ep, six. "venetian merchant."

44 14 9
                                    

Söyle nerede doğar sevda? Gönülde mi, akılda mı? Neyle beslenir o böyle?

Bir ziyaretçi gibi girmişti aklıma onu ilk kez gördüğümde. Kendi hâlinden çok başkasını mutlu etmeye çabalar gibi görünürde beliriyordu çelimsiz yüzü zihnimde. Çelimsiz dediğime bakmayın çokta güzeldi. Açık kahve bukleleri hep bir özenliydi. Yüzü başka türü olmayan nadide bir elmastan yapılmıştı sanki. Eşi benzeri olmayan bir şaheserdi adeta.

Kırık pencere pervazlarından içeriye giren o sabah soğuğunu alışılmış bir şekilde kabul ediyordum odama, evimin içine. Kucağımda daha yeni kapattığım bir Venedik Taciri duruyordu. Okuyordum, okumaya aşıktım. Bilgiye aç değildim ama okumak beni yüceltiyordu.

Kitabı elime alıp yerde üst üste birikmiş diğer kitapların üstüne bıraktım. Ardından bedenimi salıp yere uzanırken eski yatağımda, o ilk alındığındaki rahatlığını koruyamayan şiltede yatan oğlana baktım.

Sırtı dönük değildi bana, yüzü bir melek gibi nursaldı. Açık kahve saçları basitçe yastığa dağılmıştı. O gökyüzü gözleri ise bir katliam gibi göz çeperleri tarafından örtülmüştü. Suratına bakınmak neydi ki öyle, bir de kalbini görseydiniz siz onun.

Kolumu başımın altına sokarken ağrıyan her bir uzvum adına göz devirdim. Kanalın yanında o soğukta uyuyakalmamız ne kadar tartışmaya açık bir konu olsa da önemli olan o değildi. Sarhoştuk, ne dediğimizi bilmiyorduk. Onun için söylenen cümleler yoktu belki ama benim için dillendirdiği kelimeleri hâlâ aklımdan çıkartamıyordum.

Yüzün çok güzel, demişti. Neresi güzeldi ki? Ellerim bile nasırlıyken ve o bir kilise kalıntısından daha güzel iken hem de. Aklım almıyordu, nasıl girmişti ki hayatıma bu başkanın oğlu?

Elbette tanıyordum onu, Kai sayesinde. Adının Beomgyu olduğunu da biliyordum. Okulda hep görürdüm ki onu. Zeki bir oğlandı, lakin mutluluğunun bile manifestosunu yapamayacak kadar itaatkârdı ailesine.

Onu hiç içki içerken görmemiştim ama bir keresinde Soobin'in sigarasından içtiğini görmüştüm. Dün akşamki o dağınık hâli bir kutu şarapla da olacak değildi, sarhoşluğu baştan beriydi.

Kıpırdanışı ile yatağımın eski tahtalarından birkaç gıcırtı baş gösterdi. Lakin uyanmadı, uyanmak içinde baya bir erkendi zaten. Gün belki sabaha gebe kalmış olabilirdi ama gecenin o unutulmaz belirtileri hâlâ ortadaydı.

Kanalın orada uyandığımda yüzüm kaskatı kesilmişti soğuk yüzünden. Zaten kansızlık yüzünden baş gösteren üşümem iyice artmıştı.

Kafamı kaldırıp Beomgyu'nun uyuyan bedenini gördüğümde ise o his vardı içimde. Huzurdu, huzursuzluğun içerisinde.

Kıpırdanışı bir kez daha ortaya çıkarken bu sefer gözlerini açtı, gebe kalmış geceye. Etrafa bakındı bir süre, gözleri tanıdık olmayan yeri kendi beynine tanıttı sanki. İrisleri beni bulduğunda da rahatlamış gibi kaldırdığı kafasını yastığa bıraktı. Eli ile perçemlerini geriye doğru attıktan sonra gözlerini ovuştururken esnediğinide gördüm.

"Saat kaç?" dedi hırıltılı sesiyle.

Gözlerim hemen sözlerine itaat eder gibi odamın bir köşesinde bulunan o eski saate kaydı. Neydi bu hallerim?

"Altı."

"Neredeyiz?" diye sordu bu sefer. Cevap vermek istemedim. Çünkü dün gece gelmek için kanalın oradan ayrıldığımızda ona, evine kadar götürebileceğimi söylemiştim. O ise kabul etmek bir yana sanki evden uzak kalmak ister gibiydi.

"Evimde." Zorlama çıkmıştı sesim. Kafasını kaldırdığında gövdesini de kaldırmıştı. Eski yorganım hâlâ bacaklarının üzerindeyken bana baktı. Suratı asık değil mutluydu. Mutluluktan gözleri parlayan bir çocuk gibiydi sureti.

"Niye yatağında yatmadın?"

"Uyandığından beri neden soru sorup duruyorsun?"

Dağılmış saçlarımı elimle düzeltirken oturduğum yerde bağdaş kurdum.

"Yatağında niye yatmadın?"

"Yanında mı uyusaydım?" diye çıkıştığımda gözlerini çekmedi. Daha sonra ise ne diyeceğini bilemeyip gözlerini kaçırdı.

"Neden peşimden geldin Beomgyu?" diye konuştuğumda bakışlarını gözlerimde topladım.

"Yüzün güzel." dedi.

Derince bir nefes verdiğimde bakışları bendeydi hâlâ. "Şaka." dedi.

"Komik değildi." dedim. "Benden uzak dur."

Bakışları korkutucu bir hâl aldı. "Niye?" diye çıkıştı. "Senden niye uzak duracakmışım?" Bir kez de olsa sözümü dinlese sorgulamadan şaşırırım. Gerçi kaç kere yan yana gelmiştik ki biz?

"Ailen inançsız biriyle arkadaşlık yapmanı istemez." dedim oradan buradan uydurarak. Omuzlarını silkti, yataktan kalkarken gözlerimi çektim. Kitaplarıma baktı bir müddet. Sessiz davrandı. Konuşma geçmedi aramızda, oturup okuduğum kitabı araladı.

O kitaptaki memnuniyetsizliği izlerken ben eski saatin cehennem gibi geçen dakikalarını saydım. Kitabı kapatıp ayağa kalktığında saat yediyi buluyordu. Şehirden aldığını düşündüğüm pahalı makosenlerini giydi. Gideceğini belli etti. Ben ayağa kalkarken o kapıyı açmıştı bile.

Ona eşlik edip merdivenleri inerken salonda ibadeti ile ilgilenen annem çarptı gözüme. Aceleyle karışık korkuyla kapıyı kapattım. Evden çıkarken Beomgyu'nun kendini konuşmak için zor tuttuğunu fark ettim. Elim ceplerimi bulurken kafamı ona çevirdim.

"İnançsız bir çocuğum." Konuşmam ile şaşırdı.

"Senden pek bir farkım yok." dedi. "Kilise sadece babamı seviyor." Bakışlarımı yere çevirdim. Bilinmezden daha çok kendinden bi' haberdi bu çocuk.

Kendimi ona ifade etmek istedim, bütün dünyaya karşı. Güneşin altında parlayan onu kendim için saklamak istedim. Yarın, belki yarından daha da uzak bir günde yanan cesedime karşı dursun, sözlerini tutsun istedim.

"Taehyun." dedi sesinde sakin bir tını vardı. "Kanalın öbür tarafına doğru yürür müyüz bir daha?"

"Niye?" diye sordum evlerinin önünde dururken. Omuz silkti, belirsiz davranışları beni nedense sinirlendiriyordu.

Arkamı döndüm, yüzünü görmek istemedim. Sözleri kalbimi kırdı belki. Ellerimi cebimden çıkardım. Yürüdüm ama hâlâ duruyor gibiydim, yanında.

Arkadan bağırdı sonra, sesini son kez duyarmışım gibi.

"Şu anda öyle altüst ki meleklerim."

Şaşkın bakışlarım onu delip geçti ve eve girdi. Kendi bedenimi yola atarken ayaklarımı sürdüm resmen. Belki kendimden nefret ettim, yaptıklarım için. Nasıl olur da yaptım tüm bunları?

Zamanı geriye çekebilseydim keşke, Beomgyu için. Kanalın öbür ucuna birlikte yürüyebilmek ve...

Gözlerim kapandı düşündüğüm tek şey Beomgyu'nun cümlesinin ardından gelen o cümleydi.

"Yaldızlı mezar görünce gözün kamaşır."

.
.
.

Hazır fice konmusum gibi (kondum) habire bölüm atıyorum aw

liivburton beni dövme tamam mı bölüm atmak çok zevkli bişi NDOEUXOALEO

Bohemian Rhapsody ± taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin