Dokuz yaşındaydım... Yaz günü fakat rüzgar kendini hissettiriyordu ve rahatsız etmiyordu. Aslında rüzgarı s evmem, yağmuru da öyle. Kış mevsiminde olduğumuzda tabii. Yazın ortasında esen rüzgar ile alıp veremediğim yok. Ben en azından mevsime karşı nankörlük ediyordum. Onunla benim aramda olan bir şey. Kimse bu durumdan rahatsız değildi. Fakat insanlar öyle değil. Birbirinin kuyusunu kazan insanlar ile dolu dünya. Okula ilk başladığım günü pek hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, güzel bir yerde oturuyor olmamız. Her taraf ağaçlarla kaplı. Fazla ev yok, bizimki ile birlikte beş ev vardı. Evlerden birisi lojmandı fakat çok fazla kişi yoktu içinde. Ara sıra okuldan döndüğümde, üstümü değiştirip dışarıya çıkardım. Dışarıya dediğim insanlarla dolu bir yer değil. Kapıdan dışarıya çıktığımda önümde uzunca çakıllı arsa vardı. Tam karşımda ise güvenliğin olduğu kulübe. Kapının önü hafif gölgeydi. Bir metre ilerisi ise güneşten dolayı sapsarı parlıyordu. Yaz günleri hava nasıl kokar bilirsiniz. Kapının dışına çıkmıştım. Yaz kokusunu içime çekip biraz bekledim. Sol tarafıma dönüp baktım yavaşça. Çok büyük bahçesi olan bir gece kondu vardı. İlerlemeden önce hep oraya bakakalırdım. Yaşlı bir amcanın eviydi ve söylenenlere göre çok sinirli bir adamdı. Bahçesine hiç girmemiştim, sadece uzaktan seyrederdim. Sahip olunabilecek her şeye sahipti. Tavşanlar, tavuklar, kediler ve köpekler geziyordu bahçesinde. Kuş cıvıltıları eşliğinde kayboluyordu insan. Zaman zaman bahçesini seyrederken, ağzında sigarası ve küreği ile evinden çıktığını görürdüm yaşlı adamın. O gün yine görmüştüm. Her zamanki gibi ağzında sigarası ve elinde küreği ile dışarıya çıktı. Rahatlıkla gezebiliyordu bahçesinde. Ağaçlar güneşten koruyordu yaşlı adamı. Ben hala kapının önünde durmuş ne yapacağımı düşünüyordum. Küreği sağ eli ile havaya kaldırıp toprağa batırdı. Ağzındaki sigarasını alevlendirdi tekrar içine çekerek. Dumanını havaya bırakırken göz göze geldik. Ne o ne de ben kıpırdamıyorduk. Sadece birbirimize bakıyorduk. Ona kalsa akşama kadar bakardı. Ben ise utanıp kafamı çevirdim sola doğru.
"Döver falan şimdi." diye içimden söylenerek. Kafamı çevirdiğimde gece kondunun arkasındaki lojmanı gördüm. İki katlıydı fakat çok uzundu. Yan yana sekiz daireli bir lojmandı. Her dairesi tek odalıydı. Gölgeleri takip ederek ilerledim. Önümde lojmanın merdiveni duruyordu. Çıkmam için bir sebep yoktu. Orada oturanlardan tanıdığım bir kişi bile yoktu. Tek sebebim görmek ve tanımak istemek. Tek tek çıktım merdivenleri. Merdivenler bittiğinde uzun bir koridor vardı önümde. Odaların kapıları sol tarafımdaydı. Sağ tarafımda duran balkonun mermerine elimi koyup, sürterek ilerliyordum koridorda. Kapılardan sadece birisi açıktı. Koridorun sonundaki 507 numaralı kapı. Oraya varmadan açık olduğunu görmüştüm. Açık olması birazcık tedirgin etmişti beni ama ilerlemeye devam ediyordum. Kapıya yaklaştıkça seslerin geldiğini farkettim. Tam olarak algılayamamıştım ve hızımı biraz arttırıp merakla kapıya doğru ilerlemeye devam ettim. Kapıya ulaştığımda atletli bir adam gördüm. Şınav çekiyordu. Daha fazla dayanamamış olacak ki şınavı bırakıp dizlerinin üstüne oturdu. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Çok sessiz geldiğim için beni fark etmedi ve gördüğünde irkildi.
"Allah cezasını vermesin. Korktum lan." deyip güldü.
Kötü bir şey yaptığımı düşünüp kafamı eğdim. Devam etti yabancı adam konuşmasına;
"Kızmadım ben. Eğme başını, komikti hatta." dedi sevecen bir tavırla.
"Adın ne senin bakıyım?"
"Rüzgar."
"Benim adım da Kenan. Memnun oldum Rüzgar ağabey."
"Ağabey mi? Ama sen benden büyüksün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
FantasyHerkese merhaba, umarım iyisinizdir. Aslında buranın varlığından uzun zamandır haberdarım fakat bir türlü hikayelerimi paylaşmak konusunda kendimi ikna edememiştim. Ülkemizdeki okurların sayısının az, okunacak kitapların çok olmasından dolayı, bitme...