ep, eleven. "may funeral."

34 11 19
                                    

Ey Yahuda, insanoğluna bir öpücükle mi ihanet edeceksin?

Pişmanlık ne büyük ne acı bir duygudur. İnsanları, en önemlisi ilişkileri de rayından çıkartır. Pişmanlığı doğurandır aslında itaatsizlik. Öfke ise onun torunuydu. Duygular birbirleri ile birer akrabalık ilişkisi içinde, birbirlerini severlerdi bi' müddet.

Lakin bu duygular şu an için Beomgyu'nun herhangi bir hücresinde hissedilmiyordu. Sinir hücreleri gevşemişti, tıpkı iki şişe şarap devirmiş gibi.

Odasının bir köşesine kapanmıştı. Kapalı olan ışıklar yüzünden oda karanlıktı, ikindiyi vuran güneş evin diğer tarafını aydınlatırken onun odasını geceye hapsetmişti bile.

Birbirine tutunan bacakları artık işlevsiz gibiydi. Nerede hata yapmıştı bilmiyordu ki? Onu, Taehyun'u öylece orada bırakıp gelmek ne kadar doğruydu mesela?

Kafasını eğdi ve dizlerine vurdu. Kaybolmak istiyordu, bu yaşananlar olmasın istiyordu.

Bu kadar güzel yüzlü olan çocuğun bir katil olmasını kaldıramıyordu. En yakın arkadaşının babasının sikik bir anarşist olduğunu kaldıramadığı gibi. Bacakları onu bırakıp gitmek ister gibi gücünü kaybetti ve serbestçe yere bıraktı.

Dudakları arasında kaçan bir nefes odasına sığmadı bir süre. Aldığı diğer nefeste ise hâlâ yaşadığını fark etti.

Tanrıma sığındım.

Sözler kulağında çalındı. Elleri soğuk zeminde iken aklı başına geldi Beomgyu'nun. Madem, dedi kendi kendine. Hâlâ yaşıyorum ve ben, dedi.

Kendisinin Tanrısı olduğum kişiyi neden yalnız bırakıyorum?

Sözleri ona güç kattı. Nasıl ayağa kalktığını bilmiyordu. Odasının kapısını nasıl açıp da dışarıya atmıştı kendini. Bacakları o kadar hızlı ilerledi ki. Aklının bir köşesinde Taehyun'un nerede olabileceğini düşünüyordu.

Evleri o kadar sessizdi ki bu durum onun bile farkına varmasını sağlamadı. Annesinin ince yapılı bedenini göremeyince dışarıya çıktı. Mayıs ayının sert rüzgarı yüzüne vurdu.

Her bir uzvu üşüdü. Adımları taşlı yolu bulurken güneşin hâlâ yeryüzüne armağan ettiği küçük ışınlar vardı. Koşmaktan ağrıyan bacaklar şimdilik için çok yorgundu. Yürüyecek hâli yoktu ama o Taehyun'un yanına gitmek ve ondan özür dilemek istiyordu. Kolları arasında saçlarını okşayıp teselli edecekti onu, tıpkı bir Tanrı gibi.

Adımları sakindi. Kanala gitmeye karar verdi başta ama sonra evine gitmiş olabilir diye adımlarını kasabanın içindeki eve çevirdi.

İçinde bir ümit vardı, her şeyden önce içinden Taehyun'un affetmesi için bir konuşma metni bile hazırlayıp duruyordu.

Elleri iki yanında boş boş salınırken girdi kasabanın meydanına. Biraz daha ilerledikçe erkek lisesini de geçti. Ağlamaktan ve düşünmekten yorgun düşmüş bedenini hâlâ bir ümit yolunda dik tutuyordu.

Bir adım daha attı ve kulağına ilişen keskin bağırtıları duydu. İrkildi ama merak kavradı hemen bedenini. Bir adım daha attı ve tiz bir çığlık duydu. Daha fazla dayanamadı ve koştu. Birkaç adım sonra kalabalığı gördü.

Taehyun'un evinin önünde biriken insanları gördü. Hepsini itip yer açmak istedi. Tanrı aşkına neler oluyor, dedi.

İnsan kalabalığının arasına girdi, polisin o ince dur uyarısı kulağına dolunca başından aşağıya doğru kaynar sular indi. Yutkundu ama boğazında kaldı. İnsanları itti. Aralarından geçti ve polislerin etrafını sardığı eve baktı.

Gözleri etrafı taradı ve yerde, diz üstü duran bedene baktı. Güzel yüzünün her zerresine yerleşen kanlara. Rengi solmuş yeşil tişörtüne damlayışına. İçi burkuldu. Adımları hareket etti ama biri tarafından tutuldu.

Kolunu öyle hızlı çekti ki annesi bile oğlunun bu haline suskun kaldı. Adımları o kadar hızlıydı ki ona göre hemen yetişecekti Taehyun'a. Ama onun bu hâllerini gören polisin ellerini tetiğe yerleştirip çekmesi saliseleri almamıştı.

Ellerini Beomgyu'ya uzattığı an göğsünün ortasında hissettiği darbeyle yan tarafa devrildi Taehyun. Büyük bir felakete uğramış gibi kapının önündeki kadın çığırdı. Kafasını bağladığı örtüyü öyle bir çekiştirip durdu ki dini bile ona acıdı.

Beomgyu ellerini sıkıca yere koydu. Başını yere düşürmüş bedene yetişti hemen. Gözlerinin ne zaman ıslandığını bilemeden yerde ona gülümseyen çocuğa gülümsedi. Başını kucağına çekti, ellerini hemen göğsünün ortasında açılmış yaraya bastırdı.

"İyi olacaksın." dedi güçlü durmaya çalışarak.

"Tanrım yanımda, iyi olacağım." dedi kısık çıkan sesiyle.

"Tanrın bir hata yaptı, onu affedebilecek misin ki?" Ağlayarak sordu Beomgyu.

Taehyun sanki birkaç dakika sonra ölümle tanışmayacakmış gibi güldü. Güzel yüzünü bir kez daha gülümseterek hayata gösterdi. Gökyüzü bile kutsandı.

"Ben Tanrıma hiç küsmedim ki." dedi güç bulduğu kadar ellerini okşadı Beomgyu'nun.

"Terry, gitme." dedi Beomgyu, elleri altında yavaşladığını hissettiği kalp atışları ile.

Başını salladı Taehyun, konuşmak için can attı ama bedeninden kayıp giden ruhu buna engel oldu.

Göğsüne baskı uygulayan oğlanın yüzüne baktı. Onu bırakıp gitmek bir lanetti. Lanetiyle yaşayacaktı bu saatten sonra. Yüzüne çıkarmaya çalıştığı elli yan tarafına düştüğünde gözleri son sözlerini şöyle tamamladı.

"Tanrımın gözleri etrafında ki yara izinde yaşıyor olacağım."

Beomgyu'nun bakışları gözleri açık kalmış olan bedene takıldı. Göz kırpmasını bekledi. Hareketsizce yatıyor oluşu onu iyice sinirlendiriyordu. Göğsünün sol tarafına kaydı eli. Beklediği bir çarpıntıydı. Baskı uyguladı biraz daha. Ama atmıyordu.

Boğazının ortasına yerleşen o yumru baskıladı kalp atışlarını. Cılız bedeni kendine çekti ve göğsüne iyice sakladı. Kanla karışık o benzersiz kokusu doldu içine. Elleri arasından kayıp giden sevdiğine baktı.

Kollarında hissettiği eller ile bağırdı. Annesinin yüzünü görmek istemedi, düşündüğü tek şey ise Taehyun'un kollarındaki cansız bedeniydi.

Bir süre sonra karanlık yerleşti yeryüzüne, ileride kapının önünde ağlayan bir kadın ile kız vardı. Arkasında hıçkırıklarını duyduğu Yeonjun'du belki de. Bir müddet önce önüne oturan Kai vardı. Başı aşağıya doğru eğikti. Ama Beomgyu'nun başı dikti çünkü kolları arasında mükemmel bir insan vardı.

"Onu uğurlamalıyız." dedi Soobin, Beomgyu'nun yanına eğilerek.

"Nereye?" diye konuştu Beomgyu ağlamaktan içine kaçmış sesi ile.

"Cennetine."

Yanaklarını bir yaş daha ıslattı. Kafasını salladı, ona cennetinde ki en güzel yeri ayırdı.

Bir huzursuzluk bürünüyor
Bak içime
Ellerimde ki kan hiç yakışmıyor
Nasırlarına
Bir bahar gibi gelip geçici olan
Bu mutluluktan çıldırtan
Aşkın
Gidiyor şimdi bir
Mayıs cenazesiyle birlikte

Bohemian Rhapsody ± taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin