Odama geldiğimde yorgunluktan ölüyordum bu yüzden hemen uyumuştum. Ancak uykumdan telefonumun sesinden dolayı uyandım, tam olarak odama geldikten yarım saat sonra. Eğer arayan Harry veya rehberimdeki başka biri olsaydı demediğimi bırakmazdım. Ama hattaki kişi bu dünyadaki en sevdiğim insan olduğundan sadece onunla konuşmak için uykumdan sonsuza kadar vazgeçebilirdim.
"Jean, uyandırdım mı?" diye konuştu babam hattın diğer tarafında. Sesinin arkasında bir sürü ses olmasına rağmen onu rahatça duyabiliyordum. "Üzgünüm, saat farklarını hesaplamada pek iyi değilim."
Kafamı içgüdüsel olarak iki yana salladım. "Hayır baba. Uyandırmadın." Yüzümde ister istemez bir gülümseme belirmişti.
Hafiften kıkırdadı. Onu görmeyeli o kadar çok olmuştu ki sesini kaydedip sonra ses kaydını dinlerken telefona sarılıp belki yanımdaymış gibi hissedebilirim diye düşündüm.
"Bayan Winston, sesinizden yeni uyandığınız anlaşılıyor. Babanız olarak sizden bana doğruyu söylemenizi talep ediyorum."
Bir anda gözlerim gözyaşı kanallarımın ürettiği gereksiz sıvıdan dolayı çok yanlış bir zamanda yanmaya başladı. "Seni özledim baba." dedim daha çok ağlamamaya çalışarak. Yine de babam ağladığımı anladı.
"Hey hey hey, küçük denizkızı, ağlama lütfen. Seni çok özlediğimi biliyorsun. Ama çok meşgulüm. Boşluk bulduğum her fırsatta seni aramaya çalışıyorum." Burnumu çekip ağlamamı durdurmak için kafamı kaldırıp tavana baktım. Babam güldü. "Yarın beni hava alanından alır mısın?"
Gözlerimi ceketimin koluyla kuruladım. "Ne?"
"New York'a geliyorum."
"Ne?"
"New York'a-
"Uçağın ne zaman kalkıyor? Nerede kalacaksın? Evde mi, otelde mi? Senin için hemen evi hazırlarım lütfen evde kal. İzin alabilirim. Baba lütfen seni çok özledim. Lütfen lütfen lütfe-
"Tamam, peki tamam." dedi yapmacık bir bıkkınlıkla. "Evde kalırım."
Kendi kendime, sevinçten High School Musical'daki dans hareketlerini yapmaya başladım. "Eve gidip orayı hazırlayayım. Ama önce anahtarı bulmalıyım."
Babam boğazını temizleyince dans etmeyi bıraktım. "Beni hava alanından almayı unutma."
"Unutmam. Harry'yi aramalıyım. O yardım edebilir." dedim heyecanla.
"O da kim?" dedi babam imalı imalı.
Gözlerimi devirdim. "Baba."
Kahkaha attı. "Peki. Ama evleneceğiniz zaman bana haber ver."
"Seni seviyorum baba." dedim üzerine basa basa.
"Seni seviyorum Jean." dedi babam da. Yüzünde alaycı bir gülümseme olduğu ses tonunda rahatça anlaşılıyordu.
Telefonu kapattıktan sonra Harry'yi aradım. Konuşmamız net ve kısaydı.
Şu şekilde bir giriş yaptım:
"Uyudun mu?"
Horlama sesi çıkardı. Yüzümü buruşturunca, yaptığımı görmüş gibi güldü. Gözlerimi devirdim. “Yardımına ihtiyacım var.” dedim.
“Üzgünüm ama müsait olduğumu sanmıyorum.”
Başımı iki yana salladım. “Harry, daha ne olduğunu bile söylemedim.” Bir çanta kaptım ve içine ince bir ceket, antika iPod’umu ve en üste de bir kitap koydum. Ne olur ne olmaz.