8. love / not love

385 26 44
                                    

Harry'yle kahvaltı yerine birbirimizin dudaklarını yediğimiz stresli birkaç saatten sonra eve döndük. O tekrar uyumak için odamda yatarken ben de yanıma alacağım kitapları hazırladım. İşim bitince de Harry'nin üzerini örttüm, telefonunun zil sesini en yüksek seviyeye getirip salondaki orta sehpaya koydum ve çıktım. İtiraf etmek gerekirse, geri dönüp onun yanına uzanmamak için kendimi oldukça zorlamak zorunda kaldım.

Dersin başlamasına bir buçuk saat kala evden çıktığım için yürümeye karar verdim. Ancak yürüyor muydum yoksa zombi gibi ortalıkta dolaşıyor muydum, bilemiyorum. Kafam karışıktı ve orada Harry'yi öperken gerçekten ikna olup olmadığımı düşünüp duruyordum. Amacım kesinlikle ona aşık olmak değildi. İstediğim şey onu kaybetmemek ve korumaktı. Sürekli onun iyiliğini düşünmekten başka yaptığım bir şey yoktu ancak sadece düşünmekle de onu koruyamayacağımı biliyordum. Bir şey yapmam gerektiğini hissetsem de hiçbir şey yapmıyordum. Sanırım yalnızca, onun koruyucu meleği olursam onu tam anlamıyla koruyabilecektim.

Amfiye geldiğimde içeride pek insan yoktu. Eğer vardıysa da herkes dağınık bir şekilde oturduğundan dolayı fark edemedim. Bu kez önden üçüncü sıraya oturdum çünkü dersi dinlemeye kararlıydım. Bunun bir şekilde tam tersine döneceğini biliyordum ama neyse ki Bay Franco geldi ve sınıfa bir duyuru yapacağını söyleyerek herkesi susturmayı başardı.

Bir anda Jack'in aptal homurtusunu duydum ve Harry'nin yanımda belirivermesini diledim.

James Franco en ön sıraya kadar geldi ve yüzü öğrencilere dönük olacak şekilde oraya oturdu. Bunu yapan bir öğretmeni daha önce görmemiştim. Belli ki James Franco ilgi istiyordu. Ve öğrencilerin dinlemesini. Sevdim.

"Bir önceki dersi iptal ettiğim için özür dilerim ancak kafama nereden geldiğini bilmediğim bir kalem kutu gelince hastaneye gitmek zorunda kaldım."

Bakın işte bunu sevmedim.

Ama yine de gülümseyerek arkama yaslandım ve kollarımı göğüslerimin hemen altında kavuşturdum. Herkes kahkahalar atarken James Franco'nun nereye dik dik baktığını ve alt dudağını ısırdığını tahmin etmişsinizdir. Evet. Aynen. Ama istediğim onun dikkatini farklı şekilde çekmekti ve, ah, yaptım işte!

Elini şöyle bir salladı ve sınıfı susturdu. "Kısa film çekeceksiniz." Duraksadı ve cebinden bir kağıt çıkardı. "Kimin hangi rolü alacağını ayarladım ve size hepsini okuyacağım. Yalnız, aranızdan bazıları cast listesine giremedi, bu yüzden birkaç kişi de kamera arkasında olacak.

"Senaryo yazdığım hikayelerden bir tanesine dayalı olacak. Hikayeyi screenplay'e siz çevireceksiniz. Aranızdan yönetmen de seçeceğim ve sanırım bu en önemli görev." Elindeki kağıda bakıp bir şeyler mırıldandı. "Eh, o zaman başlayalım."

Oturduğu sıranın üzerine çıktı. "Kalem kutu, sen ve Jack baş rollersiniz. Birbirinizi biraz sevmeye çalışsanız iyi olur." Kendi kendine güldü. Sonra da seksi olmaya çalışarak şöyle dedi: "Çünkü öpüşme sahneniz var."

Aptal. Aptal. Aptal.

James Franco. Jean. Jack.

Aptallar. İsimlerimiz de gayet birbirine uyuyor, kesinlikle Aamir Khan'ın filminde biz oynayabilirdik.

Arkama dönüp Jack'e bakma gereği duymadım bile. Orada, bütün öğrenciler bizim için tezahürat ederken kendimi James Franco'nun aptal ama güzel ağzından çıkacak diğer saçmalıkları dinlemeye hazırladım. Ya da en azından çalıştım.

İsmini bildiğim ama kendilerini hiç görmediğim öğrencilerin adı okundu. Hiçbirinin adı sabah öptüğüm çocuğunki değildi. Ya da ben duş alırken içeri giren çocuğun. Ya da karlı havada kabanının içine girmeme izin vereninki. James Franco onun adını söylemedi.

showerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin