Altmış beş odalı bir malikane. Araba ile geliyorsanız, malikanenin giriş kapısına ulaşabilmek için iki kilometrelik zikzaklı yolu aştıktan sonra otoparka giriş yapıp üç yüz metre yürümeniz gerekiyor. Eğer, araç olmadan geliyorsanız, altı yüz metrelik, herhangi bir engel olmayan yürüyüş yolunu takip etmelisiniz. İki yol da birbirini takip eden ağaçlarla dolu. Beş katı uzaklıkta olsa bile, acelesi olan insanlar dışında herkes tarafından kabul edilebilirdi. Çünkü yolu seyretmek onlara keyif veriyordu. Şehrin karmaşasından, kalabalığından, korna seslerinden uzaklaşıp, dinginliğe ulaşıyorlardı. Giriş kapısına ulaştığınızda yedi metrelik, beyazdan griye dönmüş renkte ahşap kapı çıkıyor karşınıza. Kapının önünde sizi karşılamak için şık, gündelik giyimli bir erkek bir de kadın hostes bekliyor. Bu hostesler altı saatte bir değişiyor. Sizin için açılan yedi metrelik devasa güzellikteki kapıdan girdiğinizde yaklaşık kırk metrelik bir salonda buluyorsunuz kendinizi. Bütün salon ahşap desenli. Dokuz penceresinin önünde yeşil ve beyaz renklere sahip, küçük ve orta büyüklükte çiçekler duruyordu. Kimisi yerde, kimisi pencerenin mermerinde. Akşamları bütün ışıklar loş iken, ahşap duvarlar koyu renge bürünüp, pencereden gelen ışıkla birlikte çiçekler kendini daha güzel gösteriyordu. Tam karşınıza iki kapı çıkıyor. Giriş kapısı kadar olmasa da büyük iki kapı. Bu iki kapıdan girdiğinizde koltuğundan masasına, penceresinden, zeminine kadar aynı olan iki restoran ile karşılaşırsınız. Gün içerisinde acelesi olan, orta gelirin biraz üstünde olan, orta yaşın üzerinde ve genç olan insanların kullandığı iki restoran. Bu iki restoranın adı Oktabu. Bu restoranlarda günler hızlı geçer. Çalışan sayısı fazladır ve hepsi sürekli hareket halindedir. Çünkü masa sayısı fazla ve müşteri sirkülasyonu çok hızlı. Kimse restorana göz atmak için etrafına bakmıyor. Kısıtlı zamanında herhangi bir şey ile ilgileniyor ve bir buçuk saatin ardından hesabı isteyip kalkıyor. Pek de eğlenceli olmayan bu restoranlara girmeyip, sağa dönerseniz, iki metre genişlikte, otuz metre uzunluktaki holden yürüyüp, zorunlu sola dönmek zorundasınız. Sola döndüğünüzde geniş bir salonda buluyorsunuz kendinizi. Altı pencerenin önünde, müşteriler için altı tane bistro masa ve salonun hemen ortasında, arkadaşlarınızla sadece alkolüne oynayabileceğiniz, fiziksel ya da sanal para kullanmadan, salonun ses desibelini aşmamak şartıyla eğlenebileceğiniz rulet masası. Renk ya da sayıyı bilemeyenlerin shot attığı bir rulet masası. Tam karşınızda ise her zamanki gibi ahşap, siyah renkte, hayli büyük bir kapı. Hemen önünde bekleyen bir hostes karşılıyor sizi. Bu restoran, diğer iki restorana nazaran daha zengin, daha gösterişli, daha pahalıydı fakat sıcak bir duyguya sahipti. Orta gelirin iki katı üstünde kazananların ve ayda birkaç kez gitmeye çalışan orta gelirlilerin tercih ettikleri bu mekanın adı ise, Raaken. Raaken'de geceler muazzam sakinlikte ve muazzam eğlenceli geçer. Sakinliği sağlayan, çalışanların gösterdikleri muntazam ilgi. Eğlenceyi sağlayan ise tüketilen ürünler ve müzik. Ekip, ambiyans ve müşteri üçlemesinin müthiş uyumunu yakalayan Raaken, karakteri olan bir mekan olmayı başarmıştı. Yüksek tavanı ve salonu süsleyen avizesi ile göz alıcı güzelliğe sahip bu mekanın güney cephesinde duran siyah, salon kadar devasa kapıdan girerseniz eğer, soğuk ve karanlık renklere sahip bir salona adımınızı atmış olursunuz. Yürüme yolunuz ışık dolu fakat sağınız ve solunuz karanlık. Tek gördüğünüz yürüme yolunuzdaki altın rengine sahip korkuluklar ve ayaklarınızın altındaki kırmızı halı. Derinlerden gelen ve oldukça pürüzsüz müzik eşliğinde yirmi metre yürüdükten hemen sonra takım elbiseli karşılama sorumlusu karşılıyor sizi. İsminiz kontrol edilmez çünkü siz iç kapıya ulaşmadan on dakika öncesinden malikaneye giriş yaptığınızı görüyorlardı. Rezervasyon defterinde isminiz yoksa şayet, isminizi sormadan kapı dışarı edilirsiniz. Salonu, malikanenin en büyük salonlarından. Devasa iki avize ile gösterişten hiç çekinilmemiş. Her köşesi özenle ve kusursuza yakın tasarlanmış. Biraz mekanik ruhu olsa da tam olarak kendini zengin hissetmek isteyenler için tasarlanmış bir mekandı Againot. Yaptığı harcama ile ilgilenmeyen, neredeyse her gün yüklü harcamalar yapabilen, zengin ve gösterişi seven insanların uğradı bir restoran. Fiyatlar çok pahalı olsa da gösterilen ilgi, oldukça kaliteli ürünleri ve ambiyansı ile görmezden gelinebiliyordu. Againot'un giriş kapısından içeriye girdiğinizde sağında duran koca barı geçer geçmez sağ taraftaki kapıdan girdiğinizde, bütün gördüklerinizi unutacaksınız. Çünkü Liena muazzam bir yer. Yüksekliği ve genişliği devasa olsa da bütün masaları dolmuyordu. Çünkü Liena'ya girmek o kadar kolay değildi. Sadece malikane sahibinin misafirleri girebiliyordu ve bu sayı çok azdı. Liena'ya en çok yaklaşanlar Againot 'da hemen hemen her gün bulunanlar olsa da onlar da kendilerini çok uzak görüyorlardı. Liena'ya misafir olarak gitmek istemelerinin başlıca sebeplerinden birisi ise merak etmeleri. Ambiyansını, müziklerini, nasıl yemeklerin olduğunu, neler konuşulduğunu merak etmeleri. Çünkü herhangi bir görüntüsüne ulaşamıyorlardı. Bu merak ve hırs bir araya geldiğinde, kaçınılmaz bir savaşın içinde buluyorsunuz kendinizi. Aslında gitmekten oldukça sıkıldığınız Againot'a, sadece ve sadece Liena'ya girebilmek için gitmeye başlıyorsunuz. Masada konuşulandan, etrafında olanlardan habersiz, öylece Liena'nın giriş kapısına gözünü dikip içkisini içen ve bu psikolojik savaştan habersiz, keyif alarak mekanın tadını çıkaran müşteriler ile dolu. Kimisi bir üstünü umursamayıp, bulunduğu yeri kendisi için en iyi yer olarak düşünüp, keyif almayı sürdürecek, kimisi de merakın ve hırsın peşine takılıp, kendisi olmayan birçok duygusal ve fiziksel hareketlerde bulunacak. En nihayetinde kazanan her zamanki gibi malikane olacak... Liena'nın güney cephesine bakan kapıdan girerseniz boşlukta ve karanlıkta bulursunuz kendinizi. Bundan sonra açacağınız on iki kapıda da karanlık ve labirent gibi odalar göreceksiniz. Malikanenin en güneyinde ise arka kapısı var fakat oradan girişler yasak. Devamında otuz metrelik bir bahçe ve üç metrelik duvar dışarısı ile bağlantısını kesiyordu. Devamında ise devletin sınırı vardı ve hemen yanında yol vardı. Yoldan geçerken malikaneyi çok net göremiyorsunuz. Duvar, görüş alanınızı kısıtlıyor. Tam olarak aynı yoldan Rüzgar ve Cemil'in ekibi araba ile geçiyordu. Arkada oturan Rüzgar, kafasını sağa çevirip dışarı seyrettiğinde malikanenin surlarını gördü. Şato olduğunu düşündü. ''Ne kadar güzel.'' diye iç geçirdi. Derken, direksiyonu sağa kırdı Gözde ve belirli bir çizgi üzerinde, hiç sağa sola hareket etmeden düz bir çizgide duvara doğru sürmeye başladı. Yaklaşık kırk metre mesafe vardı ve on metreyi aştığında duvar hareket etmeye başladı. Duvara beş metre mesafe kaldığında arabanın geçeceği kadar açıldı malikanenin koruyucu duvarı. Araç ile içeriye girdikleri an da çok geçmeden duvar kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
FantastikHerkese merhaba, umarım iyisinizdir. Aslında buranın varlığından uzun zamandır haberdarım fakat bir türlü hikayelerimi paylaşmak konusunda kendimi ikna edememiştim. Ülkemizdeki okurların sayısının az, okunacak kitapların çok olmasından dolayı, bitme...