Ertesi sabah Harry'yi erkenden kaldırdım ve beraber McDonald's'ta kahvaltı yaptık. Bu konuda gerçekten çok şanslıyız çünkü Tisch'in hemen karşısında bir McDonald's var.
Kahkahamı duyabiliyor musunuz? Çünkü şu an korkutucu bir kahkaha atıyorum.
Evet, Joker cosplay'im de buraya kadar, şimdi devam edelim.
Aptal Harry kendisine aptal, yumurtalı bir menü sipariş ederken ben kendime bir kahve ve altı tane de muffin aldım. Sağlıklı şeyler yemek bana göre değil. Sağlıklı ve sevmediğim şeyler yerine sağlıksız ve sevdiğim şeyleri yemeyi tercih ederim. Siz böyle yapmayın.
Harry önce şöyle dedi: "Aman Tanrım, kahvaltı olarak muffin ve kahve mi aldın? Keşke evde kalsaydık da sana bir şeyler hazırlasaydım." Sonra da yumurtasından bir parça aldı ve ağzına attı. Kokusunu aldınız değil mi? Kesinlikle berbat. "En azından doğru düzgün bir kahvaltı ederdin ve ağzının her tarafında çikolata olmazdı."
Ben de buna karşılık aynen şöyle yaptım: yanına gidip elini yüzüme aldım ve yanağını sertçe öptüm ve mükemmel suratını biraz daha mükemmelleştirerek çikolata bulaştırdım.
Yine gülüyorum, değil mi? Joker cosplay'imden hala çıkamamış olmalıyım.
Sanki Harry'yle daha önce hiç öpüşmemiş gibi konuşacağım ama o kadar yakındık ki cidden bir ara gerçekten öpüşeceğiz sandım. İster miydim? Evet, belki. Oldukça.
Yerime geçtiğimde Harry lavaboya gidip yüzünü temizledi. Bunu benim de yapabileceğimi, hem de gerçekten çok farklı ama hiç de bulunduğumuz ortama uygun olmayan yöntemlerle yapabileceğimi biliyordu. Bunu biliyorum.
Geri döndüğünde az önceki olaydan bahsetme gereği duymadı bile. "Bugün James Franco'yla dersin var mı?"
"Ne demek dersin var mı? Var ve ikimizin dersi."
Ağzını peçeteye sildi ve kollarını kavuşturdu. Uzun kollu gömleğinden kasları belli oluyordu ama tabii ki oraya bakmadım. Daha çok verdiği cevabın nedenini öğrenmekle meşguldüm. "Ben gelmiyorum."
Ben de kollarımı kavuşturdum. "Neden?"
Önce gerçekten neden gelmeyeceğini söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama başını eğip nefes verdi. "Gelmek istemiyorum."
Gülümsedim. "Ben de varım."
"Geçen sefer sen de orada olduğunda neler olduğunu gördük."
Vay canına. Aman Tanrım. Peki. Bunun geldiğini görmemiştim, bu yüzden tam olarak kalbime çarptı. "Ah."
Harry küfrederek sandalyesini yanıma çekti, elimi tuttu. "Jean, özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim. Seni üzmek istemiyorum, sen benim için bu dünyadaki en önemli insansın. Çok özür dilerim. Bugün iyi bir gün değil benim için. Sabah..."
Başını eğince tekrar bana bakmasını sağladım. "Sabah ne?"
"Sabah sen duş alırken babam aradı ve... Ve büyük babamın öldüğünü söyledi." Kafasını omzuma koydu. "Buna hazır değildim. Özür dilerim Jean. Kötü hissediyorum."
Ben de o bu durumdayken kafamdan aptal ve uygunsuz düşünceler geçtiği için kötü hissediyordum. "Hey," dedim. "Harry, bana bak. Ben buradayım, tamam mı? Sen olmadığımı düşündüğün zamanlarda bile buradayım. Mutlu olduğun zaman bile sana yemek yaptırarak ya da tam uyuyacakken yanında bağırarak mutluluğunu sabotaj edeceğim." Gözlerimi kıstım. "Pekala, demek istediğim bu değildi. Ama hep yanındayım. Bana istediğin her şeyi söyleyebilirsin ve her konuda konuşabiliriz. Sırf çok saçma sapan bir şekilde tanıştık diye benden çekinmene gerek yok, yani eğer öyle hissediyorsan." Elini yüzüme koyunca biraz şaşırdım ve bunu belli etmemeye çalıştım. Ben konuşurken başımı eline doğru yatırdım ve bir kere öptüm, o da baş parmağıyla yanağımda daireler çizmeye başladı. Bir şekilde bu beni biraz rahatlattı. "Ve ah, büyük baban için çok üzgünüm Harry. Ama unutma, burada sana yardım etmek için varım. Üzülmeni istemiyorum."