ep, four. "i'm devoted to u."

36 14 4
                                    

Nisan ayının o iç titreten hileli rüzgarını bilir misiniz? Hani güneşe aldanıp da dışarıya çıkacağımız an tenimize bir iğne gibi batan o sıcaklığı.

Sırt çantamı öyle sıkı bir şekilde atamadım sırtıma, ağırdı ve ben taşımakta zorlanıyordum. Adımlarım okulun dış kapısını bulurken ikindi vaktini çoktan geçirmiş olan güneşin battığını haber eden gün sonu ışıkları ortaya çıkmıştı bile.

O eski merdivenleri inerken iki üç defa da etrafa baktım, arkadaşlarımın nerede olduğuna bakındım. Okul bahçesinin sınırları içerisinde sigarasını içen Soobin'in bedeni ile sabah evden çıkarken kâhyanın parlattığı makosenlerime dikkat ederek ona doğru yürüdüm. Bir elinde telefonu ile ilgilenirken diğer elinde sigarası vardı.

Birden aklıma düşen, düşen dediğime bakmayın, aklımdan çıkmayan Kang'ın yüzü yine belirdi aklımın en ücra köşesinde. Onu tanımıyor olmanın verdiği hüzün müdür bilmem ama aklımdan çıkmayışı ve bulandırışı bir darbeyle ölçülemez gibiydi.

Cidden onu tanımak istiyordum. Hani hep bir engel olurdu ya buna karşın işte bu sefer o engellerin hepsini kendi ellerimle yıkmak istiyordum. Anlam veremiyordum ama Kang beni kendine çekiyordu bir şekilde.

Çantamı masaya bırakışım ile bakışları bana dönen Soobin'in nasılsın manasında kafa sallayışıyla konuştum. "İyi." Diyerek kestirip attım. Yorgun olduğumu anlatacak kadar konuşamayacağımı bildiğinden umursamadı. "Senden?"

"Edebiyatçı dersten attı amına koyayım." dedi telefonunu cebine atarken. Boşta kalan elini kendi karnına sardı.

"Kötüsün yani." dedim. Öyle olduğunu gösteren bir yüz ifadesi takındı ve anlatmaya koyuldu.

"Neymiş-"

"Neymiş?" dedim bende yanında ki boş yere geçerken.

"Bir dinlersen anlatacağım." dedi. Sigarasından bir kez daha çekip yere atmış ve üzerine basmıştı.

"Geçen gün özet için bir tane kitap verdi. Bende Yeonjun'un evine gittiğimde orada unuttum. Sonra bu sabahta ders varmış, akşamdan Yeonjun'a mesaj attım. Bugün için getirsin diye. Sabahta derse erken girince Yeonjun'un kitabı bana verdiğini gördü. Manyak kadın diyor ki, başkasına mı özet çıkartıyorsun?" Sinirle seğiren çenesini ovaladı. "Dersten attı sonra işte."

Başımı salladım, teselli edecek bir şey bulamadım açıkçası, buna karşı zaten benden bir yorum bekliyor da değildi zaten. Çünkü akademik hayatı çokta umursayan biri değildi Soobin.

Babasının kentin dışında kalan bir fabrikası vardı. Oldukça zenginlerdi ve yüksek ihtimalle Soobin'in bu fabrikaların genel müdürü olması olasıydı.

"Soobin." dedim. Bedeni zaten bana dönük olduğundan sadece yüzünü kaldırmıştı bana bakmak için.

"Efendim?" dedi sigara paketi ile oynarken. "Şu çocuk vardı ya hani."

"Hangi çocuk?" dedi gözlerini kısarak. Ellerim ile oynarken konuşuverdim.

"Taehyun, zerdüşt çocuk."

Anladığını belirten bir şekilde kafasını aşağı yukarı salladı. "Ne olmuş ona?"

"Bir şey olduğu yok." dedim hemen. "Sadece kim olduğunu bilmiyorum. Yani nasıl desem, onu hiç görmedim ve geçen gün kantin olayından beri karşılaşıp duruyoruz. Kai bile tanıyor."

Kafasını salladı, dediklerimi anlamış şekilde. "Taehyun aslında uzun zamandır okulda da pek görülmüyor. Sebebini ben de bilmiyorum Beomgyu. Ama babasının ölümünden kaynaklı olduğunu düşünüyorum."

Bohemian Rhapsody ± taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin