimi tutarak beni yönlendirdi. Bu ani teması beklemediğim için ayağım takılarak tökezledim. O buna hiç aldırmadan kendinden emin bir şekilde yürümeye devam etti. Evin bahçesine açılan kapının anahtarı normal bir anahtardan çok daha küçüktü. Bu yüzden onu ayırt etmekte zorlanmadı.

"İzmir'de çalıştığım zamanlar birkaç ayda bir buraya gelip ben temizliyordum aslında ama İstanbul'a taşınınca aksadı o işler. Gerçi annem iki üç hafta önce buradaydı ama tozlu olabilir."

"Önemli değil gerçekten."

Ebru önümdeydi ve ikimiz de çok konuşmuyorduk. Bahçenin içinden evin girişine geldik. Ebru bu sefer anahtarı bulmakta biraz zorlandı ama açması çok da uzun sürmedi. "Girişte birkaç terlik olması lazım." Dedi nazikçe. Ona uydum ve bir terlik giydim.
Evin içinde bazı odalar kavuniçi rengine boyansa da çoğu krem rengiydi. Zaten ahşap yapılı bu evi ferah gösteren de bu renk açık boyalardı. Uzun holden başlayarak Ebru birkaç odayı bana gezdirmeye başladı. "Bu ev aslında Yunan bir aileye aitmiş. Sadece bu ev değil Bu civarlarda yüz sene evvel rumlar daha çoğunluktaymış. Babaanneme ise onun büyükbabasından kalmış." Mutfağa doğru ilerledik. Burası evin diğer yerlerinin aksine daha karanlık kalıyordu. "Ben küçükken babam karşı ağaca bir salıncak kurmuştu." Eliyle büyük camın arkasında kalan bahçedeki uzun bir ağacı işaret etti.

"Burası çok güzel..."

"O kadar anım var ki burada... bazen hepsi birbirine karışıyor." Bana baktı ve camın önündeki küçük masayı ve ardından iki sandalyeyi işaret etti. "Otursana..."

***

Bir süre onunla sohbet ettik. Annesi ile babasının bu evde bu bahçede evlendiğini, bu bahçede ağabeyi ile oynarken babaannesinin onları izlediğini ve bütün aile işlerinin bu evde yapıldığını öğrendim.

Ebru mutfak dolaplarının altına bakmaya başladı. "Buralarda bir yerlerde şarap olması lazımdı..." diye söylenirken sonunda aradığını buldu. Ahşaptan yapılma çekmeceyi açtı eliyle birkaç kere yokladı ve eski bir tirbuşon buldu. Onu açmaya uğraşırken ben hep onu izliyordum.

Sonunda şaraptan bir yudum aldığında sandalyesine tekrar oturdu ve şişeyi bana uzattı. Ben de birkaç yudum aldım.

"Eskiden mutfakta bir plak vardı... Annem ve babam dans ederlerdi. Çok sonraları plak takılmaya ve bozulmaya başladığı için dedem onun yerine radyo almıştı." Hafifçe gülümsedi. Biz konuşurken şarap şişesini birbirimize paslıyorduk. Bu yüzden şarabı tekrar ona uzattım. "Ben hep böyle bir ailenin hayalini kurdum Figen... İyi bir eş... mutlu çocuklar... mutlu aile..." derin bir nefes aldı. "Ama hiç beceremedim. Ben iyi bir eş istedim ama hiçbir zaman iyi bir partner olamadım."

"Bu doğru değil..." diye mırıldandım.

"Doğru... Ve ben bunu değiştiremiyorum." Şarabı bana paslarken gözleri dolmuş şekilde gülümsedi.

"Plağım yok ama istersen telefonumdan bir şarkı açabilirim."

"Konuyu değiştiriyorsun."

"Üzülmeni istemiyorum."

"Üzülmeyi hak ediyorum."

"Hayır."

"Evet."

"Hangi şarkıyı istersin?"

"Bunlarla yüzleşmem lazım..."

"Hayır lazım değil... Şimdi söyle hangi şarkıyı istersin?"

"Ben böyleyim."

'üzgünüm acı sözlerim için, üzgünüm seni kırdığım için... haklısın bana darılsan bile beni terk etsen bile ne yapayım ben böyleyim.'

Müzik sesi mutfakta yayılmaya başladığında Ebru neredeyse biten şişeyi tezgaha koymak için ayağa kalktı. Arkası bana dönüktü ama ağladığını biliyordum. Ben de kalktım ve onun arkasında birkaç saniye boyunca durdum. Daha sonra ona sarıldım. Onun parmakları belini saran kollarımı kavradı. Yavaşça bana döndü. Ve tek bir kelime etmeden dudaklarını benim dudaklarıma bastırdı. Kalbim deli gibi atıyordu. Heyecandan ellerimi nereye koyacağımı bilemedim ve kendimi ona bıraktım. Bu beni ilk öptüğünden çok daha farklıydı. Bu sefer bütün ipler Ebru'nun elindeydi.
Nefes almak için birbirimizden ayrıldığımızda Ebru yüzümün farklı yerlerine birkaç öpücük bıraktı. Parmakları ensemi kavramıştı ve beni istediği gibi yönlendiriyordu. Sonra beni tekrar öpmeye başladı. Ensemdeki eli giydiğim gömleğin içinden belime sarıldı. O an orada durmak ve Ebru'yu ne kadar sevdiğimi anlatmak için şiirler yazmak istedim. Onun güzelliğini onun temasını onun hissettirdikleri başka kimsede bulamayacağım şeylerdi.

Ebru benim üstüme biraz eğilerek ve baskı uygulayarak başka bir odaya yönlendirdi. Üstü beyaz bir çarşafla kaplı çift kişilik bir yatak onun karşısında eski bir sandık ve en solda büyükçe bir dolap vardı. Onun sırtı kapı pervazına yaslıydı. Bir süre durdu ve alnımı kendi alnına yasladı. Bu sırada içerideki telefonumdan kısık bir ses hala duyuluyordu.
"Seni seviyorum..." diye fısıldadı Ebru. "Sana söz veriyorum bir daha seni asla bırakmayacağım..."

Beraber odaya girdik ve Ebru yatağın üzerinde duran ince çarşafı çekip bir köşeye attı. Ben bu sırada onun boynunu öpüyordum. Bu hayal gibi gelen dokunuşlar beni zevkten ve aşktan çıldırtmak üzereydi. Ona dokunmaktan öpmekten başka bir şey düşünemez olmuştum. Giydiği tişörtün eteklerinden tutarak onun üzerinden çıkardım. Ebru'nun parmakları da benim gömleğimin düğmeleriyle ilgilenmeye başladı.

Onun teni o kadar sıcak ve o kadar yumuşaktı ki hayal ve gerçek arasındaki farklı anlayamazmış gibi hissettim. Ve o gün sadece onun bedeniyle değil saatlerce ruhuyla da seviştim.


*Yazının başında bahsedilen şarkı Nick Cave'den O Children şarkısı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 6 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

gökyüzüne bakarken gördüm, bir yıldız eksik bugün. | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin